Değişimin adı yapay zeka!
IBM Türk Genel Müdürü Işıl Kılınç Gürtuna: “IBM, son üç yıldır yaptığı değişiklikler ile yönünü tamamen hibrit bulut ve Data AI olarak tanımladı. Bu gelişmeler piyasada da karşılığını buldu.”
Ayhan Sevgi
IBM, 112 yaşında olan ve 11 Kasım 1938 tarihinden bu yana Türkiye’de de faaliyet gösteren bir dünya devi. Bu süre içinde Türkiye’nin dijital yolculuğuna tanıklık ve liderlik ettiklerini vurgulayan IBM Türk Genel Müdürü Işıl Kılınç Gürtuna’ya göre, IBM bu başarısını “Adapte olabilme kası”nın gücü sayesinde elde etti. IBM’i her zaman teknolojinin gelişimine ve yaygınlaşmasına öncülük etmiş, oluşan ihtiyaçlara cevap vermiş bir firma olarak tanımlayan Işıl Kılınç Gürtuna, 2020 yılı ile dünyada ve Türkiye’de IBM’in radikal bir adım atarak, yeniden şekillenme dönemine girdiğine dikkat çekti. Bu süreçte 2 binden fazla ürün çeşidi içinden ayıklamalar yapıldı, Gürtuna’nın belirttiği gibi bazı ürün grupları ise başka şirketlere devredildi. Işıl Kılınç Gürtuna, IBM’in bu stratejik adımlarında kendine üç motto belirlediğine dikkat çekti; “Teknoloji odağı”, “Çevik organizasyon’ ve “Ekosistem ile büyüme”. Işıl Kılınç Gürtüna, gerek dönüşüm sürecini, gerek gelinen noktayı, gerek Türkiye ve küresel bazda hedefleri bizimle paylaştı:
– IBM son dönemde radikal kararlar alarak bir değişim süreci yaşadı. Bu süreci nasıl tanımlıyorsunuz?
Öncelikle IBM dedi ki, “Ben tamamen teknoloji odaklı bir şirket olacağım.” Böylece danışmanlık, dış kaynak, yönetilen hizmetler gibi alanlar Kyndryl şirketine devredildi. Biz, teknoloji odaklı olmayı, “Platform Business”ı olarak tanımlıyoruz. Bu mottonun birinci adımı hibrit bulut oldu ve bunun için öncelikli olarak Red Hat firmasını satın aldı. Red Hat açık kaynak temelli bir yapı olduğu için IBM de onu tamamen bağımsız yapıda bıraktı. Biz de tüm teknolojilerimizi açık kaynak ve bulut mimarisi üzerinde yeniden tanımladık. Hibrit bulut, güvenlik, entegrasyon ve otomasyon olmak üzere dört ana platform üzerinde tüm ürünlerimizi konumlandırdık. IBM, son üç yıldır yaptığı değişiklikler ile yönünü tamamen hibrit bulut ve Data AI olarak tanımladı. Bu gelişmeler piyasada da karşılığını buldu.
– Bu yeniden yapılanma içinde donanım ürünleri nasıl bir rol oynuyor?Bu başlıklar bizim yazılım tarafındaki yaklaşımlarımızı gösteriyor. Bizim çok köklü bir anabilgisayar sistemlerine ait geçmişimiz var ve bu sistemler, günün koşullarına göre sürekli yenilenen bir teknolojiyi barındırıyorlar. “Anabilgisayarlar bitti” gibi bir yanlış algı var. Oysa hala çok ciddi iş süreçleri bu ürünler üzerinde çalışıyor, günün koşullarına göre hem teknoloji hem sahip olma yapısı yenileniyor. Ayrıca IBM veri depolama ürünleri, yeni kullanıma sunulan dördüncü nesil FlashCore Modülü (FCM) teknolojisi ile, IBM Storage FlashSystem ailesi içinde yapay zeka yetenekleri sağlıyor. FCM, kurumların herhangi olası bir saldırı durumunda daha hızlı tepki vermesine yardımcı olmak amacıyla, siber tehditlerin daha erken bildirilmesi için tasarlanan yapay zeka destekli sensörlerle, birincil ve ikincil iş yüklerinde uçtan uca veri güvenliği sağlamak üzere Storage Defender ile birlikte çalışıyor. Ayrıca IBM veri depolama sistemleri, Qradar gibi IBM güvenlik ürünleri ile de entegre çalışarak, olası ataklarda proaktif bir şekilde koruma sağlıyor. Bunun dışında, düşük ayak izi sayesinde kurumların yüksek performans ihtiyacını karşılamakla birlikte sürdürülebilirlik konusunda da en üstün çözümleri sunuyor ve veri merkezlerinde minimum yer kaplıyor.
– En yoğun odaklandığınız alanlar hangisi?
