Ergun Çağatay, analog yaşayacak
Eczacıbaşı Topluluğu, Şubat 2018’de 81 yaşında ölen fotoğraf sanatçısı Ergun Çağatay’ın 50 yıllık arşivindeki –hepsi analog çekilmiş- eserlerinden bir seçkiyi “Fotoğraf Sanatçıları Dizisi”nin 9’uncu kitabı olarak yayınladı. Daha önceki seçkilerde Şakir Eczacıbaşı, Ara Güler, Ozan Sağdıç, Sami Güner, Sabit Kalfagil, İzzet Keribar, Ersin Alok, Yıldız Moran’ın eserleri yayınlanmıştı.
Ergun Çağatay, yabancı dillerde “photo journalism” denilen, iletişim okullarında ayrıca eğitimi verilen, uzmanlık alanı sayılan bir konuda liderdi. Yaptığı işin Türkçe sözcük karşılığı “foto muhabiri”, yetersiz ve sınırlı. Çünkü Çağatay, sanatla haberin saniyelik anı’nı buluşturan, insan gözünün “görmeyeceği” ama beynin algılayacağı duyguları yakalayan bir “mercekti”. Hürriyet gazetesi yazarı Doğan Hızlan’ın deyişiyle, “Yaşamında bulunduğu her yerin fotoğrafını çekti. Hastayken bile…” (12.01.19). Çağatay, haberi sanatlaştırdı.
Bugün, bu sayfada yer almasının temel nedeni ise, “fotoğraflarını neden dijital değil de analog çektiğini” 2014’te anlattığı şu sözleri: Buradaki uzun iki paragraf, aslında daha da uzun bir akademik makale gerektiriyor:
“Bence, fotoğrafın ölüm fermanı verileli neredeyse on yılı aşan bir zaman dilimi oldu. Bugün fotoğraf, kimliğinden soyutlanıp bir medya malzemesi oldu. Bugün fotoğraf, bir ressamın boyası fırçası, bir yazarın kalemi kağıdı durumunda… Dijital ortam ve elektronik alanında her geçen gün kaydedilen başdöndürücü gelişmeler fotoğrafı basite indirdi ve fotoğrafı, üzerinde oynayarak sahteleştirmek kolaylaştı. Daha önemlisi, fotoğraf belge/belgesel olma niteliğini kaybetti, herkesin üretebileceği alelade bir mal oldu. Elektronik gelişmenin yavaş yavaş yok ettiği basım sayfalarından çıkıp, kişinin bilgisayar ortamında yarattığı kendi dünyasının fantazi malzemesine dönüştü. Dijital fotoğrafçılık doğru ışık ve açı için beklenen uzun saatleri, karanlık odalardaki mesaiden fotoğrafçıyı kurtardı ama fotoğraf sanatçısının esere olan katkısını, emeğini de en aza indirdi.”
“Şimdi sayıları çok az da olsa, yeni teknolojiyi kullanarak, hala “klasik” anlamda fotoğraf çekmeye çalışanlar var. Ama onların çektikleri fotoğrafların bile gelecek kuşaklara kalıp kalmayacağı konusunda ciddi kuşkularım var. Ayrıca, kalabilenlerin çok çok az sayıda olacağına inanıyorum: Çünkü, bugünün dijital teknolojisiyle çekilen her karenin, gelecek kuşaklara kadar uzanması için, sürekli gelişen teknolojiyle sürekli uyumlu biçimde yeniden kopyalanması gerekiyor. Analog ses ve görüntü kasetlerini bugün izleyecek cihaz kalmadı. Bunları CD veya başka elektronik ortama aktarmayanların, bu eski kayıtları izlemesi mümkün değil. Hatta zaman içinde CD izleyecek cihaz da kalmayacak. Kısacası, teknolojik yenilemesi yapılmayan fotoğraflar ve kayıtlar, elektronik çöplüğünde kaçınılmaz sonuçla yok olacak. Bunun milyarlar milyarlarca olacağına inanıyorum. İnsanlığın görsel belleği (hafızası) saklanamayacak. Gelecek kuşaklara aktarılamayacak… Bu sergi, dijital öncesi analog çağda, fotoğrafın ölüm fermanından çok önce çekilen, bazıları klasik anlamda, bazıları ise “ölüme çeyrek kala” çekilen gerçek fotoğrafların son karelerdir. Gerçek tarihtir…” (Radikal,08.10.14)