Boğaz’daki Suriyeli Mülteci Çocukları
Henüz 10’lu yaşların ilk yıllarındayız. Yaz gelmiş, okullar tatil olmuştur ama öyle yazlığa gideyim, evde sabahlara kadar bilgisayar oynayayım, sokaklarda bisikletle dolaşayım diye bir dünya yoktur size…
Babanız hayatı öğrenmeniz, ekmek parasının ne olduğunu anlamanız için sizi bir işe yerleştirir çırak olarak. Kimi otomobil tamirhanesinde çekiç sallar, kimi marangozda talaş süpürür. Ben ilkokuldan itibaren Karaköy’deki Yolcu Salonu’nun hemen karşısındaki kahvede elimde askı çay dağıtırdım gümrük komisyoncularına, muayene memurlarına…
Aldığım paraları bir çorap kutusunda saklar, hafta sonları tatilde kendi paramla gezme keyfini yaşardım. Arkadaşlarla ya şimdiki Çırağan Kempinski Oteli’nin olduğu alandaki Şeref Stadı’na giderdik, ya da Bebek sahiline… Önce top oynar, terler sonra cuup dalardık Boğaz’ın sularına…
Şimdilerde Suriyeli mülteci çocukları görüyorum sahillerde. Don, gömlek atlıyorlar suya. Öyle bir keyif ki yaşadıkları, 40-45 sene gerilere gidiyorum ve yüzüme tatlı bir gülümseme yayılıyor. Sonra “acaba?” diyorum içimden… Acaba bizden sonra Boğaz’ın sularında yine çocuklar yüzebilecekler mi? Tam o sırada elindeki pet şişeyi denize atan çocuğu görüp o şişeyi geri çıkartmasını istiyorum. Bir meyve suyu bir simit ısmarlayıp denizi kirletmeyip temiz tutarsa, onun da çocuklarının, hatta torunlarının bu sularda yüzebileceğini anlatıyorum. Yüzündeki gülümseme meyvesuyunun keyfinden mi, beni anladığı için mi bilemiyorum.
Cem Kıvırcık
instagram, twitter, facebook