Çorap Katlama Sanatı
Yıllarca bizim eve temizlik için gelen ablamız emekli olma kararı aldı. Aslında çok planlı programlı bir şekilde bize yaklaşık 2 sene önce emeklilik zamanını bildirmişti ve söylediği tarih geldiğinde de memleketine yerleşme planını devreye soktu. Bu durumda biz de başka bir abla ile anlaştık. (Anlaştık dediğime bakmayın bu süreçlerin içerisinde ben yokum ben sadece gelen ablalarla sohbet ediyorum).
Yeni ablamız çok çalışkan, arı gibi, çok az konuşuyor ve büyük bir zevkle işini yapıyor. Hani hırsızlık filmlerinde kahramanımız kulaklığını takar ve büyük bir zevk ve konsantrasyonla lazerlerin arasından dans ederek geçer ve bankayı soyar ya işte onun dolapların üstünü alan versiyonunu düşünün.
İlk gelişinde çok konuşma fırsatı olmadı sohbetten ziyade sessizce köşe kapmaca oynadık sanki. O çalıştığım yere yaklaşınca ben bilgisayarı toplayıp başka bir köşeye geçtim ki rahat çalışsın orası bitip benim yeni geçtiğim yere gelince başka bir köşeye kaçtım. Akşam 8 gibiydi kavimler göçü bittiğinde.
O gün bir şey fark etmedim fakat ertesi gün çorap çekmecesini açtığımda 45 yaşıma kadar karşılaşmadığım bir manzara ile karşılaştım. Bütün çoraplarım neredeyse tek tip katlanmış ve sıraya dizilmişti. Hani kuyumcularda vardır yüzükleri dizdikleri bir sunum kutusu çıkarırlar tüm yüzükler yerlerine sıkıştırılmıştır siz de seçersiniz ya işte benim çorap çekmecesi yüzük kutusu gibi olmuş. Çoraplar ayrı ağlıyor, çekmece deseniz 10 yaş gençleşmiş bana göz kırpıyor ve ben herhangi bir sanat eserine bu kadar uzun bakmamış bir insan olarak görsel bir şölen yaşıyorum. Sizin hiç çekmeceden çorap almaya kıyamadığınız bir an oldu mu? Benim oldu ve çekmeceyi sessizce kapattım.
Bunu çok uzun süre düşündüm. Neden? Biz ondan böyle bir eser istemedik, yapmasa zaten ufkumda böyle bir tanım yok, bunun için ekstra bir ücret de almıyor. Neden böyle bir zahmete girdi? Babamın biz sözü vardı bir iş başta iyi yapılıyor sonra zamanla savsaklanıyorsa ilk zamanlar için “reklamları oynamış” derdi. Acaba ablamız reklamları mı oynamıştı?
Aradan zaman geçti, ablanın temizlik zamanı geldi. Bir dolabımız var neredeyse tavan ile bitişik yani dolabın üstünü taşınmadan taşınmaya görme şansımız var (gerçi bu çok büyük bir şans da sayılmaz zira dolabın üstü bir sanat eseri değil bildiğiniz tahta) ablamız almış eline ince bir sopa büyük bir çaba ile dolabın üstünü siliyor. Ablalarla sohbet ederim dedim değil mi? J
- Çok da uğraşmayın zor orası. Orayı temizlemek için dolabı sökmek lazım
- Olur mu? Temizleniyor böyle de. Geçen sefer geldiğimde burayı alamamıştım kafama takıldı rahatsız oldum şimdi ilk buradan başladım. (Bunca süre aklında bunu tutmuş, bir insanın aklında böyle bir şeyi tutması o konuyu ancak bir hisle eşleştirmesi ile mümkün çünkü tekrar edilmeyen bilgi unutulur ancak hisler asla unutulmaz ve beyinde kaydedildiği yerler de farklıdır).
- Yahu böyle şey akılda tutulur mu?
