ENDÜSTRİ 4.0 HAYALLERİ VE YANLIŞLAR
Yeni bir teknoloji veya teknolojik kavram ortaya çıktıktan hemen sonra, ortalıkta bir heyecan yaratılır. O teknoloji veya kavram önce sihirli bir değnek gibi görülür. Üstünde yaygın ama yüzeysel bir şekilde konuşulur ve yazılır. Bu adeta çağdaş vizyon sahibi olmanın gereği gibi görülür. Hayalperest beklentiler zirve yaptıktan kısa bir süre sonra çöker. İşte ondan sonra, teknolojinin gerçekçi olarak ele alınması ile bir aydınlanma süreci başlar. Aydınlanma sürecini başarılı tamamlayanlar ise, verimli uygulamaları gerçekleştirir.
Saygın araştırma ve danışma kuruluşu Gartner’ın ortaya attığı hype-döngüsü işte bu süreci anlatır. Gartner’a göre, ilk olarak 2011’de telaffuz edilen Endüstri 4.0, aradan 5 yıl geçtikten sonra dünyada hayalperest beklentiler sürecinde. Ülkemizde ilk kez geçen sene gündeme gelen bu kavram, hayalperest beklentiler sürecinde hızla tırmandı. Rekabet gücünde 140 ülke içinde 51., inovasyonda 141 ülke içinde 58. sırada olan ülkemizde, bize bu geri durumdan bir sıçrama yaptıracak sihirli bir değnek hayali satmak çok kolay. Gerek uluslararası danışmanlık firmaları gerek teknoloji satan dev firmalar, gerekse de kamuoyu vizibilitesi (PR) peşindeki kuruluşlarımız, heyecanlı ve mutlu hissettirici haberciliği seven medyanın da yardımıyla, ülkemizde yaygın bir Endüstri 4.0 hayali yarattılar. (Bozkurt Güvenç’in daha ölçülü ve dikkatli iyimserlik içeren Dünya gazetesindeki yazılarının bir istisna oluşturduğunu belirtmeliyim.)
Hayal etmek de güzeldir. Yeter ki, o hayaller yanlış adımlar atılmasına neden olmasın. Hayallerin Türkiye’de yarattığı yanlışlardan bir tanesini burada belirtmem gerek. Geçtiğimiz ay, genel olarak dijital değişimden beklentileri anlamaya yönelik yeni bir rapor yayımlandı (http://bit.ly/1PAQhI9): “Türkiye’deki Dijital Değişime CEO Bakışı.” TÜSİAD, Samsung, Deloitte ve GFK imzalı raporda, araştırmaya katılanların %21’i verimliliği artırmak, %19’u rekabet avantajı, %19’u müşteri talebini hızlı yanıtlamak, %12’si karlılık için dijital teknolojilere önem verdiklerini belirtmişler. Ayrıca, dijital teknolojilerin operasyonel verimlilikte (yanıtların %22’si), müşteri deneyiminde (%16) ve stratejik karar verme süreçlerinde (%12) değer yarattığı görüşü ortaya çıkmış. Burada dikkat çekici bir eksiklik var: inovasyon.
Oysa, rekabet gücünün en önemli kaldıracı inovasyondur. Nitekim, Deloitte University ile MIT Sloan Management Review ortaklığıyla yapılan, dünya çapında 4800 firmanın yönetici ve analisti ile görüşmeleri kapsayan benzer bir araştırmada (http://bit.ly/28OPA9J), dijital teknolojilerin değer yaratan en önemli alanları arasında inovasyon da yer alıyor.
Mart ayında yayımlanan, TÜSİAD ile BCG imzalı “Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği İçin Bir Gereklilik Olarak Sanayi 4.0” başlıklı raporda da (http://bit.ly/1UIBUqb) inovasyonun yer almadığını yazmıştım (http://bit.ly/21tKTg5).
Öyle görülüyor ki, yıllarca sözü edilen inovasyonda başarılı olamayan ülkemiz, Endüstri 4.0 söylemi ile yeni bir çıkış arayışında. Geçen hafta “Türkiye’yi teknoloji üreten ilk 10 ülke arasında sokacağız” açıklaması yapan Bilim, Sanayi ve Teknoloji bakanı Faruk Özlü’ye önerim, dünyada 58. sırada olduğumuz inovasyona odaklanan, inovasyonu motive eden politikalar geliştirmesidir. Teknoloji üretimi için olduğu kadar, teknolojinin rekabet gücü kazanmak için kullanılması da inovasyonla mümkündür.
Yanda, KÜRESEL altında “Endüstri 4.0 Konusunda Çin Bilinçli” başlıklı yazım, bu konuya doğru yaklaşım ile ilgili ipuçları veriyor.