“E-Klavye, Devletimizin sahip çıkması gereken “milli” bir tasarımdır, milli bir meseledir; çocuklarımızın sağlıklı geleceği için umutla kulanıma girmesini bekliyoruz”
E-Klavye, TSE belgeli ve Türk Patent tarafından patentli ilk Türkçe klavye ve geçirdiği Ar-Ge süreçleri ile dünyanın en bilimsel klavyesi. Klavyenin mimarı Prof. Dr. Mahmut Ekşioğlu, insanlarımızın sağlığı ve performansı için bu milli klavyeye Devletimizin sahip çıkması gerektiğini yineliyor.
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Ekşioğlu, makine, havacılık-uzay ve endüstri mühendisliği alanlarında ABD´de eğitim görmüş bir akademisyen. Ana araştırma alanını ergonomi, diğer adıyla ‘insan faktörleri mühendisliği’ olarak tanımladı. “Bu çok disiplinli alan, teknoloji ve iş sistemlerinin insana uygun tasarlanması ile ilgilenen uygulamalı bir bilim ve mühendislik dalıdır” dedi. Prof. Dr. Mahmut Ekşioğlu, 20 yıl kaldığı ABD’de, endüstride, araştırma enstitüsünde ve akademisyen olarak da üniversitede görev yaptı ve 2005’te Türkiye’ye döndü. Ergonomi ile ilgili olması nedeniyle, mevcut klavye tasarımlarının ergonomistler tarafından ötedenberi eleştirildiğini belirten Prof. Ekşioğlu, “Klavye tasarımıyla ilgili ilk deneyimimiz, engelli bireyler için tasarladığımız tek parmak veya kalemle kullanılabilen klavyedir. E-Klavye ise daha karmaşık ve kapsamlı bir projenin ürünüdür. On-parmak yazım ilkelerine uygun olarak klavyede harfleri optimal ve ergonomik bir şekilde yerleştirme problemine bir çözüm getirmek üzere yola çıktık: Amacımız, klavye tasarımıyla ilgili 11 ölçütü göz önünde bulundurarak, dünyanın birçok dili için harfleri, optimal ve ergonomik bir şekilde klavyenin tuşlarına atama yöntemini geliştirmekti. Bilindiği gibi klavye kullanıcıları arasında tendinit, karpal tünel sendromu vb. rahatsızlılar yaygın durumda. Nihai amacımız hem sağlıklı ve hem de yazım performansı yüksek klavye harf yerleşimleri oluşturmaktı. Son yüz yılda bunu deneyen birçok bilim insanı, matematikçi oldu fakat özellikle ergonomi ölçütlerini sağlamada eksik kaldılar. Parmak hız ve kıvraklık kapasitelerini belirlemek üzere, laboratuvarımızda dünyanın en kapsamlı çalışmalarını yürüttük. Bu çalışmaları uluslararası saygın dergilerde yayımladık. Parmak tendon hareketlerini ölçmek üzere ABD´den elektronik sensörlü eldivenler getirttik. Bahsettiğimiz 11 ölçütü içerecek ve yükleri parmaklara becerilerine göre dağıtacak bir optimizasyon formülü geliştirdik. Geliştirdiğimiz yöntemi, başka bir dil yerine, doğal olarak, kendi anadilimize uygulamayı tercih ederek E-Klavyeyi tasarladık. E-Klavyeyi, Q ve F klavyelerle karşılaştırmalı olarak doğrulama deneylerine tabi tuttuk.” bilgisini verdi. Konu ile ilgili diğer sorularımızı Prof. Dr. Mahmut Ekşioğlu şöyle yanıtladı:
10 parmak yazmanın bir takım kriterleri var, değil mi?
“Var tabii ve doğal olarak klavyede harfleri de bu ölçütlere uygun olarak yerleştirmek gerekir. Öncelikle, her parmağın sorumlu olduğu tuşlar var. On-parmak yazım için tasarlanacak optimal bir klavye için uzmanların hemfikir olduğu tam 11 ölçüt vardır. Bu ölçütlerin hepsinin detayına burada girmeyeceğim ama bir kaçını şöyle sıralayabiliriz: Yazım yükünün parmaklara hız ve beceri kapasitelerine göre dağıtılması, parmak tendon hareketlerinin en aza indirilmesi, sağ ve sol elin ardışık olarak kullanılması ve yazımın çoğunun mümkün olduğunca orta sırada yapılması. Bunları ve diğer yedi ölçütü gözönünde bulundurmadan tasarlanan klavyelerin tasarımı optimal olmaktan uzaktır; yazım performansı ve sağlık sorunları yaratabilir. Türkçe alfabeyi gözönünde bulundurursak, 32 harfi (Q,W,X dahil) 32 tuşa atamının kaç yolu var sorusunun yanıtı 32 faktöriyeldir. Bu çok büyük bir sayı ve bilgisayar hesaplama hızı olmadan optimal bir klavye tasarlamanın mümkün olmadığına işaret eder. Görüleceği gibi, klavyeye harf yerleştirme problemi aslında bir ergonomi ve matematiksel optimizasyon problemidir.
