Dijital dönüşüme hazır çalışanlar gerek!
Bilişim Zirvesi ’17 kapsamında ilk gün Beyazıt Salonu’nda düzenlenen oturumlardan biri de ''Dijital Ekonomiye Hazırlık ve Türkiye'nin Dijital Ekonomi Vizyonu” başlığında katılımcıları bir araya getirdi. Açılış konuşmasını Mastercard Kıdemli Başkan Yardımcısı Onur Kurşun, ‘Ödemelerin Geleceği’ başlıklı sunumuyla yaptı. “Hepiniz bu kapıdan çıktığınızda kolunuzdaki saatinizden veya telefonunuzdan Masterpass teknolojimizi kullanarak ödeme yapabilir durumdasınız” detayını paylaşarak sunumuna başlayan Onur Kurşun, bunun yanı sıra terminal olan yerlerde temassız teknolojileriyle, cep telefonu veya giyilebilir teknolojilerle de ödeme yapılabileceğini hatırlattı. Uçan arabalarımız olmasa da ödeme teknolojilerinin önemli gelişim sergilediğine dikkat çeken Onur Kurşun, “Regülasyon, kullanıcı deneyimi ve pazarı da düşünmek lazım” diyerek, şöyle devam etti:
“Mastercard olarak nasıl ödediğinizden çok, neyi ödediğinize odaklanıyoruz. Asıl amacımız ödemelerin mümkün olduğu kadar elektronik olması ve ödemelere baktığınızda, genelde tüketici ödemelerinin yüzde 50’si elektronikleşmiş durumda. Elektronik ödemelerin payını artırmaya odaklanıyoruz. Kredi kartınızın rahatlığı artık çalışmıyor. Bunun için daha yeni metotlar bulmak lazım ve bu metotları tek deneyen Mastercard ve bankalar değil. Gitgide yeni oyuncular çıkıyor. Bankacılık ve ödeme sistemleri değişiyor, yeni oyuncular oluşuyor. Startup’lar milyarca dolar sermayesi olan bankalarla rekabeti göze alıyorlar. Bunun birinci sebebi gücün değişimi. İkinci unsursa kullanıcı tecrübeleri. Regülasyon da gittikçe bu firmalara daha açık ve rekabetçi şartlar sunmaya odaklanıyor. Ödeme sistemlerinin dinamikleri, rekabet avantajları değişiyor. Bu dijital gelişim olurken, önümüze çıkan trendlerden de bahsetmek istiyorum. Sizin ne kadar para biriktirmeniz gerektiğini, o ay çok kıyafet harcaması yaptığınızı ve daha fazla yapmamanız gerektiğini bile söyleyebiliyoruz. Finansal hizmetler firmalarının sunduğu sadakat sistemleriyle nakite göre avantajlı şartlara ulaşabiliyorsunuz. Mobil ödemeler bizim gerçeğimiz ve ilk defa nakite karşı çok daha avantajlı durumdalar. Bir sonraki ise diyaloğa dayalı alışveriş. Chatbot veya diyaloğa dayalı sanal asistanlarla bu alanın çok gelişeceğine inanıyoruz. Markamızı güvenlik üzerine kurmuş bir şirketiz ve ödeme teknolojilerinde güvenliğe çok önem veriyoruz. Mobilin biyometriyle birleşerek, bu alanda da temel rolü oynayacağına inanıyoruz. Mastercard teknolojisiyle POS makinesine, kasa kuyruğuna gitmeye gerek kalmadan ödemeler yapabiliyorsunuz. Bunların hepsi gerçek örnekler, ancak regülasyon ve pazar teknolojilerine bağlı olarak farklı ülkelerde hayata geçirmekteyiz. Yeni iş modelleri de bizim için kritik. Mastercard olarak gelecek trendimizden biri de millenniallar’a doğru iş modeliyle yaklaşanların büyük kazanımlar elde edecekleri yönünde. Bitcoin veya dijital para birimleri deyince iki şey anlıyoruz. Birincisi, dağıtılmış güvenilirlik. Hepsinden önemlisi, bir regülasyonu yok. Mastercard olarak Blockchain teknolojisine inanıyoruz. Kişiler arası ödemeler veya B2B firmaların ödemelerinde Blockchain teknolojisi efektif olabilecek.”
