“Dijital sivil itaatsizlik”
Biliyorsunuz, internet ve siyaset arasındaki ilişkiler, özellikle de internetin muhalif kullanımı, internet sansürü gibi konular ilgi alanımda. Dolayısıyla 31 Mart 2011 günü, benim açımdan önemliydi. Tıpkı WikiLeaks’in “Cablegate” belgelerini yayınlamaya başladığı 28 Kasım 2010 veya Tunus isyanının patladığı günler gibi.
Ahmet Şık’ın yazdığı ve henüz taslak halindeyken “örgüt dokümanı” olduğu gerekçesiyle el konulup bulundukları bilgisayarlardan silinen “İmamın Ordusu” adlı kitap, beklendiği gibi internete sızdı ve indirilme rekoru kırdı. Artık o “örgüt dokümanı” yüzbinlerce bilgisayarda bulunuyor. Kitap hakkında başvurulan bu alışılmadık yöntemin amaçladığı bu muydu, Ergenekon konusunda onca yazmış ve savcıları daha derine inmeye çağıran bir yazar nasıl bu örgüte üye oluyor, kitabın içeriği kimleri neden rahatsız etti gibi soruları bir kenara bırakıp, meseleye yüzeysel bakalım…
Bence basılmak amacıyla hazırlandığı belli olan bu taslak kitap, hukuki teamüllere aykırı bir şekilde sansürlenmek istenmiştir ve internet sayesinde bu çaba boşa çıkarılmıştır. Dolayısıyla kitabın internetten indirilmesi, benzerlerine pek çok yerde rastladığımız ve kendisi bir vatandaşlık hakkı olan bir “sivil itaatsizlik” eylemidir. Eylem internet üzerinden yapıldığına göre, buna “dijital sivil itaatsizlik” de diyebiliriz.
Ülkemizde devletin internete yaklaşımı başından beri baskıcı ve sansürcü oldu. 5651 saylı yasanın yetmediği yerde zoraki filtreleme çabaları, Büyük Birader tarzı kripto yönetmelikleri, haddini aşan telif düzenlemeleri ve 10.000’i aşkın engelli site bunun kanıtıdır. Şimdi bu tür olaylar yaşandıkça sansürcü devlet refleksinin, sosyal medya ve P2P ağları da içine alacak daha da baskıcı yöntemlere başvuracağını öngörebiliriz. Nitekim, çıkartılmak istenen “internet medyası” düzenlemesi bunun işaretlerinden biri.
Cemil Ertem’le yazdığımız ve geçenlerde piyasaya çıkan, “Wikileaks: Yeni Dünya Düzenine Hoşgeldiniz” kitabından bir alıntıyla bitireyim: “Evet, şimdi … iktidarını paylaşmaktan korkan ulus-devletlere, oligopollere, güçten düşen ordulara, geleneksel medya kuruluşlarına dönüp, “Yeni Dünya Düzenine hoş geldiniz” diyebiliriz; tıpkı onların hepimize on yıl önce dediği gibi. Onların düzeni oldukça kısa ömürlü oldu, bizimki daha yeni başlıyor…”