Bu araştırmaya hangi amaçla başladınız?
“Mevcut klavyelerdeki eksiklikleri biliyorduk, yarattıkları sağlık ve performans sorunlarını da… Bu araştırmaya başlamadaki amacımız, ötedenberi var olan “Harfleri klavyeye, mevcut ölçütleri gözönünde bulundurarak, optimal ve ergonomik olarak yerleştirme problemi”ne daha bilimsel ve gerçekçi bir çözüm bulmaktı. Ve böylece sağlıklı ve yüksek performanslı klavye tasarımlarına fırsat verecektik. Klavyede iki özellik temel özelliktir: Birincisi sağlığı riske sokmadan yazmak ve ikincisi ise hızlı ve hatasız yazmaktır. Sonuçta da, optimal-ergonomik klavye harf yerleşimi algoritmamızı geliştirdik ve bu yöntemle Türkçe için E-klavyeyi tasarlayarak amacımıza ulaşmış olduk. Başka diller için de optimal klavye harf yerleşimini artık kısa zamanda ve kolayca yapabiliriz. Çünkü elimizde yöntemimiz var artık.
Nasıl bir çalışma süreciniz oldu?
Bir TÜBİTAK 1001 projesi olarak yola çıkıldı. Gerekli deney ekipmanları için maddi desteği TÜBİTAK’tan aldık. Öncelikle ilgili literatürün incelenmesi, o zamana kadar yapılanları bilmeniz, eksikleri tespit etmeniz gerekiyor. Sonrasında problemi tanımlayıp çalışma hedeflerini belirlemeniz ve hedeflere ulaşmak için yol haritasını çizmeniz gerekiyor. Biz buna araştırmanın yöntemi diyoruz. Bunları bir proje teklifi olarak TÜBİTAK´a sunmanız ve onların belirlediği akademisyen hakemlerden onay almanız gerekiyor. Onaydan sonra, yöntemi takip ederek sonuca ulaşma aşaması gelir. İşte tipik bir araştırma projesindeki aşamalar bunlar. On parmak yazım kuralları, kullanıcıya ait özellikler, on-parmak klavye kullanımı için harflerin tuşlara yerleşimi ile ilgili ölçütlerin belirlenmesi, kullanım kolaylığı ve sağlık ölçütleri, parmak kapasiteleri, Türkçenin özellikleri ve harf sıklıkları, yazım performansı (hatasız ve hızlı yazım) ölçütlerini birleştiren matematiksel optimizasyon modelinin geliştirilmesi ve bu modelin çözüm yönteminin belirlenmesi, optimizasyon sonuçlarının değerlendirilmesi, karşılaştırmalı doğrulama deneylerinin yapılması… Sonrasında sonuç raporunuzun TÜBİTAK´a sunulup tekrar onay alınması. Bunu takiben, ilgili bilimsel makalelerin uluslarası saygın dergilerde yayımlanması… Patent ve Türk Standardı olma başvuruları ise takip eden süreçler oldu.”
Ya F klavye?