İnsan kaynağımızı Türkiye’de tutabilmemiz lazım
Bu başlıktaki etkinliğin ilk oturumu “Dijital Ekonomiye Hazırlık ve Türkiye’nin Dijital Ekonomi Vizyonu” başlığında düzenlendi. TTGV Yönetim Kurulu Başkanı ve Vestel Ventures Yönetim Kurulu Üyesi Cengiz Ultav’ın yönettiği oturumun katılımcıları ise Google Cloud Ülke Müdürü Alp Önder Güler, IGA İstanbul Grand Airport CIO’su Ersin İnankul, Türk Telekom Teknoloji Başdanışmanı Prof. Mustafa Ergen ve KAGİDER Başkanı Sanem Oktar oldu. “Çok güzel bir döneme giriyoruz” yorumunu yapan Cengiz Ultav, “2025 yılında 50 milyara yakın akıllı cihaz şehirlerde, evlerde her yerde bulunacak” diyerek ilk sözü Alp Önder Güler’e verdi. Yaşanan büyük kırılmaya dikkat çeken Alp Önder Güler, şöyle devam etti:
“Yaşadığımız değişim, teknolojik olarak son 20-30 yıldaki en büyük değişimlerden. Kendin yap, kur, çalıştır döneminden, hizmeti, özellikle bilgi hizmetini bir şebeke hizmeti şeklinde aldığımız bir dünyaya geçiyoruz. Ama biz birkaç yıldır bence bu konuda içimize kapandık. Birincisi yeni neslin girişimcilik imkanları. Yeni nesil için parasal olarak en küçük sermayeyle, ama en büyük sermaye kendine yaptığı yatırımla yepyeni iş kurma fırsatları ağırlıklı olarak teknolojide. Kaynağı çok sıradanlaşmış, kapasite almak için harcama dönemi bitti. Bu da bizi teknolojinin demokratikleşmesine getiriyor. Yeni nesil bu açıdan daha fazla imkana sahip, ama büyük şirketlerimizde buraya biraz daha mesafeli bakıyoruz. İkincisi insanlarımızı Türkiye'de tutmamız lazım. Eğer Türkiye büyük teknolojilerin, büyük sektörlerin buluşma merkezi olacaksa, bilgi konusunda da aynı açığı ve trendleri izlememiz lazım. Son bir yılda üzülerek referans yazdığım çok parlak sayısı, gidiyorlar başka ülkede çalışma iznine başvuruyor. Türkiye'nin bu tarafında ne olduğuna, bu teknolojilerin nerede geldiğine, nasıl ayakta kaldığına biraz daha bakmasında fayda var. Hem Ar-Ge hem mevcut kurumlarımız için önemli fırsatlar barındırıyor. Hem bizim burada sistemlerimiz olmalı hem de kullandığımız açık sistemlere kapıları açık tutmalıyız.”
Sayısal uçurum eşiğine dikkat!
Sözü alan Prof. Mustafa Ergen, haberleşmenin tarihine değinerek başladığı konuşmasında, internetin çıkmasıyla bilgiyi paylaşmanın kazandığı öneme dikkat çekti. Yıllar içinde bilişim sektörü ve paydaşlarının, sektörün önde gelen markalarının değişimini örnekleri ile paylaşan Ergen, “Küresel bazda bu gelişimin ilk unsuru aracıların ortadan kalkması ve insanların bir sunucudan indirmeye başlaması. Aracıların yıkılması, bir bilgisayar firmasının 20 yılda geldiği değerlemeye bir başka şirketi 6 ayda getirdi. Diğer sektörlerden geri çekilen para teknolojiye aktı” dedi. Prof. Ergen, sözlerine şöyle devam etti:
“İkinci yaratıcılık ise geliştirilen altyapı ve bu da 2000’den sonra ekonominin düzelmesiyle outsourcing endüstrisini yarattı. Elektronik ve reorganizasyon denilerek, dünya üçüncü bir dalganın içine girdi ve internetle beraber iş gücü organize olmaya başladı. Son 5 yıl öncesinde her şey haberleşme üzerine dönüyordu, şu anda yelpazenin çok açıldığını görüyoruz. Ama ikinci bir eşiğin geldiğini de görüyorum: Sayısal uçurum eşiği. 7 milyar insanın 3,5 milyarında internet var, geri kalanında yok. Bütün yarış, 3,5 milyarı 4,5 milyar yapma üzerine, gelecek bir milyar kişiyi internete bağlama üzerine. İkinci bir yıkımın da geldiğini görüyoruz. Bizim de buna hazırlıklı olmamız gerek. Çünkü yeni bir eşikteyiz.”
