Deprem bölgesindeki sanayicilerin üretime devam edebilmesi çok önemli
Ankara Sanayi Odası Şubat ayı meclis toplantısı, Meclis Başkanı Celal Koloğlu başkanlığında 22 Şubat tarihinde düzenlendi. ASO Başkanı Seyit Ardıç toplantıda Kahramanmaraş ve Hatay merkezli yaşanan büyük depremlerin ardından ASO’nun gerçekleştirdiği çalışmalar hakkında bilgi verdi. Ardıç, bütünsel ve yapıcı politikalarla tersine göçün ivedi bir şekilde devreye alınması gerektiğine dikkat çekti.
ASO Başkanı Seyit Ardıç, toplantıda yaptığı konuşmada “Toplumsal yaşantımız içerisinde, tek bir insanımızın dahi herhangi bir sebeple incinmesi bizleri üzerken, bu korkunç afette yitirdiğimiz on binlerce canımız ve çok sayıda kentimizde oluşan büyük hasar hepimizi derinden yasa boğdu” ifadesini kullanarak şu noktalara dikkat çekti: “Ankara Sanayi Odası olarak, bu zorlu süreçte depremzede vatandaşlarımıza bir nebze derman olabilmek adına, tüm üyelerimizle ve meslek komitelerimizle birlikte çalışarak, afetten zarar gören vatandaşlarımızın yanında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Odamız bünyesindeki 40 meslek komitesi başkanımızın koordinasyonuyla deprem bölgesinde belirlenecek bir alanda ‘Konteyner Yaşam Merkezi’ kurulması için çalışmalarımızı başlattık. Deprem bölgesindeki olumsuz hava koşullarının da etkisiyle geceyi dışarıda geçirmek iyice zorlaşırken, ASO olarak, tam donanımlı yaşam merkezi kurulması için kampanya başlattık. TOBB Başkanımız Sayın Rifat Hisarciklioğlu önderliğinde; ‘İş Dünyası Konut Seferberliği ’ne iştirak ettik. Bunların yanında her türlü yardım malzemesinin üretimi, tedariki ve bölgeye nakli faaliyetlerimizle çalışmalarımıza artan bir ivmeyle devam ediyoruz.”
Büyüme tahminleri depremin ardından aşağıya çekilerek revize ediliyor
Ardıç, yapılması gerekenler noktasında giderek daha fazla bilgiye ve kavrayışa sahip olduklarını ifade ederek “Depremden etkilenen insanlarımız başta olmak üzere bütün toplumu içeren bir iyileşme gerekliliği ve on bir ilimizin birçok kesiminde yeniden inşa dönemi önümüzde duruyor. Yaşanan deprem makro dengeleri önemli oranda etkileyecek gibi görünüyor. Bu tür negatif arz yönlü şokların en önemli olası sonuçları, ilk etapta üretimde düşüş ve enflasyonla birlikte yaşanan durgunluktur. Geniş bir coğrafi alana yayılan depremin ortaya çıkardığı sosyolojik etkisi kadar ekonomik etkilerini de olumsuz şekilde yaşayacağız. Açıklanan resmi verilere göre depremden etkilenen 10 ilde toplam 13 milyondan fazla kişi yaşıyor ve bu sayı toplam Türkiye nüfusunun yüzde 15,7’sini oluşturuyor. 10 ilden oluşan bölge Türkiye’nin toplam gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 10,1’ini gerçekleştirirken, ekonomik büyümenin 1,15 puanı bu 10 il tarafından geliyor. Bölge ihracatımızın yüzde 8,5 kadarını gerçekleştiriyor. Tarımsal katma değerin yüzde 14,5 kadarı bu bölgeden geliyor. İmalat sanayi üretiminin yüzde 11,3 değerini gerçekleştiren bölge ağırlıklı olarak tekstil ve metal sektörleri ile öne çıkıyor. Bu rakamlara, OHAL kapsamına sonradan alınan Elazığ ilimizi ve kısmen hasar gören diğer çevre illeri eklediğimizde sayılar büyüyor ve depremin ne kadar geniş bir alanı etkilediğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Yapılan ilk projeksiyonlar, depremin ülkemizin toplam gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 2’sine varabilecek bir kayba yol açtığına işaret ediyor. Bir başka çalışma, oluşan maddi hasarın 84 milyar dolar düzeyinde olabileceğini belirtiyor. Tespit edilen hasarın büyüklüğüne paralel olarak, büyüme tahminleri de depremin ardından aşağıya çekilerek revize ediliyor” şeklinde konuştu.