Hibrit bulut adaptasyonunun ardından bizim en çok yatırım yaptığımız alan yapay zeka oldu. Yapay zeka bizim için üretken yapay zekayı, yapay zekanın eğitildiği veriyi ve yapay zekanın açıklanabilirliğini içeriyor. Burada 5 temel ilkemiz var: yapay zeka platformu çoklu model olmalı, hibrid çalışmalı, ölçeklenebilmeli, doğru data ile eğitilmeli ve şeffaf/açıklanabilir olmalı. Siber güvenlik, IBM’in her zaman güçlü olduğu ve yatırım yaptığı bir alan. Şu anda kuantum teknolojileri konusunda yoğun bir yatırım dönemine girmiş bulunuyoruz. Bu teknoloji, özellikle yapay zeka ve siber güvenlik alanlarını destekliyor. Bu arada sürdürülebilirlik çözümlerimizi de yelpazemize ekledik. Biz veri merkezlerimizi zaten bu yaklaşım çerçevesinde oluşturuyorduk. Artık tüm çözümlerimizi bu yaklaşım kapsamında sunuyoruz.
– Bu değişim Türkiye’ye nasıl yansıdı?
Bu gelişmeler Türkiye’nin IBM ekosistemi içindeki konumunu değiştirdi. Türkiye artık MEA içerisinde “teknoloji” başlığı altındaki servisleri sağlayan bir ülke haline geldi. Bizim Türkiye’de çok değerli uzmanlarımız olduğu için IBM’in faaliyet gösterdiği diğer ülkelere de yoğun olarak hizmet ihraç ediyoruz.
– Müşteri konumlandırmalarınız nasıl oldu?
IBM, her sektördeki çok büyük ölçekli kuruluşlardan KOBİ’lere kadar uzanan geniş bir yelpazedeki müşterilerine ürün ve çözümler sunmaya devam ediyor. Her ürün sonuçta her sektöre ya da kuruluşa hitap etmeyebiliyor. Bunun için de KOBİ’lere yönelik özel ürün grupları oluşturduk.
– Burada yeni ekosistem yapılanmanız nasıl oldu?
Birinci değişim başlığımız teknoloji odaklı olmaktı. İkinci başlığımız ise “Basit organizasyon”. Bilginin tek bir yerden akış yaptığı ve herkesin buradan bilgi aldığı bir yapı oluşturuldu. Ülkelerdeki yönetim organizasyonları sadeleştirildi ve insanlara daha fazla yetki ve sorumluluk verildi. Bu yaklaşım, yerel yapıları daha da güçlendiriyor.
Üçüncü değişim başlığımız ise “Ekosistem ile büyüme” oldu. Ekosistem ile büyüme modelleri oluşturuldu. Çok büyük bazı müşterilerimiz dışındaki tüm müşterilere ekosistem ile değer sunmaya başladık. Bu arada, belirli alanlarda uzmanlaşan iş ortaklarımız da doğal olarak IBM’in diğer ülkelerdeki projelerinde yer alıyorlar. Dediğim gibi, buradaki temel amacımız müşterilerimize birlikte değer katabilmek ve onlarla büyümek.
– Yapay zeka artık tek başına bir gündem olmaktan çıktı ve hemen hemen her gündemin içinde yer alıyor. Siz de bu alanın gelişiminde yıllardır önemli çalışmalar yapan bir firmasınız. Bu alanda son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapay zeka, insanlık için çok önemli bir unsur haline geldi. 90’lı yıllarda internetin gelişmesiyle birlikte nasıl ki insanlar, iş tanımları, iş süreçleri gibi başlıklar değiştiyse, yapay zeka ile de buna benzer bir sürece giriyoruz. Yapay zeka kendisi geliştiği gibi, kullanıldığı her alanı da geliştiriyor. IBM olarak biz 1950’li yıllardan bu yana yapay zekanın gelişimi içinde yer alıyoruz. Şu anda IBM watsonx platformumuz ile yapay zeka dünyasındayız. Yapay zekada ilk başlığımız IBM watsonx olarak adlandırdığımız Generative AI, yanı üretken yapay zeka. İkincisi üretken yapay zekanın kullanılabilmesi/eğitilmesi için üretilmiş veri platformu IBM watsonx Data. Çünkü klasik anlamda üretilmiş veri ambarları, yapay zeka için uygun değil. Üçüncü başlık ise IBM watsonx Governence. Güvenlik; güvenilirlik, tarafsızlık ve hesap verilebilirlik unsurlarını barındırdığı için IBM olarak bu başlığa oldukça fazla önem veriyoruz. Bu yaklaşımlar kapsamında açık platformlar ile kendi modelimizi oluşturduk. Tabii bu arada üçüncü parti modellerle de iş birlikleri yapıyoruz. Özellikle operasyonel verimlilik, pazarlama gibi alanlarda yapay zekanın çok ciddi vaatleri ve potansiyeli var. Ama tüm bunların kurumsal dünyaya gelebilmesi için yapay zekanın yönetişiminin de çok ciddi olarak yapılabilmesi gerek. Bunlar tanımlandığı zaman kurumsal hayatta yapay zekanın kullanımı çok daha hızlanacaktır. IBM, yapay zeka platformlarını kendi içinde de yoğun olarak kullanan bir firma.
– Bu alanda Türkiye’deki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye yeni teknolojileri kullanma konusunda her zaman hevesli bir ülke olmuştur. Yapay zeka konusunda da herkes bir şeyler yapma gayreti içinde, ama kurumsal dünyaya adaptasyon için gerekli adımlar olmadan bu başlıkta gelişim de çok sınırlı kalıyor. Türkiye yapay zeka konusunda biraz daha geniş düşünüp, ilgili otoritelerle iş birliği yaparak daha büyük faydalar elde edebilir.