Enerji
Türkiye’nin ekonomik varlığının büyük çoğunluğu Marmara Bölgesi’nde. Yaratılan katma değer de çoğunlukla buradan çıkıyor. İhracat şampiyonu otomotivin fabrikaları burada. Bölgenin enerji ihtiyacı yüksek. Geliştikçe, daha fazla enerjiye ihtiyaç duyacağız. Gerçi, yapılacak bir işi daha az enerji kullanarak yapan yeni teknikler mevcut, ama bunları edinmek, yatırım demek, ek gider demek. Rekabetçi olmak adına çok enerji harcayan eski yöntem sanayi tarafından tercih ediliyor. Bu durumda sisteme daha fazla enerji pompalamamız gerekecek.
Çözüm fosil yakıtlar dışındaki enerji kaynaklarını gösteriyor. Rüzgârın olsun, güneşin olsun, nükleer enerjinin olsun, ilk yatırım maliyetleri fosil yakıtların ilk yatırım maliyetlerine göre yüksek. Rüzgâr ve güneş, yatırımını 7-8 yıldan önce ödemiyor. Nükleerde süre daha da uzun. Ancak rüzgâr ve güneş her zaman mevcut değil, buna karşılık, nükleer her zaman istediğiniz kadar enerji sağlamakta. Nükleer enerjide bir atom bombasını kontrollü olarak ve yavaş yavaş patlatıyorsunuz. Bir atom bombasının yıkıcı (=enerji) etkisi dışında kalan radyasyon zararı ve atık sorunu aynen santralde de mevcut, ama kontrol altında. Gene de, birkaç hafta önce Japonya’da olduğu gibi, öngörülenin ötesinde dış etkilerle kontrol elden kaçabiliyor.
Fosil yakıtların kullanımı karbon gazı salınmasıyla havayı ve iklimi etkiliyorsa, nükleer enerji atıkları ve kontrolden çıkma ile sağlığa tehdit oluşturuyorsa, güneş ve rüzgâr da masum değil. Dünyanın bir bölgesine düşen güneş enerjisinin toprağa ulaşmasını engellerseniz, ciddi bir iklim kaymasına neden olursunuz. Bir bölgede esen rüzgârları engellemek de öyle. Bunları, güneş ve rüzgâr uygulamaları kitlesel noktaya ulaştığında konuşuyor olacağız.
Kanımca, en az zararlısı, çok iyi tasarlanmış ve önlemleri alınmış nükleer enerji. Bilişim, denetimi elden kaçırmayacak düzeyde denetim sağlama yetisinde. Öyle değil mi? Atıklar için ise bunları uzaya, belki de “geri dönüşüm” için güneşe yollamaya bakılmalı.