Gökyüzünde büyüyen fırsatları yakalamak lazım
Bu sanal ve fiziksel dünyanın nasıl bir arada yürüyeceği bütün ülkelerin öncelikli konuları arasında. Türkiye'de de bu soruya en yakın kuruluşlardan bir tanesi olduklarını belirten Ersin İnankul, stratejilerini şöyle anlattı:
“Dijital ekonomi, havalimanları ve özellikle havacılık yatırımları ülkelerin en büyük yatırımlarından. Dünyada şu anda 20 bin tane ticari uçak var ve bunun 2030’da 40 bine, seyahat eden yolcu sayısının 5 milyardan 9 milyara çıkması bekleniyor. Bu pastadan pay kapma yarışı var. Biz de yeni havalimanıyla bu yarışın bir parçasıyız. İstanbul'un yeni havalimanında hem teknolojinin merkezi hem yolcunun transfer merkezi gibi bir mottoyla yola çıktık. Havacılıktaki dijital gelişimler, kendini kanıtlamış teknolojiler üzerinde ilerliyor. Biz de AI ve Blockchain üzerinde çalışıyoruz. Yolcuyu evinde mobil uygulama ile karşılayıp, evinden seçeceği kapı ile trafik optimizasyonu da yaparak, kapısına ulaşacağı süreyi tahmin edip, onu havalimanında yine karşılayıp self servislere yönlendirip, bagaj etiketini kendi alabileceği, daha sonra pasaporttan kendi parmak izi ile geçebileceği, yine hiçbir yetkili ile görüşmeden uçağa binebileceği bir prosesler zinciri hazırladık ve havalimanının ürettiği bu büyük ekonomik değere katkı sağlamak için çalışıyoruz. Yolcuları 18 dakikadan önce liman tarafına geçirmiş olan ve her bir dakika bu ziyareti sağlayabilen havalimanları yolcu başına artı 10 avro para kazanıyor. Bu ekonomik değeri oluşturabilmek için havalimanlarının çok büyük teknoloji yatırımlarına ihtiyaçları var. Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımını gerçekleştirebilmek, bu yatırımın içindeki tüm teknolojik ve bilişim altyapısını yolcuların rahatı için konumlandırmak için çabalar sarf ediyoruz.”
İstihdamda kadının payı artmalı
Cengiz Ultav’ın “360 derece bakış açısıyla, yaratıcı yetenekleriyle kadınların bu dünyada çok büyük söz sahibi olacağı kesin” yorumu sonrası KAGİDER Başkanı Sanem Oktar da şu yorumu yaptı:
“Bilgisayar teknolojisinde diploması olan kadınların oranı yüzde 28. Türkiye, bu küresel ortalamanın da altında ve yüzde 25 bilişim teknolojilerinde çalışıyor. Bu dönüşümü sadece teknoloji ve bilişim olarak görmüyorum. Örneğin hukuk, en fazla kadının yer aldığı anabilim dallarından biri. Peki kaç tanesi 3D baskı sayesinde hukukun ne olacağını konuşuyor? Kocaman bir dünyada bahsediyoruz ve kadınlar da bunun içinde olmak durumunda. Dijital dönüşüm denince, internete sahip olmak ve fotoğraf çekmek yeterli değil. Türkiye'de 15-65 yaş arasında çalışabilir nüfusta 30 milyon kadın var. Bunların yaklaşık 9 milyonu çalışıyor ve bu da yaklaşık yüzde 29’a denk geliyor. OECD rakamlarının ortalaması yüzde 58. Biz dünyada sondan 13’üncüyüz. İstediğiniz kadar teknoloji ve internet olsun, eğer kullanılamaz, üretilemez ve dönüşemezse, hepimiz için bir problem. ‘Teknolojiyi nasıl kullanıyorsunuz?’ diye soruyorum ve kadınlar ortalamada 27 teknolojik alet kullanıyorlar. Erkeklerin hayatında ise bu sayı 7. ‘Siz teknoloji kullanıyor musunuz?’ diyorum, ‘Hayır hiç anlamayız, kocam kullanır?’ diyorlar. Oysa biz zaten bunun içindeyiz. Birinci gereklilik; kız çocuklarının STEM dediğimiz alanlarında, matematik eğitimlerinde daha fazla yer almasını sağlamak. İyi bir haber vereyim: Biz Amerika ve Avrupa'ya göre daha iyi durumdayız, ama bu sayılar yetersiz. Yazılımcı yetiştirmek üzere üç lise açıldı ve daha fazla kız çocuğunun burada olması gerek. İkincisi girişimcilik perspektifi. Türkiye'de aynı zamanda istihdam sağlayan toplam 1,4 milyon girişimci var, ama bunların sadece yüzde 8’i kadın. Oysa teknoloji sayesinde ilk defa kadınlar ve erkekler fırsatlara eşit derecede yakınlar. Özellikle teknolojinin gelişmesiyle, kadınların tüketiciyi doğru anlaması ve buna yönelik işlerini teknolojiyle geliştirmesi için önemli fırsatlar var. Birincisi farkındalık ve kadınların teknolojiye yakınlığının ve aslında kullanılabilir olduğunu anlatmak, farkındalığı yükseltmek. İkincisi, devletlere de burada büyük bir pay düşüyor. Üçüncüsüyse startup’lar kadınlar tarafından kurulduğu zaman yine teşvik edilmesi ve bu girişimcilere yönelik özel programlar oluşturulması mümkün.”