“Deep Packet Inspection”, mahremiyet ve gözetim
“Deep Packet Inspection” (DPI), veri iletişimi içeriğini yakalayabilecek, değiştirebilecek, inceleyebilecek, sınırlandırabilecek veya kopyalayabilecek ağ donanımının kullanımına işaret ediyor. Üstelik bunu devasa boyutlardaki veri için ve gerçek zamanlı olarak, hem internet, hem mobil internet hem de 3G gibi mobil şebekeler düzleminde de yapabiliyor.
DPI’ın ağ optimizasyonu, veri güvenliğinin sağlanması, ağa yönelik saldırılardan korunma, veri madenciliği gibi ağ yönetimi ile ilgili konularda yararları olduğu tartışılmaz. Ama, veri iletişimiyle ilgili bu eylemlerin her birinin, DPI’ı aynı zamanda hak ve özgürlük ihlalleri için de elverişli bir araç kıldığı da tartışılmaz. Nitekim, en azından dört, beş yıldır bu nedenle DPI, mahremiyet, internet sansürü, ağ tarafsızlığı, ifade ve iletişim özgürlüğüyle ilgilenenler başta olmak üzere insan hakları savunucularının ilgi odağına girmiş durumda.
DPI kullanımı, yukarda anılan niteliklerinden dolayı hem mahremiyet hakkını hem de üçüncü kuşak insan hakkı olarak tescil edilmiş bulunan iletişim hakkını ve haberleşme özgürlüğünü ihlal edebiliyor. Çünkü teknik olarak DPI hem gerçek zamanlı olarak incelediği veri akışının içeriğine bakabiliyor, hem de bu akışa müdahale ederek istendiği takdirde bu verinin değiştirilmesi veya akışın tamamen kesilmesi için de kullanılabiliyor. Bu da DPI’ı aynı zamanda bir dinleme, gözetim, fişleme ve sansür teknolojisi haline getiriyor. Hatta DPI veri akışının kitlesel olarak tamamen kesilmesine de imkan tanıdığı için, yani interneti kesmeye yarayan bir tür “kill switch” olarak da işlev gösterebildiği için, iletişim özgürlüğünün tamamen ortadan kaldırılabilmesi için de kullanılabiliyor.
Bu konuda çok sayıda örnek var. En bilineni, Mısır’da Mübarek yönetiminin interneti kapatmak için bir Boeing şirketi olan Narus’un DPI teknolojisini kullanmasıydı. Amesys, Cisco, Nokia, Siemens, Blue Coat gibi Batı şirketlerinin, Çin, İran, Suriye, Burma, Tunus, Suudi Arabistan, Pakistan, Vietnam gibi ülkelere DPI temelli gözetim ve sansür sistemleri sattığı biliniyor. Gerek Free Press gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları gerekse Avrupa Birliği bu konuda soruşturma yürütüyor.
Türkiye’nin de bu sistemleri bir kaç yıl önce satın aldığıyla ilgili duyumlar alıyoruz. “Dijital kitle imha silahları” olarak nitelenen bu sistemlerin hangi amaçlarla kullanıldığını bilmek zorundayız.