- Olmaz ben çok rahatsız olurum. Geçen sefer kaçta çıktım gördünüz akşam olmuştu o yüzden burayı temizleyemedim
- Gerçekten çok geç çıktınız. Bir de ben ayrıca çoraplar için teşekkür ederim. Hiç öyle çorap çekmecesi görmemiştim
- (Önce şaşırdı tam anlamadı)
- Çorapları tek tek dizmişsiniz sağ olun çok güzel olmuş elinize sağlık
- Ben hep öyle dizerim özellikle internette 5 sene araştırdım çorap katlamayı. Videolarını izledim. Çorap nasıl katlanır? Çekmece nasıl düzenlenir? Öğrendim hepsini artık her yerde öyle yapıyorum.
- Gerçekten mi?
- Tabi tabi. İşimi çok seviyorum ben. Araştırırım merak ettiklerimi. Ev temizliğini, evdeki düzeni çok severim.
- … (bu sefer anlamsız bakan taraf ben oldum o devam etti)
- Bir şirkette iş bulmuştum çok eskiden orada çalıştım ama sevemedim. Ben ev işi yapmayı seviyorum dedim bıraktım oradaki işimi.
- …
- Şimdi mesela sizin bu dolabın üstü ile perdeler bir önceki seferden aklıma takıldı, günlerce rahatsız oldum. Bunlar eksik kaldı ya içime hiç sinmedi
- Siz baya takıntı yapmışsınız
- Takıntılıyım ben, takılır aklıma huzursuz olurum
- Biz gönül rahatlığı ile evi size teslim edelim
- Zaten bir süre sonra herkes bana güvenip evini teslim ediyor ama ben bana karışılmasını sevmem
- Nasıl yani?
- Şunu şöyle yap, bunu hemen yap denmesini sevmem. Beni kendi halime bırakırsanız zaten ben işimi yaparım ama karışırsanız temizlikten de soğurum, evden de soğurum
- …
- Bir de ben hile yapmam
- Nasıl hile?
- Yani temizliyormuş gibi yapıp pis bırakmam, zaten görünmüyor diye düşünmem her yeri temizlerim yani hile yapmam ben…
Bu konuşmada çok şey var, ders niteliğinde bana göre.
Bir kere işine duyduğu sevgi var, işini dert edinme var, daha iyisi nasıl olur diye araştırma var, kimse görmese de dürüst çalışma var, bilinç var hangi işi daha çok sevdiğine karar vermiş ve en önemlisi işine karşı saygı var. Bu arada beklentilerinin başında da kendisine duyulmasını istediği saygı var. Bu olur böyle çalışanlarda, işini iyi yapıyorsa, sahipleniyorsa o alanda kendisine karışılmasını istemez çalışan ancak kendisinden çok daha iyi bildiğinizi düşünüyorsa ona yol gösterilmesini kabul edebilir ama işine karışılırsa soğur.
Bu hikayede bize de dersler var. Tekrar etmeyim ama biz işimize biraz önce aktardığım şekilde mi bakıyoruz? Bence iş yapmanın da tadı ancak bütün bunlar bir araya gelince çıkıyor. El ucuyla tutulan işler sonra elimize ayağımıza dolandığında daha çok sorun yaşıyor ve soğuyoruz.
Yöneticilik tarafında da yine alınacak dersler var. Yöneticilik bir sanat ve bu işi gerçekten çok iyi yapan sanatçılar var. İyi bir yönetici hangi çalışanın nasıl çalıştığını, nelere ihtiyacı olduğunu ve nasıl motive olduğunu bilmeli. Ablamız zaten haftalarca dolabın üstünü kafasına takmışken bizim “buraları 3 kere süpür, şuraları silerken şöyle dikkat et” dememiz onu sizden ve evinizden soğutabiliyor. Aynı orkestraya aynı eseri farklı çaldıran orkestra şefleri var kimisinde parça bitse diye dinlerken kimisinde keşke bu konser hiç bitmese diyorsunuz.
Bence; çalışan için de yönetici için de iş sadece iş değildir, iş sanattır. İşe sanat kendinize sanatçı olarak bakarsanız işte o zaman -üzerinde çalıştığınız şey ne olursa olsun- ardınızda altında imzanızı taşıyan bir eser bırakabilirsiniz. Böylece eseriniz hem orkestra, hem dinleyiciler hem de sizin için zevkle dinlenen bir sanat eserine dönüşür.
Devrim Zımba
devrimzimba@yahoo.com