“Dijital Dönüşümde Küresel Eğilimler”
Bilişim alanında Türkiye’nin en büyük ve en köklü derneği olan Türkiye Bilişim Derneği’nin 4-7 Ekim tarihlerinde düzenlediği etkinliğinin teması buydu. Genel ve bildik klişeleri tekrarlamaya çok uygun bir tema. Fakat, yararlı ve önemli sunumlar vardı bu etkinlikte. Bu yazının amacı bir özet sunmak değil. Özellikle odaklanılması gereken ve genel söylemlerde pek yer almayan önemli bilgileri, bazen yorumlarımla harmanlayarak aktarmaktır amacım.
Dijital dönüşümde geri kalma endişesi yaşayan ülke ve firmaların başvurduğu küresel danışmanlık sektörü 2016’da 26 milyar dolardan bu yıl 44 milyar dolarlık büyüklüğe erişti dünyada (http://bit.ly/2E3ZdeN). Danışmanlık firmalarının önde gelen iki tanesi, Gartner ve Deloitte temsilcilerinin sunumları ile başlayayım. Gelecek yazım, diğer sunumlar üzerine olacak.
Gartner
Gartner, her yıl gelecek için 10 teknoloji trendini yayımlar ve bunlar %80 tutar. Bu raporlar kamu oyu ile değil sadece Gartner’a üye olanlarla paylaşılır. Fakat, 10 trend listesi özet olarak kamu oyu ile paylaşılır (http://bit.ly/2PnuTwH). Dolayısıyla o listeyi ben burada tekrarlamayacağım.
Gartner’ın “Top 10 Technology Trends 2018” raporundaki bilgileri davetli konuşmacı Yunus Özdemir etraflı bir şekilde sundu. Dijital gelişmelerin müthiş hızlı olduğu günümüzde, Özdemir’in sunumunun alt başlığının “Pace yourself for sanity’s sake” (Akıl sağlığını korumak için hızını kendine [kapasitene] göre ayarla) olması anlamlı.
Gartner listesinde yer alan yapay zeka ve nesnelerin interneti ile ilgili, teknoloji ağırlıklı içeriği olan trendler üzerine ülkemizde – çoğunlukla yüzeysel de olsa – tartışmalar ve çalışmalar var. Ama, Gartner listesinde yer alan daha tekno-sosyo-politik içerikli bir trendin ülkemizde ve diğer danışmanlık firmalarınca tamamen ihmal edildiğini düşünüyorum: sahte haberler ve gerçek-ötesi (post-truth) ortamda olmamız yetmiyormuş gibi, Gartner’a göre yaşamımıza bir de sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik yoluyla “sahte gerçeklik” girecek. Yani, gerçek olmayan şeyler dijital olarak gerçekçi ve ikna edici bir şekilde oluşturularak önümüze konabilecek. Dolayısıyla, Gartner’a göre “2022’ye gelindiğinde gelişmiş ekonomilerdeki bireylerin çoğunluğu gerçek bilgilere göre daha fazla yanlış bilgi tüketecektir.”
Üstelik, Gartner’a göre, bu ciddi sorunla mücadelede yapay zeka da yetersiz kalacak. Özdemir’in sunumunda iki Gartner analistinin şu öngörüsü yer alıyordu: “2018’de globalde sahte haberleri tespit edecek projelerin sayısı 10 kat artacak.”
Ülkemizde görebildiğim kadarıyla, ne medya, ne siyasetçiler, ne STK’lar ve firmalar günümüzde giderek yaygınlaşan sahte haber konusunda bile ciddi duyarlılık içerisinde değilken, “sahte gerçeklik” ile baş etmeye hiç hazır değiliz görüşündeyim. Oysa, pahalı teknoloji ve Ar-Ge gerektiren diğer trendler yanında, “sahte gerçekliği” önlemek, ağırlıklı olarak bilinçlendirmeyi, kritik düşünme yeteneğini/mekanizmalarını geliştirmeyi, etik anlayışı kurumsallaşmayı ve diğer aşırı sermaye gerektirmeyen tekno-sosyo-politik projeler gerektirir. Şu anda tamamen ihmal edilen bu konulara şimdiden odaklanılmasının, hiç değilse gündeme girmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Gartner sunumu sadece trendler üzerine değildi. Bu kısa yazıda hakkını vermenin mümkün olmadığı çok boyutlu ve değerli bilgiler de içeriyordu. Örneğin, dünyanın en büyük CIO anket sonuçlarını da sundu Yunus Özdemir. Bunlardan en önemli gördüğümü aktarayım. Anket sonuçlarına göre bir sonraki büyük ve genel amaçlı dört teknoloji şunlar: Nesnelerin interneti, yapay zeka, blok zinciri ve 3 boyutlu baskı (katmanlı üretim). Bu liste yeni bilgi değil, fakat anket sonuçlarına göre, bu teknolojilerin getireceği işletme değişikliğinin çok büyük çapta olacağının öngörülmesi dikkat çekici. Yani, olay sadece teknolojiyi edinmek ve kullanmak ile ilgili değil. Yönetişim ile de ilgili.
