DAVOS 2016 GÜNDEMİ: 4. ENDÜSTRİ DEVRİMİ
KÜRESEL
DAVOS 2016 GÜNDEMİ: 4. ENDÜSTRİ DEVRİMİ
Dünya Ekonomik Forumu kurucusu ve başkanı Klaus Schwab’ın, Davos 2016 öncesi Foreign Affairs’de çıkan yazısının (http://fam.ag/1OgA4u0) son cümleleri şöyle: “Sonunda, herşey insan ve değerlerine bağlanıyor. İnsanı ön plana alan ve güçlendiren bir gelecek şekillendirebilmeliyiz. En kötümser ve insana aykırı şekliyle 4. Endüstri Devrimi’nin, insanı ‘robotlaştırarak’ yürekten ve ruhtan yoksunlaştırma tehlikesi taşıdığı da bir gerçek. Fakat, insanlığı, yeni bir kollektif ve ortaklaşa sahiplenilen değerler bilincine de yükseltebilecektir. Bizim üzerimize düşen bunun gerçekleşmesinin sağlanmasıdır.”
20-23 Ocak tarihlerinde Davos’da gerçekleşecek Dünya Ekonomik Forumu’nun teması olan 4. Endüstri Devrimi’nin, tartışılması gereken en kritik ve önemli meselesini Schwab işte böyle özetlemiş oluyor. (Daha sonra yayımlanan 200 sayfalık “The Fourth Industrial Revolution” başlıklı kitabı da konunun sadece otomasyon olmadığını, diğer boyutlarını da anlamak isteyenler için önemli bir referans.)
Yapay zeka, robotlar, sensörler ve nesnelerin interneti teknolojilerinde son birkaç yıldaki çarpıcı gelişmeler, bulut bilişim ile de birleşince, ortaya çıkan dijital platformlar, insanlığı tarihinde benzeri görülmemiş bir dönüşümün, çok farklı yeni bir dünyanın eşiğine getirdi. Değişim, işlerin sayısallaştırılmasının veya otomasyonunun çok ötesinde etkiler yaratıyor. İş dünyasına etkileri, hem arz – yani üretim ve değer zincirinde, – hem de talep – yani tüketici davranışı – boyutlarında keskin değişiklikler olarak ortaya çıkıyor. “Paylaşım” ve “talep-üzerine (on-demand)” ekonomisi gibi tamamen yeni iş modelleri görmeye başladık. Hükümetler ve düzenleyici kuruluşlar üzerindeki etkileri, yeniliklerin sofistikasyonu ve ortaya çıkış hızına ayak uydurmada zorluklar olarak ortaya çıkıyor. Ne için politika geliştirdiklerini ve neyi düzenlediklerini anlamak ve hızlı davranabilmek için, hükümetlerin ve düzenleyici kuruluşların, sivil toplum, akademisyenler, uzmanlar ve iş dünyası ile sürekli bir işbirliği içerisinde çalışma gereği ortaya çıkıyor. Toplum üzerindeki etkileri ise, bireyin ekonomisinden kimliğine kadar her boyutta kendini gösteriyor (bu konuyu, BİREYSEL altında özetliyorum.)
Şu da bir gerçek: Ne teknolojinin kendisi ne yarattığı keskin değişim (disruption) etkisi ne de yarattığı teknoloji-insan gerilimi, bir kader veya kontrol edilemeyecek bir dışsal gelişme olarak ortaya çıkıyor. Sivil toplum, uzmanlar, iş dünyası, siyasiler, yani tüm paydaşlar, teknolojiyi ortak değerler ve amaçlar yönünde beraberce şekillendirebilir.
İşte dünya tam da bu eşik noktasına gelmişken, Davos 2016’nın Endüstri 4.0’ı odağına alması çok yerinde olmuş. Açılış gününde yer alacak olan panel, teknolojinin etkileri ve insan ile arasında oluşan gerilimi tartışmayı başlatacak. Paneldeki altı konuşmacıdan dördü iş dünyasını temsil ediyor; dolayısıyla, teknolojiyi ön plana almaları beklenir. Diğer ikisi ise toplumu temsil ediyor; dolayısıyla, insanı ön plana almaları beklenir.
Toplumu temsil eden konuşmacılardan, Sharan Burrow, 155 ülkeden 168 milyon işçiyi temsil eden Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ITUC) Genel Sekreteri. Kendisiyle kurduğum iletişimde, bana özetle şunu ifade etti: Aslında, Endüstri 4.0’ı oluşturan teknolojiler, istihdamı, iş kalitesini ve eşitliği destekleyecek bir güç olarak kullanılabilir; fakat, bunun için gerekli olan siyasi iradede soru işareti var. Siyasi iradedeki yetersizliğe, dev teknoloji firmalarının ve küresel danışma şirketlerinin teknolojiyi satma heveslerini eklersek, insan değerlerini ön plana almak için sivil toplumun karşısında ne kadar zorlu bir görev olduğunu görürüz. Davos 2016 tartışmaları, bu konuda bize önemli ipuçları verebileceği için, dikkatle izlenmelidir.