Deprem daima öncelikli gündem konuları arasında yer almalı
Kahramanmaraş depreminin ardından ülkemizin geleceği, insanlarımızın refahı ve iyiliği için çok acil ve öncelikli olan meselelerin iki kategoride bulunduğuna dikkat çeken Ardıç, şunları kaydetti: “Bunlardan birincisi, ileride yaşanacak olan deprem ve diğer doğal afetlere yönelik araştırmaların ve hazırlıkların hızla yapılmasıdır. Deprem, coğrafyamızın acı bir gerçeği olup, maalesef bu acı gerçekle tekrar yüzleştik. Kaçınılmaz bir doğa olayı. İnsanoğlu-doğa ilişkisinin belirleyici ve hükmedici unsuru, doğadır. Deprem kuşağında yer alan bir ülke olarak depremleri yaşamamız kaçınılmaz olsa da, can kayıplarının ve hasarın önüne geçebilmek, minimize edebilmek mümkündür. Bu acıyı bir daha yaşamamak için neler yapmamız, neleri değiştirmemiz gerektiğini ortaya koymalıyız. Bilim insanlarının uyarılarını dikkate alarak, beklenen diğer olası afetler için ne ölçüde hazırlıklı olduğumuzu belirlememiz ve eksiklerimizi tamamlayarak, hazırlık seviyemizi en üst düzeye çıkarmamız gerekiyor. Ne yazık ki deprem gerçeği, arama kurtarma çalışmaları tamamlanana kadar gündemde yer buluyor. Arama kurtarma faaliyetleri sona erince deprem konusu yavaş yavaş gündemden düşüyor. Yaşadığımız bu son facia ile depremin daima öncelikli gündem konularımızın arasında yer alması gerektiği bir kez daha açıkça ortaya çıkmıştır.”
Önümüzdeki dönemde ihracatın büyümeye katkısı çok belirleyici olacak
Seyit Ardıç, “Depremin sosyal ve ekonomik boyutu değerlendirilirken, deprem öncesinde mevcut bulunan ekonomik zorlukların üzerine bu afeti yaşadığımızı göz ardı etmeyelim.Temel makroekonomik göstergelerin de açıkça ortaya koyduğu, ülkemizde son dönemlerde en önemli ekonomik sorun, yüksek enflasyondur. Hane halkları açısından baktığımızda, enflasyon ve hayat pahalılığı, özellikle sabit gelirli vatandaşlarımızın hayat standardını olumsuz etkilemiştir. Dar tanımlı işsizlik yüzde 10’un üzerinde, geniş tanımlı işsizlik yüzde 20’nin üzerinde olup, işgücü verileri, büyük ölçüde kadınları ve genç nüfusu içeren geniş bir atıl ve kırılgan nüfusun varlığını gösteriyor” açıklamasını yaptı. Ardıç, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu sayılar, depremin ardından uygulanacak olan tedbirlerde, para ve maliye politikalarında alicenap milletimizin fedakarlıklarını arttırmayacak, mağduriyetini azaltacak mekanizmaların tasarlanması gerektiğini ifade ediyor. Üreticiler açısından baktığımızda, yurt içi üretici fiyat endeksinin yıllık ve aylık bazda arttığını görüyoruz. Maliyet artışı nedeniyle reel sektör ciddi sıkıntılar yaşarken, özellikle ihracatçı firmalar fiyatta rekabet etmekte zorlanıyor. Enflasyon ile döviz kurları arasındaki makasın açık olması ihracatçı firmaların uluslararası rekabet gücünü azaltıyor. Bu duruma ilave olarak, Forward döviz kurunun artan maliyetleri, girdilerin önemli bir bölümünü ithal etmek durumunda