Özdemir’in sunumu, başta bilişim olmak üzere tüm sektörlerin, ilgili STK’ların, siyasi iradenin ve bürokrasinin ciddiye alması gereken çarpıcı bir saptama ile bitiyor: Dijitalleşmenin sırrı, analogda, yani insanda. Ülkemizde gerek iş dünyasından gerekse siyasilerden en sık duyduğumuz kavramlardan birisi “insan odaklı” lafıdır. Fakat, İngilizce’de kullanılan çok doğru bir sözü burada hatırlatmalıyım: “put your wallet where your mouth is” (ağzın neredeyse, cüzdanını da oraya koy.) Bunu siyasi iradenin veya iş dünyasının yaptığını iddia etmek zor.
Deloitte
Dünyada önde gelen bir diğer danışmanlık firması Deloitte de teknoloji trendleri üzerine her yıl rapor yayımlar ve bunu kamuoyu ile paylaşır. “Tech Trends 2018” raporunun alt başlığı “Symphonic Enterprise” (http://bit.ly/2C3VPxN). Yani, strategy, teknoloji ve operasyonların bir senfoni gibi harmoni içerisinde çalışması. Deloitte temsilcisi Gökhan Arıksoy’un sunumu “What is next” (Bundan sonra ne geliyor?) alt başlığı taşıyordu.
Sunumda, işletmelerin finans ve tedarik zincirinin temellerden değişeceği vurgulandı. Bu değişim, fonksiyonlar (görevler) arası bir yaklaşımla, işletmede en iddialı sonuçları yaratabileceği belirtildi. Kripto para bağlamında dikkate gelen blok zinciri, giderek işletmelerin birçok operasyonu için stratejik bir önem kazanıyor. Fakat, tek bir kurum içerisinde kalan blok zinciri uygulamaları başarılı olamıyor; birkaç kurumu kapsayabilmeli.
Arıksoy, ileri gelişmişlik düzeyindeki ülkelerin ucuz işgücü ülkelerine kaybettiği imalat sektörünü otomasyon sayesinde geri almakta olduğunu öne sürdü. Dolayısıyla, imalatta rekabet gücü kazanmak için Türkiye gibi ülkelerin Endüstri 4.0 uygulamalarına önem vermesi gerekiyor.
Sunumda son olarak, Deloitte’e göre önümüzdeki 10 yıl içerisinde, üssel olarak büyümekte olan iki teknolojinin özellikle önemli olacağı belirtildi: Robot yazılımları da içeren genel yapay zeka ve kuantım bilgisayarlar.
Önemli bir not
TBD daha önceleri farklı zamanlarda yaptığı Kamu-BİB ile BİMY etkinliklerini, bu yıl, kamu ve özel kesimin beraber olmasını sağlamak için, birleştirdi. Sunumlarda fazla bilinmeyen bilgiler de paylaşıldı. Dolayısıyla, bu bilgilerin ve görüşlerin yayılmasına katkı koymak umuduyla, sunumlarla ilgili eleştiri ve yorumlarımı da ekleyerek yazmaya devam edeceğim.
Bir konuşmacı “keşke karar vericiler de burada olsaydı” dedi. Buna, TBD Genel Başkanı (mealen) “biz bu etkinlikte ortaya konan bilgi ve görüşleri içeren bilgi notunu karar vericiler ile paylaşacağız” yanıtını verdi. Bu konuda, benim ekleyeceğim üç nokta var. Birincisi, karar vericiler (yani, siyasi iradenin ve bürokrasinin üst düzeyindekiler) bu gibi etkinliklere katılınca, zaten açılış konuşmalarını yapar, ondan sonraki oturumlara katılmaz. İkincisi, bu etkinliklerin önemi, sunumların ötesinde, sunum aralarında yapılan görüşmelerdeki bilgi, deneyim ve görüş paylaşımındadır.
Üçüncüsü, Türkiye’de gelişmiş ülkelerdekinden ters bir durum var. Gelişmiş ülkelerde, siyasiler ve bürokratlar bu gibi etkinliklerde boy göstermeye can atarken, ülkemizde sanki bir lütuf gibi katılıyorlar. Bu ters durumu düzeltmek, bilişim ekosisteminin kendi içinde gerçekleştireceği dayanışma ve paylaşımlarla daha da güçlenmesiyle ve insiyatif almasıyla mümkündür. TBD etkinliği de bu amaca hizmet ediyor. Bilişim ekosistemi, sadece siyasilerin ve bürokratların kapısını çalarak güçlenebilseydi, şimdiye kadar bu gerçekleşmiş olurdu.