“Öncelikle şunun bilinmesi gerek: F klavye, bilgisayarların henüz kullanımda olmadığı 1950´lerde, mekanik daktilolar için geliştirilmiş bir klavyedir ve bugünün elektronik klavyeleri için uygun değildir. Mekanik daktilolar ve elektronik klavyeler fiziki tasarım ve kullanım kolaylığı açısından farklı özelliklere sahiptirler. Daktilo harf yerleşimini elektronik klavyeye monte ederseniz, Q ve F klavyede olduğu gibi, haliyle sağlık ve performans sorunları ortaya çıkacaktır. F klavye tasarımı ile ilgili tek sorun bu değil tabii. F klavye bir Milli Eğitim Bakanlığı projesiydi. Daha sonra, “Marshall Yardımı” kapsamında Amerikalı iki profesör de projeye dahil olmuş. Bu klavye tasarımında birçok hata tespit ettik. İlk olarak kelime sıklığının yanlış hesabı ile başlayabiliriz. Harf sıklıkları, sözlükteki kelimelerden tek tek sayılarak hesaplandı. (Bilgisayarların kullanımda olmadığı bir dönemde başka çare de yoktu zaten). Oysa, o günkü Türkçe ile bugünkü Türkçenin aynı olduğunu kabul etsek bile, bu yöntemle Türkçede kullanılan harf sıklıkları doğru olarak hesaplanamaz. Çünkü bu yöntemde her kelimeye eşit değer vererek harf sıklıkları hesaplanır. Halbuki günlük hayatta ve yazılı metinlerde her kelime aynı sıklıkla kullanılmıyor. Bu nedenle, önce, kullanımda olan kelime sıklıklarını bulacaksınız ve buradan yola çıkarak harf sıklıklarını hesaplayacaksınız: doğru olan yöntem budur. Çünkü bazı kelimeler nadir, bazıları çok sık kullanılıyor. Örneğin, ‘vesselam’ ve ‘anne’ kelimelerini ele alalım. Varsaylım ki “anne” kelimesinin “vesselam” kelimesinden iki kat daha sık kullanımı var; o zaman “anne” kelimesindeki harflerin “vesselam” kelimesindekilere göre iki kat daha fazla olarak sayılması gerekir. Yani, Türkçedeki her kelimeye eşit değer vererek harf kullanım sıklıklarını bulmak doğru bir yöntem değil. Biz çalışmamızda çeşitli yazılı metinlerde ve diğer kaynaklarda kullanımda olan 50 milyon kelimeyi içeren Türkçe derlemden 29 harfin kullanım sıklıklarını hesapladık ve yaptığımız karşılaştırmada gördük ki, F klavyenin kullandığı sıklık değerleri ve harf sıralaması doğru değil. Bu da, tek başına F klavyeyi geçersiz kılmaya yeter.
F klavye ile ilgili bir diğer zaaf ise yazım yükünün parmaklara kapasitelerine göre dağıtılmamış olmasıdır: İşaret parmaklarına yazım yükünün neredeyse yarısı yüklenmiş. Bu da bu parmakların uzun süreli yazımlar için çabuk yorulup tendon rahatsızlıklarına neden olacaktır. F klavyede parmakların ideal yazım yükünden sapma oranı ise yüzde kırk civarındadır; halbuki bu oran E klavyede sadece yüzde dört kadardır. İyi tasarlanmış bir klavyede yazım yükünün parmaklara hız ve beceri kapasitelerine göre dağıtılması ve parmak tendon hareketlerinin en aza indirilmesi gerekir. Özetle, F klavyede harfler tuşlara, eksik ve yanlış bilgiler ışığında, mekanik daktilolar üzerinde deneme-yanılma yöntemi ile atanmıştır. Tasarımında, bugün için geçerli olabilecek bir bilimsel yaklaşım yok. Bilgisayar hesaplama hızı olmadan, matematiksel optimizasyon ve ergonomi bilgisi olmadan, klavye haf yerleşim problemini optimal olarak çözmek mümkün değildir.”
Klavyeler tedavülden kalkacak deniyor?
“Bu uzun vadede beklenebilir ama gelecek elli yılda bunun gerçekleşeceğini pek düşünmüyorum. Konuşma-sistemli yazı ve veri girişi önemli gelişmeler kaydetti ve yapay zeka alanındaki gelişmelerle bu daha da ileriye götürülecek. Ama konuşarak veri girişinin de kendine has problemleri var. Konuşarak etrafınızdakileri rahatsız edersiniz. Etrafınızdakilerin duymasını istemeyeceğiniz şeyler olabilir. Aynı ofis ortamında herkes konuşarak veri girişi yaparsa ne olur, tahmin edebilirsiniz. Ayrıca, uzun süreli konuşmaların getireceği yorgunluk ve gırtlak problemleri de göz önünde bulundurulursa, klavyelerin kullanımdan kalkması en azından yakın gelecekte olası görünmüyor. Düşünce ile veri girişinin mükemmeleşmesi için ise çok daha uzun süreye ihtiyaç var. Ve tabii onun da kendine has sorunları olacaktır. Sonuç olarak, klavyelerin kullanımdan kalkma olasılığı çok zayıf.
E-Klavye neden kullanımda değil?
