Bir Şirketin Büyüklüğünü ve Gücünü Belirleyen Nedir?
Dünyanın en keyifli sorusunun yanıtını vermeden önce, bu satırları okumaya başlayan siz değerli okuyucularla birlikte şöyle iki-üç dakika düşünme fırsatını yakalayabilmeyi ne çok isterdim, bilemezsiniz.
Neler geldi aklınıza; Müşteri sayısı?, Ciro?, Karlılık?, Ürün ve hizmet segmentasyonu?, Bulunduğu ülkeler, bölgeler?, Teknolojisi?, Çalışan Sayısı?…
Şirketlerin kuruluşlarının temel amacı kar elde etmektir ve her yılın sonu geldiğinde hepimiz; hedef gerçekleşme oranlarına, cirodaki artışa, karlılığa bakarız. Her yıl hazırlanan Bilişim 500 listesinde de hizmet alanlarımıza göre sıralamamızı belirleyen en önemli kalem Ciro’dur. Bu bizim bulunduğumuz hizmet alındaki gücümüzü belirler. Bununla birlikte birçok araştırma şirketi ve yayın kuruluşu da sektörel ve farklı bakış açıları ile şirketleri, CEO’larını sıralamalara alır. Dolayısı ile bir şirket bile yoktur ki; CİRO’sunu artırmayı önemsemesin. Çünkü CİRO bizim, Müşterilerimiz tarafından ne kadar tercih edildiğimizi, rekabette ne kadar güçlü ve önde olduğumuzu, başarılı – katma değerli işlere imza attığımızın göstergesidir.
Ve fakat Ciro bir şirketin büyüklüğünün ve gücünün ASIL BELİRLEYİCİSİ olamayacak kadar görünürdür. Evet evet aynen öyle görünürdür. Derinlere inip daha mistik, daha sihirli, daha gizli ve kesinlikle var olduğundan şüphe duymadığımız bir gücün varlığını keşfetmemiz gerekir.
“İNSAN”
Ciro sonuçtur. İnsan, o sonuca gitmek için tüm yolculuğu hayal eden, planlayan, uygulayan, yeri geldiğinde değiştiren, dönüştüren ve vazgeçmeden azimle çalışandır. İnsan, şirketin büyüklük ve gücünün yegane ölçütüdür.
Müşteri deneyimi konusunu konuşurken çok inanarak söylediğim bir söylem var: “Şirketin katma değer yaratacağı tek yer çalışanlarının sağladığı katma değerdir. Eğer maddi koşullarınız uygunsa bir şirketi, fabrikayı, markayı, teknolojiyi, süreçlerini kopyalamak ve başka bir yerde yapmak mümkündür. Ama bir şirketi şirket yapan asıl kaynağını –düşünen, üreten, farklılaştıran, fikir üreten, katma değer sağlayan gücünü ve bakış açısını– yani çalışanlarını kopyalama şansına sahip olamazsınız. İçinizden “TRANSFER ederiz, ona da para yeterli” ifadesinin geçtiğini biliyorum, ben de emin olun bazı yapılanmaları gördüğümde sizinle aynı düşünceleri paylaşıyorum. Ve tam da gelmek istediğim yer burası… Size yazılı olmayan ama hepimizin hem fikir olduğu bazı gerçeklerden bahsedeceğim:
- Kimse bir şirkette ömrünün sonuna kadar çalışmıyor. (özel sektör)
- Bir şirket için, kimse vazgeçilmez değil.
- Hiçbir şirket, çalışan için vazgeçilmez değil.
- Çalışan ayrılınca şirket batmadığı gibi, çalışan da o şirket olmadan yaşamına devam ediyor.
- İş değiştirmek artık çok daha kolay.
- Y Kuşağı itibari ile yeni nesilin ortalama bir şirkette çalışma süresi 1,5-2 yıl.
- Maaş ve özel haklar, hijyen koşullar, asıl katma değer şirketin İnsan Kaynakları Politikalarında.
- Yetişmiş personel rakiplerimizin hedeflerinde, yakınen takip ediliyor.
