Geçmiş ve Gelecek Arasında Yorgun Zihinler…
Bedensel yorgunluk dinlenince geçiyor da, zihinsel yorgunluğu geçirmenin –en azından kolaylıkla geçirmenin– formülünü henüz bulamadım. Belki aramızda bulanlar vardır, belki de en azından benim gibi birçok yöntem deneyenler oluyordur. Belki bazılarımız farkında bile değildir bu yorgunluk türünün ve “Uyuyorum, uyuyorum bir türlü geçmiyor, hep yorgun hissediyorum” diyorlardır.
Farkında olmak çözüme giden yolu aydınlatır diyerek; uyuyup uyuyup yorgun kalkıyorsanız uyumak dışında bir şeyler yapmaya başlamanızın vakti gelmiş olabilir.
Geçtiğimiz ay katıldığım bir eğitimde zihnimin ne kadar yorgun olduğunu farkettim. Tabii ki zihnim kendi kendine yorulmuyor, sorumluluğu tamamen üstüme alıyorum, bizzat ben kendisini oldukça fazla yoruyorum. Hem de öyle gerekli mi gereksiz mi diye konu bile ayırt etmeden. Bu aralar en çok “Zihnim neden bu kadar meşgul neden bu kadar yorgun?” diye düşünmekten yorgunum 😊 Muhteşem bir kısır döngünün içindeyim anlayacağınız.
Siz hiç düşündünüz mü zihniniz en çok ne ile meşgul oluyor. Benim yanıtım oldukça basit: GEÇMİŞ ve GELECEK. Çoğu zaman kendimi geçmişi değerlendirirken -hesaplaşırken- ve/veya geleceği düşünürken buluyorum. Günün büyük bir çoğunluğunda geçmiş veya gelecekten bahsediyorum. Algıda seçicilik mi, çekim yasası mı bilmiyorum ama bu iki zamana ait konularda sohbetler ediyorum. Ne zararı var ki bunun hatta mükemmele yakın derecede faydalı.
Örneğin GEÇMİŞ:
Düşünsenize geçmişte yaşadığınız tecrübelerinizi ele alıyorsunuz, tek tek açıyorsunuz olayları, konuları, kişileri, sonuçları, kazançları ve kayıpları. Tecrübeniz o, en kıymetliniz, sizi bugün siz yapan gerçek olaylar örgüsü. Orada edindiğiniz deneyimle bugünlere geldiniz, geçmişte öğrendikleriniz en değerli hazineniz. En iyi bildiğiniz ve dolayısı ile en güvende olduğunuz yer, hep orada kalıp üzerine konuşabilirsiniz.
Mesela GELECEK:
Alabildiğine uçsuz ve bucaksız bu gelecek denilen zaman. Hayallerimiz, planlarımız, yapmak istediklerimiz, kaygılarımız, korkularımız, endişelerimiz hep onun içinde. Olasılıklarla dolu bir dünyanın kapısının anahtarı gelecek; hangi kapıda durduğuna, hangi anahtarı kullandığına göre değişecek ihtimaller havuzu. Ne çok severiz hayallerimizden bahsetmeyi; zengin olma hayali, başarılı olma hayali, mezun olma hayali, mutlu olma, aşık olma, seyahate çıkma hayali.
Eee…?! Ne yapalım bahsetmeyelim mi? Düşünmeyelim mi?
Düşünelim, konuşalım ama saplanıp kalmayalım. Çünkü bu iki zaman arasında ping pong gibi top çeviren zihin her zaman şimdiyi kaçırmaya mahkumdur. Şimdiyi kaçırmak ise bir insanın başına gelebilecek en kötü şeydir. Gözlerinizi kapatın ve durun. Şu anda bu yazıyı gerçekten okuyor musunuz yoksa siz okurken aklınızdan bambaşka şeyler mi geçiyor? MESELA ile başlayan iki paragraf önceki cümlenin devamı nasıl geldi hatırlıyor musunuz? Kaç defa bir kitabı okurken aynı sayfayı tekrar tekrar okudunuz? Ya da bir filmi sürekli başa alıp izlediniz? Burada ve şimdi şu anın farkına varıyor musunuz? Aklınız burada değilse nerede fark edebiliyor musunuz?
