Dünyayı değiştirirken fişleniyor muyuz?
Sayısal aktivizm akımının öncülerinden görülen change.org’un Türkiye’deki varlığı da gün geçtikçe artıyor. Peki, bu sitede politik görüşlerimizi imzalarımızla birlikte verdiğimizde gerçekten bir eylem gerçekleştiriyor muyuz, yoksa reklam geliri elde etmelerinin yanı sıra fişlemede bulunmaları için fırsat mı veriyoruz?
7. İlke: Anonimlik
Çevrimiçi gözetime karşı korumayı garantiye almak ve bilgi ve düşüncelerin özgürce ifadesini çoğaltmak amacıyla üye devletler, internet kullanıcılarının kimliklerini açıklamama isteklerine saygı göstermelidirler.
Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi
İnternette İletişim
Özgürlüğü Deklarasyonu
Bir süredir sosyal paylaşım siteleri ya da e-posta kutularımızda bir kampanyaya imza atmamız için sıklıkla davetler alıyoruz. Bu davetler, Türkiye’de de son zamanlarda daha aktif görünen change.org’a imza atan tanıdıklarımızdan geliyor. Kendilerini herhangi bir konuda ifade etmek isteyenlerin son zamanlarda başvurduğu, “for-profit” yani kazandığı parayı platformunu geliştirmeye harcayarak kâr amacı gütmediğini açıklayan kuruluş, ülkedeki tüm önemli konularda fikirlerin paylaşılmasını ve “dijital eylemlerin” çoğalmasını sağlıyor.
Kitleler üzerinde belli bir farkındalık yarattığı için iyi eğitimli ve etrafındaki olaylara duyarlı bir kitleye ulaşmayı hedefleyen change.org’un dünya çapında 57 milyondan fazla kullanıcısı bulunuyor. Herhangi bir evrak ya da belge gerekli olmasa da dernek ya da ticari olmayan organizasyonların aldığı .org uzantısıyla kullanıcılara “ticari olmadığı” izlemini veren site, kendi tabiriyle “Google’daki sponsorlu linkler, YouTube’daki sponsorlu videolar ve Twitter’daki sponsorlu tweetler gibi sponsorlu kampanyalar şeklinde” reklamlar aldığını açıkça ifade ediyor. Reklamları, imza atan kullanıcıların verileri üzerinden analizler gerçekleştirerek kullanıcılara gösteriyor.
Kazandığı parayı sosyal bir girişim mantığıyla harcayacağını açıklayan change.org, geçtiğimiz Mayıs ayında, eBay’in kurucusu Pierre Omidyar’ın yatırım şirketinden 15 milyon dolar aldı.
Politik düşüncelerimiz paraya dönüşüyor
Açılan kampanyalarla kullanıcıların politik fikirlerini paraya dönüştüren change.org için getirilen eleştirileri ise birkaç açıdan ele almak gerekiyor.
Öncelikle Facebook ve Twitter gibi platformların ardından “kişinin anonim olma hakkı” kendi isteğimizle rafa kaldırılırken, change.org herkesin politik bilgilerini ismiyle kaydeden bir hafızaya dönüşüyor. “Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi”ndeki haklarımızdan da kendi isteğimizle feragat ederek oluşturulmasına katkı sağladığımız bu hafıza ise ABD’deki sunucularda barındırılıyor. Yani kendi isteğimizle siyasal fikirlerimizle birlikte kimliğimizi NSA skandalının ardından güvenin azaldığı ABD şirketlerinden birine emanet ediyoruz.
Bununla birlikte change.org’un gizlilik politikası sayfasında yer alan ifadelerde açıkça verilerin üçüncü kişilerle paylaşılabileceği, kendinizi gizlemek isteseniz bile kampanyayı başlatan kişinin bilgilere erişebileceği bilgisi yer alıyor:
“Bir kampanyaya imza verdiğinizde, ‘İmzamı kamuya açık biçimde göster’ kutucuğunun içindeki işareti kaldırmış olsanız dahi, Kişisel Bilgileriniz bu kampanyanın murat edilen alıcısına ve/veya kampanyanın yaratıcısına, elektronik veya matbu olarak, ulaştırılabilir…”
Sayısal aktivizm mi yoksa tembellik mi?