“Henüz kullanımda değil, diyelim. Devlet sahip çıksaydı, bugün kullanımda olurdu tabii. Bu tür icatların Devlet desteği olmadan kullanıma girmeleri çok zor. Bakınız, F klavye, arkasında Devlet durduğu için hala kullanımda.
Buna ek olarak, E-Klavye haberi medyaya yansıdığı andan itibaren F klavye dernek ve federasyonları, stenocular paniğe kapılıp, bazı politikacıları da yanlarına alıp, E-Klavyeye savaş açtılar. Yanlış bilgiler içeren yazıları ‘sözde” araştırma altında sitelerinde yayımladılar, medyaya sundular. Hatta, Devletin televizyonunu kullanarak halkı yanıltıcı “yalan” haber bile yaptırdılar. Böyle bir haber sonrası ilgili TV kanalını (TRT) aradık, yalan haber yaptıklarını inkar etmediler, özür dilediler ama haberi internetten kaldırmadılar ve tekzip de yayımlamadılar. Bunun üzerine ‘kamuyu yanıltıcı yalan haber’ iddiasıyla dava açtık, ama mahkemeden ‘özgürdürler, yapabilirler’ benzeri yanıt verildi. Türkiye’deki hukuk sisteminin durumu hakkında da bu bir fikir vermekte.
Maalesef, yetmiş sene önce mekanik daktilolar için tasarlanmış ve bilimsel dayanağı olmayan F klavyeye resmi kurumlar mecbur edilmiş durumda. Tamam, Q yerine F klavyenin tercih edilmesi doğru bir yaklaşım ama artık daha sağlıklı ve performansı yüksek bilimsel Türkçe E-Klavye varken buna devam etmek, ne kadar doğru? Ben ülkesini seven bir bilim insanı olarak elimden geldiğince sesimi duyurmaya çalıştım. Artık bu işin vebali yetkililerimizde. Çocuklarımızı, daha sağlıklı ve verimli, 21. yüzyıl bilgi ve teknolojisi kullanılarak geliştirilmiş sağlıklı ve performansı yüksek E-Klavye yerine, tedavülden kalkması gereken F klavyeye mecbur bırakıyorlar. Bir benzetme yapacak olursak, bugünün akıllı telefonları yerine 70 sene öncesinin telefonlarını kullanmayı tercih etmek gibi birşey bu. “Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı” atasözüne ters bir durum, yani? Bir tarafta TSE belgeli ve Türk Patent tarafından patentli 21. yüzyıl bilim ve teknoloji ile geliştirilmiş E-Klavye ve diğer tarafta 70 sene öncesinin bilimselliği olmayan F klavyesi. Seçimi yapmak zor olmasa gerek ama… Akıl tutulması mıdır, nedir, anlamak zor. Bu aynı zamanda, ülke olarak bilime verdiğimiz değerin ve yeniliğe açık olma durumumuzun da bir ölçüsüdür. Dünyanın en bilimsel klavyesi, gerçek “milli” klavye Türkçe E-Klavye, Devletimizin sahip çıkmasını bekliyor.
Buradan F klavyecilere de bir çağrım var. F klavye dernekleri, şirketleri, öğretmenleri ve kullanıcıları ekonomik nedenlerle E klavyeyi milli klavye olarak görmek istemiyorlar. Bunu anlıyorum. Kimsenin ekmeğine mani olmak istemeyiz. Bilmenizi isterim ki, E klavyeyi sadece Q klavye kullananlar için değil, sizin sağlığınız ve performansınız için de geliştirdik. Bunun için sizden herhangi bir maddi talebimiz yok ve olmayacaktır. E-Klavye, kamunun kullanımına ücretsiz olarak açıktır. Bu durumda ekonomik olarak bir sorununuz kalmayacak. Buyurun E klavyeyi kendi malınız gibi öğrenin ve öğretin. F klavyeye sahip çıktığınız gibi E klavyeye de sahip çıkın. Artık iki klavyemiz var. Dilediğiniz ile yarışa katılın. Ama iş yazıma gelince, kendi ve ülkemiz insanlarının sağlığı için lütfen bilimsel olarak daha sağlıklı olduğu ispatlı E klavyeyi tercih edin. Tek dileğim budur. Bunu bir bilim insanın önyargısız, içten daveti olarak kabul edin lütfen. E-Klavye hakkında bilgilendirmek üzere her zaman hazır olduğumu bilmenizi isterim.”
Şekil: Türkçe E-Klavye