ENDÜSTRİ 4.0 YOL HARİTASI: SOHBET KONUSUNDAN MEDYATİK BİR TÖREN KONUSU OLMAYA GİDERKEN NE YAPMALI?
Aylardır Endüstri 4.0 ve dijital dönüşüm için “kaçırma lüksümüz yok, yol haritası hazırlanıyor, açıklanacak” tür sohbetler dinledik. Nihayet, 7 Nisan günü BST bakanı Faruk Özlü, yol haritasının Nisan ayı içinde toplumla paylaşılacağını açıkladı (http://bit.ly/2IjAUdu). Fakat, yine bir açıklama yapılmadı. Derken, bakan Özlü, 5 Mayıs günü yaptığı konuşmada, robotlar, yapay zeka, Endüstri 4.0 gibi kavramların önemini tekrarladıktan sonra “dijital dönüşüm yol haritamız hazır, inşallah bunu önümüzdeki günlerde toplumla paylaşacağız” dedi (http://bit.ly/2LkmMQa).
Dijital dönüşüm, Endüstri 4.0 konularını ciddi bir ulusal proje olarak ele alan ülkelerin hükümetleri genellikle bir yol haritasını önce taslak olarak toplumun tartışması ve katkı koyması için açıklar. Ülkemizde ise bir yılı aşkın süredir sözü edilen, açıklanıyor, açıklanacak denen bir yol haritası, hazır olduğu halde neden böyle esrarengiz bir bekleme içerisinde olabilir? Neden bir taslak olarak açıklanıp, toplumun ilgili ve bilgili kesiminden tartışma ve katkı beklenmez?
Geçmişte yaşadığımız uygulamalardan, hükümetin bir açıklamayı medyatik bir tören ile ve parlak iddialarla topluma sunma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Örneğin, 2011 başında, tam da seçim öncesinde açıklanan FATİH adı altında okullara etkileşimli tahta ve öğrencilere tablet dağıtım girişimi. FATİH, çağın dev teknoloji ve eğitim projesi gibi büyük iddialarla ve medyatik bir törenle sunulmuştu. Oysa, ortada bir proje yoktu ve açıklanmasının üstünden 7 yıl geçtiği halde, hala yok.
Dijital dönüşüm yol haritasının da yine büyük iddialarla ve medyatik bir törenle açıklanacağını bekliyorum. Hükümetin siyasi amaçlarına uygun olabilir bu yaklaşım ama konuyla ilgili kesimlerin amaçlarına uygun olmayabilir. Ülkemizin insan odaklı bir dijital dönüşümle çağı yakalamasını isteyenlerin, sanayimizin dünyadaki rekabet gücünün şimdiki çok zayıf konumundan çıkıp bir atılım yapmasını dileyenlerin amaçları ile siyasal amaçlar uyuşmayabilir. Katılımcı demokrasiyi özümsemiş toplumlarda, bu durumlarda STK’lar siyasi iradeyi zorlar.
Dolayısıyla, başta TÜSİAD, TÜBİSAD ve TBD’nin, hızla bir yol haritası açıklayacak bir sivil insiyatif ve kolektif zeka oluşturması gerektiğini geçen yazımda önermiştim (http://bit.ly/2LidvrR). Bu üç STK’ya, güçlü kadrosuyla bir düşünce kuruluşu olan TEPAV da eklenirse, zaten bir yılı aşkın süredir yayımlanan raporlarla bir altyapı hazır olduğu için, hızla bir yol haritası taslak olarak toplumun tartışma ve katkısına sunulabilir.
Bunun üç olası yararını da geçen yazımda belirtmiştim: seçim öncesi gündemi kısmen de olsa anlamlı bir konuya çekebilir, ilgili kesimlerin tartışıp katkı koymasına olanak verebilir, seçim sonrası kurulacak hükümetin programını etkileyebilir.
Farklı ülkelerde yaşarken gözlemleyebildiğim ama TEPAV Başkanı Güven Sak’ın 14 Mayıs tarihli yazısında (http://bit.ly/2IYlICY) somut bir örnekle vurguladığı bir gerçeği daha burada Sak’ın yazısından aynen aktarayım: “Geçenlerde Hint asıllı İngiliz iktisatçı Meghnad Desai’nin ‘Raisina Model: Indian Democracy at 70’ kitabında bu konu ile ilgili güzel bir saptamaya rastladım. ‘Hindistan’ın hizmetler sektörünün bu kadar gelişmiş, sanayisinin bu kadar geride kalmış olmasının arkasında; devletin sanayiyi düzenlemek ve bir biçime sokmak için çok uğraşırken, hizmetler sektörünü tamamen ihmal etmiş olması yatıyor’ diyordu Baron Desai.”
Eğer, her biri kendi köşesinden ortaya bir rapor sunmakla ve kapalı kapılar ardında hükümete bilgi vermekle yetinmek yerine, dijital dönüşüm ile ilgili STK ve düşünce kuruluşları bir araya gelip kolektif zeka oluşturabilirse (bunun koşullarını önceki bir yazımda kısaca belirtmiştim: http://bit.ly/2IhGKMM), herhangi bir hükümetten daha gerçekçi, anlamlı ve sürdürülebilir bir yol haritası ortaya koyabilirler.