Dijital dönüşümün temelinde teknoloji değil, yaratıcı fikirler var
BT altyapısının ön plana çıktığı sürecin sonuna geliniyor. Artık teknoloji katmanlarının hizmet olarak alındığı sürece girildi ve bu sürecin enerjisini ise yeni fikirler oluşturuyor.
Türkiye’nin en köklü teknoloji kuruluşlarından Netaş’ın CEO’su Sinan Dumlu, bu görevinde birinci yılını doldurdu. Telekom operatörlerine sunulan ürünler, sistem entegratör olarak gerçekleştirilen projeler ve yerli teknoloji üretimine yönelik çalışmaları yoğun bir dönem geçirdiklerini vurgulayan Sinan Dumlu, teknoloji eğilimleri ve pazarın gelişimi konusunda sorularımızı yanıtladı:
Pandemi ile birlikte farklı bir dönem yaşadık. Artık yeni bir dönemdeyiz, siz bu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hepimizin pandemi öncesinde dijital dönüşüm konusunu konuşmaya başlamıştık, pandemi de bu gelişimi hızlandırdı. Önceki dönemde bilgisayarlaşma, yani “Transformation to IT” sürecini yaşadık. O dönemin özelliği paket yazılım kullanmaktı. Paket yazılımın altında bulunan donanım bileşenleri ise lego parçacıkları gibi satın alınıyordu. Kısacası, temel iş süreçlerimizi yazılım ve donanımla otomatize ettik. Artık teknoloji katmanlarının bloklar halinde satın alındığı, yani bulut bilişime geçildiği, yeni fikirlerin teknoloji ile birleştiği, yakınsamaların ön plana çıktığı bir süreci yaşıyoruz.
Bu noktada sektörün, teknoloji liderlerinin, iş birimi yöneticilerinin rolü nereye doğru evriliyor?
Artık yazılıma dayanmayan hiçbir iş sürecini hayata geçiremiyoruz. Teknolojiden anlamak her yönetici için bir zorunluluk haline geldi. Önemli olan teknoloji değil, yaratıcı fikri bulmak, teknoloji de muhtemelen onu yapacaktır zaten.
Yaratıcı fikri kimler bulacak, teknolojiciler mi iş birimleri mi? Onların da yakınsaması gerekmiyor mu?
Kesinlikle, teknolojik eğitimi olan insanlar isterse IT departmanlarında çalışsın isterse iş birimlerinde çalışsın, bunlardan yaratıcı fikrin çıkma olasılığı artmaya başladı. Eskiden entegratörler veya üreticiler olarak müşteriye fikir verebiliyorduk. Artık fikir kuruluşların içinden de çıkmaya başladı. Çünkü dışardan birilerinin, o kurumun içindekiler kadar süreçleri bilmesi mümkün değil. Teknolojiye hakim iş birimlerinden yeni fikirlerin ortaya çıkma olasılığı ve bunların hayata geçirilme hızı o artıyor. Dijital dönüşüm için şirketlerin insan kaynağı ve kültürü de değişiyor.
Netaş kendini burada nasıl konumlandırıyor?
Netaş özelinde biz bu işi basitleştirmeye çalışıyoruz. Çünkü müşterinin bizden ne isteyeceğini de bilmesi lazım. Onun için bizim 5 sütundan oluşan bir mimarimiz var. Diyoruz ki; sen, bu dijital dönüşümü yapmak istiyorsan beş tane alana bakacaksın. Bunlardan birincisi uygulama yazılımları, ikincisi bunların üzerinde çalışan IT altyapıları, üçüncüsü network, dördüncüsü uç cihazlar, ki bunlar artık evlere kadar gidiyor. Sonuncusu da bunu uçtan uca kapsayan siber güvenlik. Eğer bir son kullanıcı bir teknoloji yaratacaksa veya altyapısını incelemek istiyorsa, bu beş alana bakacak. Bu beş unsurun tam olarak uyumlu çalıştığı durumda ancak bir teknolojiyi veya bir çözüm hayata geçebilir.
Dünyayı ve teknolojinin nereye gittiğini görmüyorsanız, bir çözüm üretmeniz mümkün değil. Bir kere bunu iyi algılamak lazım. Netaş olarak biz de tüm dünyadaki teknolojik gelişmeleri yakından takip ediyoruz, kurumsal know-how’ımızı geliştirip çözüm ve hizmet yelpazemizi genişletiyoruz. Tabii bir de kalifiye insan kaynağına, yaratıcı fikirlere ihtiyaç var. Zaten Netaş’ın doğasında insan yetiştirme kültürü var. Biz on binlerce mühendis yetiştirmiş bir firmayız. Halen de yeni mezunları alıp, bunları yetiştirmeye devam ediyoruz. Teknolojiyi sadece dışardan alıp onu kullanmakla iş bitmiyor. Bir de buna yeni bir şeyler eklemen gerekiyor, ki işte burada da Ar-Ge katmanımız ön plana çıkıyor. Biz tüm bu katmanlarda bir fark oluşturduk.
İnsan kaynağı ihtiyacı tüm dünyada büyük bir sorun haline gelmeye başladı. Ülke olarak da bunu yaşıyoruz. Pek çok mühendisimiz yurtdışına gidiyor ya da buradan yurtdışı için çalışıyor. Bu durumu bir hizmet türüne dönüştürebilir miyiz?