olan üreticilerin bilanço kırılganlıklarını arttırıyor, artan maliyetler ve kur riski nedeniyle yatırım yapmak güçleşiyor. Nitekim son açıklanan veriler sanayi üretiminin ve imalat sanayi kapasite kullanım oranının azalmaya devam ettiğini gösteriyor. PMI endeksi 2022 yılının mart ayından bu yana eşik değere yakın seviyede seyrediyor. İhracatımız, hacim olarak büyük bir artış gösterirken, bu karşın dış ticaret açığı ve cari açık oldukça yüksek kalmaya devam ediyor. Reel sektör, depremden önce var olan bu ekonomik kırılganlıklarla başa çıkmaya çalışırken, afetin etkileriyle birleşince, üretimde ve ihracatta aksaklıkların artması ihtimali güçleniyor. Hem iç hem dış koşulların etkisiyle, önümüzdeki dönemde ihracatın büyümeye katkısı çok belirleyici olacaktır. Dolayısıyla ihracatın desteklenmesi, ekonomik büyümede beklenen revizyonun yönünü ve düzeyini belirlemede birincil derecede etkili olacaktır.”
Bölgenin iş gücü ihtiyacının karşılanması için destek mekanizmaları devreye sokulmalı
“Yaşanan deprem felaketi sonrasındaki toparlanma sürecinde, bölgesel kalkınmanın hızla sağlanması açısından, depremden etkilenen illerde faaliyet gösteren reel sektör firmalarına yönelik özel ve kolaylaştırıcı, destekleyici uygulamaların devreye alınmasının önemini de belirtmek isterim” ifadesini kullanan Ardıç, şunları paylaştı: “Bir diğer husus, yaşanan deprem felaketi sonrasında, barınma sorunundan dolayı çalışanların önemli bir kısmının deprem bölgesinin dışına çıkmasıdır. Deprem bölgesindeki sanayicilerimizin üretime devam edebilmesi ülkemiz açısından çok önemli. Birçok firma işgücü yetersizliğinden ya fabrikasını kapattı ya da çok düşük kapasite ile üretim yapmaya devam ediyor. Bu itibarla bölgenin barınma sorunu ivedi bir şekilde çözülmesi gerekiyor. Hükümetimiz tarafından bölgenin iş gücü ihtiyacının karşılanması için destek mekanizmaları devreye sokulmalıdır. Bu minvalde Ankaralı sanayiciler olarak geçici tersine göç adını verdiğimiz bir kampanya başlatıp, deprem bölgesindeki sanayicilerimizin eleman ihtiyacını geçici süre ile karşılamayı düşünüyoruz. Yakın gelecekte demografik yapının bozulma riski mevcut. Deprem bölgesinden ciddi oranda başka şehirlere hızlı bir göç yaşanması nedeniyle, nüfus yapısında bir bozulma ortaya çıkması muhtemeldir. Özellikle Hatay şehrinde bu risk daha da yüksek gözüküyor. Atamızın emaneti, ‘Hatay’a milyonlarca Türk’ün şahsi meselesi’ olarak bakıp bütünsel ve yapıcı politikalarla tersine göçün ivedi bir şekilde devreye alınması gerekiyor. Yiten canlarımız geri gelmeyecek ve onlara dair yaşadığımız acılar son bulmayacak olsa da, bu korkunç afetin yıkıcı etkilerini bertaraf edene kadar, ali milletimizin yaralarına merhem olana kadar çalışmaya bizler devam edeceğiz. Dayanışmayla yaralarımızı hep birlikte saracağız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle, ‘Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız.’”