Sayısal ortamda yürütülen eylemlerin günümüzde en fazla eleştirilen kısmı ise yarattığı sayısal tembellik (digital slacktivism) ve tıklamacılık (clicktivism) gibi kavramlar. Bu kavramlar sayısal ortamın, aktivizmi, sadece internette bir şeyler yazarak, başkalarının yazdıklarını paylaşarak, bir şeylere tıklayarak günlük aktivizm kotasını doldurup huzura eren kitlelerin ataletine indirgeme tehlikesine işaret ediyor.
Gündüz Vassaf’ın geçtiğimiz yıl kaleme aldığı “Eylem Tüketimi” başlıklı yazısında sayısal eylemlerin tehdidi şu şekilde özetleniyor:
“Vicdan susturmak için dostlar alışverişte görsün türünden imza kampanyaları eylem gücünü iğdiş ediyor. Özensizce kaleme alınmış metinler potansiyel katılımı kısıtlayarak karşı gelineni olduğundan güçlü kılıyor. Uzun soluklu, bilinçli bir hareket ve sayıca artan birlikteliğin başlangıcı olması gereken imza kampanyaları bizatihi amaç olunca etkisi sivrisinek vızıltısını geçemiyor.”
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz akademisyenlerin ise bakış açıları değişkenlik gösteriyor. Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka, “… change.org’da paylaşım yaparken amacımız zaten bir davaya olan desteğimizi dünyaya ilan etmek. Tepkilerin gizlenmesi zaten hedeflenmediğinden kayıt altına alınmasında bir sorun göremiyorum” derken, Bilgi Üniversitesi Medya Bölüm Başkanı Prof.Dr. Aslı Tunç şunları ifade ediyor:
“… Verilerin ABD ile paylaşılabileceği açıkça yazıyor web sitesinde ancak change.org o kadar çok aktörlü, farklı ülkelerden temsilcileri, iş modeli, etik ilkeleri vs. olan oturmuş bir sosyal şirket ki alenen bu verileri başka hükümetlerle paylaşmasını imkansız görüyorum. Zaten ABD-Türkiye arasındaki veri koruma anlaşmasına göre bu mümkün değil.”
“Profilleme ve fişlemede kullanılabilir”
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak “Devlet dışı aktörlerin ve özellikle de internet üzerinde hizmet sunan şirketlerin insan hakları yükümlülüklerinin nasıl güvenceye alınacağı ciddi bir sorun” ifadelerini kullanırken, Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Doç Dr. Murat Akser ise şunları söylüyor:
“Bu siteye görünür ya da anonim olan kişiler ve katıldıkları kampanya bilgisi dünyada ve Türkiye’de çeşitli resmi kuramlarca profilleme-fişlemede kullanılabilir. Bunun sebeplerinden birisi de devletin vatandaşın özel bilgilerini saklamaya yasasının olmayışıdır. Yani yasal boşluk da var.”
Bu tip platformlar aracılığıyla ulaşılabilecek kullanıcı verilerinin yarattığı risklerden söz eden Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Özgür Uçkan, “Böyle bir ortamda, siyasi görüş, cinsiyet, sağlık durumu, temel ilgi alanları vb. birçok konuda benzersiz kişisel veri tarama, ilişkilendirme ve profilleme imkanı sunan Change.org gibi platformlar bütün bu ‘gözetim kompleksi’nin doğal hedefi haline gelecektir” diyor.
“Hepimiz, açık kodlu, tamamen sahipsiz ve topluluk odaklı alternatif platformlardan bahsediyoruz, ama bir iki örnek dışında ortada henüz tatmin edici bir girişim görünmüyor” diyen Uçkan, sözlerini şu şekilde tamamlıyor:
“… Bu geçiş döneminde, uyanık olup elimizdeki her imkanı doğru bir şekilde kullanmak zorundayız”