ULUSAL
TÜRKİYE’DE ENDÜSTRİ 4.0 ÜZERİNE NE DÜŞÜNÜLÜYOR?
Geçen sene, Haziran sonunda TEPAV ve TOBB’dan “Sanayi 4.0 için yol çalışması” yapıldığı açıklandı (http://bit.ly/1OnkVYu). Arkasından, Eylül ayında TÜSİAD, Endüsri 4.0 konusunu 2015-2016 programına aldığını ve vizyonu olarak sahiplendiğini açıkladı (http://bit.ly/1OnkVYu). (Ayni günlerde, MÜSİAD da, Endüstri 4.0’dan söz etmeyen ama orta gelir tuzağından ancak bilgi teknolojileri ile çıkılacağı yönünde bir açıklama yaptı (http://bit.ly/1ll4hfO).) Hemen arkasından, Ekim ayında Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), “Sanayi 4.0” başlıklı, “Uyum Sağlayamayan Kaybedecek” ve “Bilgi Çağının Ötesine Hazırlanın!” alt başlıklarıyla, konuyu etraflıca tanıtan bir rapor yayımladı (http://bit.ly/1KleLlY). Bilim, Sanayi ve Teknoloji bakanı Fikri Işık da, Ocak başında, İstanbul Sanayi Odası’nın bir toplantısında, dünyanın artık Endüstri 4.0’a koşarak gittiğini haber verdikten sonra, acaba önceki sanayi devrimleri gibi bunu da tribünlerden seyretmekle mi yetineceğiz sorusunu ortaya koydu (http://bit.ly/1JSNKLN).
Ülkemizde genellikle söyleyeni hoş gösteren, medyanın aktarmaktan hoşlandığı, okuyan/dinleyen yurttaşın da hoşuna giden parlak, sihirli değnek niteliğinde kavramların masalsı bir kurguyla sunulması popülerdir. Şu anda, Endüstri 4.0 kavramı da ülkemizde bu durumun çok fazla ilerisine gidememiş görünüyor. Hatta, inovasyon yerine ucuz işgücü ile rekabet etme anlayışının yaygın olduğu imalat sektörümüzde, Endüstri 4.0’ın “otomasyon ve insansız fabrika” kavramına indirgenme ihtimalinden kaygılıyım.
Oysa, bunca iddialı söylem ortaya koyanlar şöyle bir çabayı gerçekleştirse, ne kadar güzel olurdu: TOBB ve TEPAV, TÜSİAD, MÜSİAD, EBSO bir araya gelip, bakan Fikri Işık’ın talimatıyla TÜBİTAK’ın ve akademisyenlerin katılım ve eşgüdümüyle, Davos’da “işte biz bunu öngörüyor ve şu şu potansiyel sorunlar karşısında bu bu çözümleri tartışmaya açıyoruz” içerikli bir rapor sunsaydı… Bunu başarmanın önündeki engeller ortadan kalkmadan, tüm boyutlarıyla Endüstri 4.0’ın ülkemizin rekabet gücünü ve insanımızın gönencini artıracak bir uygulaması beklenebilir mi?
BİREYSEL
ENDÜSTRİ 4.0 BİREY İÇİN FIRSAT MI TEHDİT Mİ?
4. Endüstri Devrimi ve onu mümkün kılan teknolojiler sadece bireyin işini, işsizliğini, gelir dağılımından aldığı payı ve yaşamını değil, kimliğini de etkilemeye başladı. Kendimizle ve çevremizle ilişkilerimiz, kullandığımız teknolojilerin giderek bedenimizin bir parçası olması, çalışma arkadaşlarımızın robotlardan oluşması, hatta robotların işimizi elimizden alması, Siri gibi sohbet arkadaşları (“Her” filmini izlediniz mi?) ve daha nice öngöremediğimiz değişiklikler bizim kim olduğumuzu da derinden etkiliyor.
Yuval Noah Harari’nin, Türkçe’ye de yeni çevrilmiş olan “Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi” kitabı, bizim, yani Homo Sapiens türünün son 70,000 yıldaki değişim ve evrimini anlatır. Kitabın son bölümünün başlığı ise “Homo Sapiens’in Sonu”dur. Yapay zeka, biyoteknoloji, hatta insan-robot karışımı sibernetik organizmaların (cyborg) mühendisliği gibi teknolojik gelişmeler ile, insanın kendi biyolojik sınırlarının ötesinde tekrar ve farklı bir tür olarak tasarlanabilmesi mümkün hale geldi. “Ne olmak istiyoruz?” sansasyonel bir magazin sorusu değil, ciddi ve biraz da korkutucu bir soru olarak önümüzde duruyor.
ocoskunoglu@gmail.com
https://twitter.com/osmancoskunoglu
www.facebook.com/osman.coskunoglu
www.coskunoglu.org