Çoktan seçmeli
Günümüzde üretken olan kuşak “çoktan seçmeli” yöntemine alışkın. Eğitim-öğrenimin her aşamasında yeterlilik “test usulü” denilen çoktan seçmeli sınavlarla ölçülüyor. Burada başarı, verilen zaman içerisinde, soruların verilen yanıtları arasından, doğru olanları seçmeye bağlı. Sorulardaki neden-sonuç ilişkisini irdelemeden, öğrenmeden, bilmeden, hattâ merak etmeden, doğru yanıtları seçebildiniz mi, başarı sizin. İstenilen liseye, üniversiteye girmek bu yolla mümkün. Kim merak etsin, niçin merak etsin neden-sonuç ilişkisini? Klişeyi öğren (neden-sonuç ilişkisi olmadan öğrenilmez, ezberle), dünyalar senin olsun.
Klişe ezberleyerek üniversite sonuna gelen ve öğrenmeyi bundan ibaret zanneden insanımız, sıra tez yazmaya gelince kes-kopyala-yapıştır yöntemi ile tez yazabilmekte. Sonra da buna intihal, aşırma denince dünyası kararmakta. Başka yol bilmiyor ki bu insan o yolla tez yazsın?
Seçime üç hafta kaldı. Oyumuzu kullanacağız. O da çoktan seçmeli. Seçilebilecek bu kadar çok parti olmasının nedeni, ezberleme nedeniyle klişelerin esnetilememesi, bu nedenle hafifçe değişik bir seçenek yaratmak için bile yeni parti oluşturma gereği duyulması olmasın? Demokrasiyi “yüzde 50 + 1’in dediği olur” mantığı ile yorumlamak da acaba bu çoktan seçmeli mantığının sonucu mudur?
Önümüzdeki on yıl, Türkiye’nin, teknolojisini kendi üretebilirse gelişmiş, üretemezse gelişememiş ülkeler sınıfına yöneleceği yol ayrımını oluşturuyor. Teknoloji, çoktan seçmeli mantığı ile üretilemez. Bu yolla teknoloji çok çok, eh işte, uygulanabilir. Rahmetli Hakkı hoca, sınavda bize, bataryası 0V olan devreler verir, çözmemizi isterdi. Batarya kısa devre değilmiş gibi çözene puan vermezdi. Batarya kısa devre bu çalışmaz diyen çeyrek puan, giren işareti kısa devre batarya koşullarında adım adım çıkışa kadar hesaplayan ise tam puan alırdı.
Şu çoktan seçmeli mantığını, en azından teknoloji üretebileceği anlaşılan gençler üzerinden kaldırmazsak, ülke olarak yerimiz; (o da bir arada kalabilirsek) gelişmemişler arasında hazır.