Geçmiş kendi zamanında, kendi olası şartlarında ve o anki siz ve çevrenizdekilerle kaldı. Gelecek ise henüz olmadı -ecek ve -acaklardan oluşan sonsuz olasılıkları ile karşımızda duruyor. Elimizde ise çok özel birşey var ŞİMDİ: Şuanda, burada gerçekleşiyor olan ve etkimizin olabileceği tek zaman.
ŞİMDİyi düşünsenize;
- Yediğimiz yemeğin kokusunu ve tadını almak,
- Sevdiklerimizle zaman geçirirken her anını farketmek,
- Sohbet ederken can kulağı ile dinlemek,
- Bir çocukla sadece o anki oyunu düşünerek oynayabilmek,
- Başa dönmeden bir kitap sayfasını bitirebilmek,
- Suyun şifalandırıcı gücünü düşünerek yüzmenin keyfini çıkarabilmek,
- Müziğin ritmine kapılıp dans edebilmek
- Başladığın bir işi tek seferde ve sıfıra yakın hata ile bitirebilmek…
Şimdi içinde o kadar çok şey mümkün ki. Sadece gerçekten zihnen ve bedenen var olmanız yeterli. Zihninizi yormanıza da gerek yok çünkü zaten onun doğası Şimdi’de olmak gibi geliyor.
Geçmiş ve geleceği rafa kaldırmıyoruz, onlar da var ve olmalılar. Önemli olan onlara da kulak vermek için Şimdi’de olmak gerekliliğini unutmamak. Yoksa zihin sürekli bu ikisine bilinçsizce uçup gidiveriyor ve Şimdi, gerçek an ve ondan alınacak herşey bir keşke olarak kalıyor.
Düşünsenize pandemi bitmiş, çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla uzun bir aradan sonra birlikte bir seyahate çıkmışsınız. Arabayı siz kullanıyorsunuz, zihniniz dün teslim ettiğiniz proje dökümanında; ne geçtiğiniz ormanlık alanın yeşilin her tonu muhteşem manzarasını farkediyorsunuz ne de arkadaşınızın anlattıklarını dinliyorsunuz. Ah neler kaçırdınız bir bilseniz; belki o yoldan bir daha hiç geçmeyeceksiniz belki de siz bir sonraki geçişinizde o manzara öyle olmayacak.
Zor bir dönemden geçiyoruz, Covid-19 gözle görünmeyen bir virüs geldi hayatımızın en orta yerine oturdu. Korkular, kaygılar, umutsuzluklar, geçmişe dair keşkeler ve iyikiler arttı. Ne olacak diye düşünmekten yorgun düştük. Sağlığımız ne olacak? Aşı işe yarayacak mı? Yeni varyant bizi etkileyecek mi? İşimiz ne olacak? Ekonomi ne olacak? Sevdiklerimize bir şey olmadan atlatabilecek miyiz?
Zihnimiz bunlarla o kadar meşgul ki; eskiye göre daha fazla geçmiş ve gelecek arasında uçuşuyoruz. Biri bitmiş birisi daha olmamış iki zamanla meşgul ediyor ve yoruyoruz zihnimizi. Hem şimdinin mucizelerini kaçırıyor hem de zihnin yorgunluğu ile başetmek için çaba harcıyoruz.
Sonuç olarak;
Her ne yapıyorsak şu anda tamamen ona odaklanmak oldukça önemli. Bizi başarı ve mutluluğa götürecek herşey şuandaki davranış, düşünce ve eylemlerimize bağlı.Zihni yormamanın tek yolu ŞİMDİ gibi görünüyor ne dersiniz?
Kendi öğrenmem;
Her şimdide olmadığımı farkettiğimde beni şimdiden alıkoyan ne diye bakmaya çalışıyorum. Ve bir an önce ŞİMDİye dönüp keyfini çıkarmak için kendimi An’a doğru götürüyorum. Zihnimi geçmişi ve geleceği düşünmekten harap ve bitap düşürmemeye gayret ediyor, şimdiyi keyifle yaşamaya çalışıyorum
Keyifle okumanız ve şimdide kalmanız dileğiyle, görüşmek üzere…