“Müşteri Deneyimi”, “Dijital Dönüşüm” gibi, “İnsan Odaklılık” da şirketlerin en çok bahsettiği, gündem yaptığı konulardan. Belki liste başı bile olabilir çünkü, birçok marka kendisini böyle adlandırmaya başladı. Bunun sadece o yaptı ben de yapıyorumdan öteye geçen ve uçtan uca tüm şirketin sinir ağına yerleşen bir DEĞER, HAZİNE hale geleceğine inanmak istiyorum. Özellikle hiyerarşinin yok olmaya başladığı yönetim dünyasında herkesin katmadeğer yaratmaya gönüllü takım oyuncuları haline gelebilmeleri için, şirketlerin önce çalışanlarını odak noktasına alması şart.
Organizasyona dahil olan her bir insan, bilgisi, deneyimi, hevesi, enerjisi, aklı ile fark yaratmak için geliyor. Bunlar insanın şirkete verebilecekleri fakat bunun devamlılığının sağlanabilmesi için döngünün KAZAN/KAZAN ile sürdürülebilir olması gerekiyor. Yani insan da şirketten; bilgi, tecrübe, değer görme, cesaretlendirme, teşvik etme, dahil etme, görünür kılma, kendine yatırım, takdir, ödül, terfi gibi konularda fark yaratacak çalışma politikalarına sahip olmasını bekliyor. Eğer her iki tarafta da beklentileri karşılayacak döngü hevesle devam ettirebilirse KAZAN/KAZAN işlemeye devam ediyor. Döngü bazen taraflardan biri tarafından bazen her ikisi tarafından da kırılıyor, bu durumda yolları ayırmaktan başka çare kalmıyor.
Şirketlerde ilk baktığımız ve ilgilendiğimiz metrikler;
- Turnover (Yıllık çalışan işten ayrılma oranı),
- Çalışan memnuniyeti
- Müşteri memnuniyeti
- Ciro, Kar dır.
Deneyimli çalışanlarınız yoksa veya çalışanlarınız sizinle yürüdükleri yolda mutlu değilse iş çıktılarının iyi olmasını beklemek gerçek anlamda işimizi şansa bırakmak demektir. Dört elle işe sarılan, tüm bilgisini ve enerjisini işe aktaran çalışanlarınız yoksa müşterilerinizi mutlu edecek sonuçlar elde etmeniz de mümkün değildir. Bu durumda bizi sıralamalarda üstlere taşıyan CİRO ve şirketimizin performans ölçütü KARlılık nasıl iyi olabilir ki…
Çalışan gözünden bakıldığında da, geçmişten gelen bilgi birikimi ve kültürün olmadığı, işten ayrılanların veya mutsuz insanların olduğu bir şirkette kendilerini;
- Ne kadar güvende hissederler?
- Ne kadar değerli hissederler?
- Bilgi ve enerjilerinin ne kadarını gönüllü adarlar?
Sonuç olarak;
Bu sebepledir ki; şirketlerin KAZAN/KAZAN döngüsünün devamlılığını sağlayacak yolları bulmaları zorunludur. Doğal olarak çok çeşitli sebeplerle işten ayrılmalar yaşanacaktır. Önemli olan işten ayrılmaların şirketin İnsan Odaklı Politikalarından kaynaklanmaması ve oluşan güven ortamının asla bozulmamasıdır. Aksi durumda en çok Ciro etkilenir.
İnsan odaklı olmak şirketin her bir çalışanına sinir ağları ile indirgenmesi gereken önemli bir kültürdür. Bu kültür şirketi başarıdan başarıya götürecek en önemli araçtır. Dijital dönüşümü yapabilmek için de mükemmel müşteri deneyimi yaşatabilmeniz için de bu kültüre sahip olmaktan başkaca çare yoktur.
Kendi öğrenmem;
İnsan odaklı olmak, hayatımın her bir alanına gerçekten nüfuz etmiş mi yoksa ben de -mış gibi mi yapıyorum gözden geçirmek ve farkında olmak istiyorum. İnsan odaklı olmanın aynı kaslar gibi yapılandırılabilen ve geliştirilebilen bir alan olduğuna inanıyorum, üzerinde çalışmak lazım. Belli bir olgunluğa geldiğinde otomatikleşiyor. İnsan odaklı olduğumuz her bir an tüm canlılara ve doğaya da aynı özeni göstereceğimizden, bütünü koruma inancımızın gelişip hayatı sahipleneceğimizden çok eminim.
Keyifle okumanız ve İNSAN ODAKLI yaşamda ve şirketlerde üzerinize düşen görevi almanız dileğiyle, görüşmek üzere…