Deloitte Türkiye Sürdürülebilirlik Hizmetleri Kıdemli Müdürü Mine İzmirli: “ÖNCELİKLİ GÜNDEM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ”
“70’lerden sonra işletmelerin özellikle reel sektörün çevresel kaynakları kullanmasını ve bunu dışsallıklar olarak bir köşede tutmasıyla yavaş yavaş dünyanın, bir sene içerisinde tüketmemiz için sınırını çizdiği kaynakları biz her sene daha da hızlanan biçimde kullanıyoruz. Dünyanın taşıma kapasitesi belli bir yere kadar. Her ülke her kıta aynı anda bu krizlere, savaş, susuzluk, açlık, göç, kuraklık gibi temel sorunlara cevap veremeyecek noktaya geldiğinde artık bunların sadece ülkelerin, devletlerin işi olmadığını bir kere farkına varıldı. Uluslararası camia Birleşmiş Milletler çatısı altında kademeli olarak çeşitli zirvelerde bunların farkına vardı. Dünyanın sürdürülemez gidişatının geriye dönüşünün sadece devlet politikaları ile değil, tüm paydaşların katılımı ve sorumluluğu ile mümkün olabileceğinin altını çizdiler. Burada hem devlet erkanı hem ulusal heyetler hem de aynı zamanda iş dünyasının önde gelen kuruluşları da ortak bildirilere imza attılar. Kurumsal sürdürülebilirlik, sürdürülebilir kalkınma bu senenin işi değil. Bunlar Devlet Planlama Teşkilatı’nın ve Kalkınma Bakanlığı’nın planları arasında kalıyordu. 2020 yılında Avrupa Birliği (AB), Yeşil Mutabakat adı altında kendi stratejisini toparladı. Burada 8 tane başlık var. AB’nin stratejisi ve uyum planı, bizler için ve Türkiye’de üretim yapan kuruluşlar için de kader anıydı. Satış yaptığımız markaların bir şekilde kalite sistemlerine uyum göstermek zorundaydık. 2020’de pandemi ile AB acaba bu sürdürülebilirlik konusundaki liderliğine ara verecek mi denildi. Çünkü 750 milyar avroluk bir yeniden yapılanma kaynağı olduğu ve bunu seneler içerisinde Yeşil Mutabakat ile birlikte dilimlerin serbest bırakılacağı gibi bir bilgimiz vardı. Gözler AB’nin bu politikasına çevrildi. Durum tam da kurumsal sürdürülebilirlik yaklaşımını destekleyecek vaziyette oldu. IoT, uzaktan erişim, 5G teknolojisi, tehlikeli alanlarda robotik teknolojilerin kullanılması gibi teknolojilerin kalkınma konusuna destek olacağı zaten tartışıldı.
Burada karşımıza ikiz dönüşüm kavramı çıkıyor. İşletmeleriniz reel sektör olsun bilgi teknolojileri tarafı olsun finans olsun iki yönde etkileniyor. Birincisi bir risk haritası, risk yönetimi yapmanız gerçekten elzem. Diğer yandan, özellikle teknoloji tarafında tüm bu gelişmeler, taşların yerinden oynaması büyük fırsatlar. BT tarafı ile işin içerisine döngüsel ekonomi ve çözümler giriyor. Tüm bu sorunlar varsa, çözümler de var. Örnek olarak Rotterdam limanında gemilerin rotalarının hesaplanmasının planlanması için yapay zekanın kullanıldığı çözümler var. Sürdürülebilir kalkınma amaçları adı altında toparlanan Birleşmiş Milletler’in önerdiği bir çerçeve var. 17 hedefle sorunlara cevap verme iddiasında devletler, uluslararası kuruluşlar. 12 numaralı hedef ‘sürdürülebilir üretim ve tüketim’. 11 numaralı hedef ise ‘sürdürülebilir şehirler’.
Artık hayatımıza da iklim değişikliğine yol açan emisyonların, gazların muhasebesi girmiş durumda. Tüm bahsettiğim problemlerde en ön sahnede iklim değişikliği var. İklim değişikliği bağlantılı sorunları mercek altına almak, bununla ilgili olarak nasıl katkıda bulunulabileceğine bakmak önemli. Türk Ticaret Kanunu’na 3 gün önce ek bir madde getirildi. Kurumsal sürdürülebilirlik raporlamasının Türkiye’de standardının oluşturulması ile ilgili değerlendirme yapıldı. Şirketler Türkiye’de yakın zamanda doğaya ve topluma kendi etkisini gerek negatif gerek pozitif beyan etmek durumunda kalacak. Bunun arkasında yatan, buzdağının arkasındaki konu ise kalite çıtası gittikçe yükseliyor. Bizim karbon yoğun üretim yapmamız özellikle Avrupa Birliği, Kanada, Birleşik Krallık, ABD, Kore, Japonya gibi hali hazırda çıtayı çok yükseltmiş teknolojiler için biraz geride kalıyor. Bunu kendi sorumluluklarına almamak istiyorlar. Sınırda karbon düzenlemesi gibi Avrupa ile çıkan, fakat ABD’nin kendi düzenlemeleri var. Kore’nin farklı var. Birleşik Krallık yeni bir düzenleme peşinde. Bir nokta gelecek, bizim karbon yoğun araç parçası, şase üretimimiz, korna üretimimiz, kot üretimimiz, çimento üretimimiz ligin çok gerisinde kalacak. Buna yetişmek için bahsettiğim konu, eğer şimdi harekete geçilmezse gerçekten ki bunun milatları 2023-2026 Avrupa Birliği özelinde ve ihracat çıkışlı. 2023-2026 gibi önemli köşe taşları var. Şu anda iş stratejisine karbon yoğunluğunun azaltılması konusunu ve bununla ilgili gerek yazılım, gerek sensör, gerek analitik BT çözümlerini dahil etmeyen işletmeler yaşamlarını devam ettiremeyecekler gibi görünüyor.”