Doğru kararlar için öngörü oluşturabilen kurumlar rekabet avantajı sağlar
Teknolojinin günden güne gelişiyor olmasıyla beraber iş analitiğinin imkanları artıyor. Artık şirketler, gerek müşterilerini tanımak gerekse kendi yol haritasını çizmek için iş analitiği çözümlerinden faydalanıyorlar. Deloitte Türkiye İş Analitiği Hizmetleri Lideri Güneş Süsler, dijitalleşen dünyanın getirdiği veri miktarının gelecek yıllarda inanılmaz bir boyuta ulaşacağını belirterek şunları söylüyor:
“Dünya büyük bir değişim içerisinde. Fortune 500’de yer alan bir şirketin milyar dolar piyasa değerine ulaşması yaklaşık 20 yıl alırken, inovasyon yapan, yıkıcı teknolojileri kullanan ve farklı yapılanan firmaların günümüzde bir milyar dolar piyasa değerine ulaşma süresi bir yıla kadar inmiş durumda.
Bundan 10 sene önce dünya üzerinde internet bağlantılı araç sayısı 500 milyondu; bugünse yaklaşık 8 milyar adet. 2020 yılında bu sayının, 7 trilyon dolar tutarında ilave ekonomik değer yaratarak 50 milyara ulaşması bekleniyor. 2030 yılında bu rakamın 1 trilyona ulaşacağı ve 10 ila 15 trilyon dolar arasında bir ekonomik değer yaratacağı öngörülüyor.
Bunun sonucunda veri kaynaklarının çeşitliliği ve boyutları korkunç şekilde artacak. Enformasyon devriminde çok ilerledik diye düşünebilirsiniz ama bu metriğe göre şu anda yüzde 1 civarındayız. Büyümenin / değişimin çoğu değil, tamamı önümüzde…
EMC Dijital Dünya Araştırması’nın sonuçlarına göre dijital dünya her iki senede bir, iki kat büyüyor. 2013-2020 yılları arasında dijital dünyanın 4,4 trilyon gigabayttan 44 trilyon gigabayta çıkarak 10 kat büyümesi bekleniyor. Şu anda dijital dünyadaki verilerin yüzde 60’ını gelişmiş pazarlar üretirken 2020 senesine gelindiğinde bu oranlar tersine dönecek ve gelişmekte olan pazarlar, verilerin çoğunluğunu üreten pazarlar olacak. Bu, ülkemiz ve global rekabet içerisinde olan sektör ve işletmelerimiz için çok önemli bir fırsat. Kurum içinde ve dışında oluşan verileri analiz etme yetkinliğine sahip olan, stratejik ve operasyonel hedefleri doğrultusunda doğru kararlar almak için gerekli içgörü ve öngörüleri oluşturabilen kurumlar önemli bir rekabet avantajına sahip olacaklar.
Konuyu bugünkü durum açısından değerlendirmek, şirket ve kurumların iş analitiği çözümlerine bakış açılarını göz önünde bulundurmak gerekirse, iş analitiğinin yaşam döngüsünü ele almakta fayda var. Çünkü şirketler çok farklı evrelerde yer alıyorlar.
İlk evre
Analitik konusunda bilincin doğduğu ilk evrede şirketler, analitiğin faydaları ve önemini anlamış durumdalar. Ancak kurumların halen ağırlıklı olarak yönetimin bireysel veya kolektif tecrübe ve içgüdüleri üzerinden iş kararlarını almakta olduğunu görüyoruz. Verinin kalitesi ve yönetimine ilişkin alınacak çok yol var; analitik yetkinlikler sınırlı bir durumda ve kullanılan analitik özellikle maliyet azaltmaya yönelik. Bu evrede genelde geçmişe dönük analitik kullanılmaktadır ve bu tür kurumlarda analitiği, geleneksel olarak bilgi işlem departmanları tarafından geliştirilen ve verinin hâkimiyetinin tamamıyla bu departmanlarda olduğu, tipik raporlama platformları olarak düşünebiliriz.
Analitik olgunluk
Bir sonraki evrede ‘analitik olgunluk’ artmış durumda. Ancak hala ağırlıklı olarak karar verme sürecine destek amaçlı, taktiksel ve operasyonel anlamda kullanılıyor. Analitik yetkinlikler gelişmiş durumda ancak parçalı şekilde değerlendiriliyor ve analitik kullanımı tüm kuruma yayılmış durumda değil.
Yıkıcı faktör
Analitiğin ‘yıkıcı faktör’ olarak kullanıldığı devrede ise şirketler iş analitiğini “yaptığımı daha iyi nasıl yapabilirim” yerine “ürün ve hizmet portföyümü ve bunu sunuş şeklimi nasıl değiştirebilirim?”, “maliyet yapımı nasıl değiştirebilirim?”, “nasıl daha iyi rekabet edebilirim?”, “kendi işimi, iş modelimi nasıl değiştirebilirim?” mantığında kullanıyorlar. Bu aşamada inovasyon çok önemli bir amaç. Veriye erişim ve hakimiyet tamamıyla iş kullanıcılarında ve bu kurumlar, pazarın dinamikliğine uygun, hızlı ve kolay kullanılabilir analitik yetkinlikleri içselleştirmiş durumdalar. Veri, kurumun önemli bir değeri olarak görülüyor. Veriden ekonomik değer yaratma, veriyi satarak ekonomik değer yaratılma şirketin gündeminde önemli yer tutuyor. Eko-sistem bakış açısı hakim ve dış veri kullanımı oldukça yoğun. Bu aşamadaki kurumların veri yönetimi ve analitik yetkinlikleri oldukça gelişmiş bir durumda. Analitik ile gerçek zamanlı karar alınıyor ve aksiyona dönüştürülüyor.
Bilgi Ekonomisi
Deloitte olarak 2020 sonrasında ulaşılacak evreyi ise ‘Bilgi Ekonomisi’ olarak nitelendiriyoruz. Bu noktada kurumlarda karar verme süreci tamamen değişiyor. Bahsetmiş olduğumuz tüm trendler iç içe geçiyor. IoT ile her şey birbirine bağlı ve haberleşebiliyor, çok farklı veri kaynaklarına veya yüksek hacimde yapısal ve yapısal olmayan veriye ulaşım imkanı doğuyor.
Diğer yandan büyük veri teknolojileri kullanılarak bu verinin işlenme kapasitesi oluşuyor. Makine öğrenimi ile yeni içgörü ve öngörülere gerçek zamanlı olarak ulaşım imkanı doğuyor. Bunun yanı sıra öğrenen ve kendi kendini düzenleyebilen otonom sistemler oluşuyor. Böylece bilgi çalışanı diye tabir ettiğimiz kişilerin karar verme şekilleri ve yetkinlikleri değişiyor. Ve bu silo bazında değil fabrika işçisinden CEO’ya kadar kurumun geneline yayılan bir yetkinlik haline geliyor. Günümüzün en önemli değerlerine ulaşım imkanı sağlanıyor. Yani, hız, esneklik ve yüksek verimlilik sağlanıyor.
İş analitiği çözümlerini, iş süreçlerine adapte etmek isteyen şirketlerin ne yapması gerektiğine bakarsak, bunun bir yolculuk olduğu unutulmamalı. Büyük veri, bilgi teknolojileri, istatistik kullanımı gibi kavramlar iş analitiği yetkinliklerini oluşturmak için önemli ancak yeterli değil. Gerçek anlamda rekabet avantajı oluşturabilmek için iş analitiğini stratejinin bir parçası haline getirmek gerekiyor.