Netaş’ın insan yetiştirme konusunda geniş bir kültürü ve bu yönde farklı programları var. Bir de bizim ihracat tecrübemiz var. Eğer bizler yurtdışındaki şirketlere birer birer insan göndermek yerine Netaş’ın üzerinden toplu bir kaynakla hizmet verebilirsek, bunu adreslemiş olabiliyoruz. Bu bizim Netaş olarak yapmaya çalıştığımız bir konu. Buradan yurtdışına çalışanlar böylece hep aynı işi yapmak yerine, daha kompleks işlere geçiş yapabilirler. Bunun kolay bir yol olmadığını söyleyeyim. Ama bunun bir çözümü de yok değil.
Netaş’a geleli bir yıl oldu. Bu süreç nasıl geçti? Netaş’ın son dönem gelişiminden bahseder misiniz?
Netaş’ın son birkaç yıldır satışlar açısından iyi olmakla birlikte, kârlılık açısından bazı sorunları vardı. Ülkeye katkıda bulunmayı hedefleyen Netaş gibi bir şirketin çok büyük kârlar elde etmesi gerekli değil, ama zarar da etmemesi lazım. Onun için bizim ilk önceliğimiz şirketin zarar etmemesini sağlamaktı. Bu açıdan bakıldığı zaman, hem birinci çeyrek hem de ilk yarı sonuçlarımız oldukça pozitif oldu. Ama ortaklarımızın da, profesyonel yönetim olarak bizim de önceliğimiz yeni teknoloji alanlarına yatırımlar yaparak, ülkemizin gelişimine katkıda bulunmak. Netaş’ın böyle bir misyonu var. 1967 yılından beri gelen insan yetiştirme, teknolojiye katkıda bulunma, Ar-Ge yapma misyonumuz var. Zaten hem yabancı ortağımız hem de Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın bizden böyle bir talebi var. Yeni teknolojilere girmek ve ülkenin lider teknoloji şirketi olma yönünde de bize destekliyorlar.
Biz aslında üç farklı iş yapıyoruz. Bir taraftan eskiden Nortel’in olduğu gibi şimdi de ZTE’nin devamı olarak telekom şirketlerinin taşıyıcı şebekesine ürün satıyoruz. Bir taraftan sistem entegrasyon yapıyoruz. Bir taraftan da yerli ve milli Ar-Ge yapıyoruz. Biz bu üçünü bir araya getirme açısından Türkiye’de özel bir şirket olduğumuzu düşünüyoruz.
Yurtdışına yönelik yoğun çalışmalarınız var. Ayrıca ZTE ile doğan yeni işlerden gelen yurtdışı çalışmalarınız da var. Yurtdışı pazarlara bakış açınızda ne tür gelişmeler oldu?
Netaş’ın ihracat odağı çok önemli. Bu sayede içerde bulunan mühendislerimize kariyer gelişimi açısından da daha iyi şartlar sağlayabileceğimizi düşünüyoruz. Başta Kazakistan ve Azerbaycan olmak üzere ZTE bu bölgedeki ofislerini kapadı ve bize devretti. Artık orada bulunan operatörlere satışları biz yapıyoruz. Bunu yakın bir geçmişte Microsoft’la sistem entegrasyon tarafıyla da destekledik. Microsoft bizi o bölgelerde, yeni adıyla LSP denen partner kategorisine soktu. Biz sadece operatörlere mal satan bir üretici niteliğinde değiliz, aynı zamanda başta Microsoft olmak üzere farklı teknolojiler ile sistem entegrasyon hizmeti de yapmaya başladık. Kuzey Afrika’ya baktığımızda ise Cezayir ordusuyla bir Ar-Ge birlikteliğimiz var. Bu kapsamda, orada IP telefon Ar-Ge’si ve IP telefonların montajı ve üretimi ile ilgili çalışıyoruz. Netaş olarak Türkiye’de yaptığımız tüm çalışmaları yurtdışına da taşıyoruz. Biz oralarda; yerel ofisimizde, yerel çalışanlar ile gerçek anlamda uluslararası bir operasyon sürdürüyoruz.
ZTE ile olan ilişkilerinizi açabilir misin? Size olan katkıları neler oldu?
Sonuçta iki şirketin birbiri ile entegrasyonu zaman alıcı bir süreç. Adım adım ilerliyor ve gelişiyor. Hem Türkiye’de biz daha fazla ZTE’nin ürününü satıyoruz hem de belli yurtdışı pazarları ZTE de bize devrediyor. Buradan da bir ihracat geliri elde ediyoruz. Bir taraftan, biz ZTE’nin ürünlerini yerlileştiriyoruz. Diğer bir taraftan da buradan elde ettiğimiz tecrübelerle de daha yetenekli çözümler oluşturmaya çalışıyoruz. Çünkü ithal ve yerli ürünlerden edindiğimiz tecrübeler, bizim milli ürünler konusuna daha derin ve geniş bakmamıza imkan sağlıyor. Bir de ZTE’nin vizyonunun bize kattıkları var. Biz aynı zamanda ZTE’ye yazılım ihracatına da başladık. Şu anda 40 kişilik bir ekibimiz sadece bu yönde çalışıyor. Türkiye’de yaptıklarımız aynı zamanda ZTE’nin başka ülkelerdeki projelerinde de kullanılıyor. ZTE’den sadece ürün almıyoruz, ürün de satıyoruz.