Gerçek rakipler
Yurtdışında katıldığım bir basın toplantısında markanın CEO’suna, onları satın alan dünya devinin bu süreçten sonraki etkilerini sordum. Markanın kurumsal iletişiminden sorumlu kişisi hemen konuya atladı, bu konularda CEO’nun konuşmasının uygun olmayacağını, böyle sorular sorulmaması gerektiğini söyledi. Ben her ne kadar “yahu detay değil, ne düşünüyor onu sordum” filan desem de sonuç almak mümkün değildi.
İlk aşamada beni geren bu durumu sakince düşününce hak verdim elbette. Bu konu şirketin yönetim kurulunu ve ortaklarını ve hatta satın alan firmayı da ilgilendiren bir konuydu, o etkinliğin toplantısında bir tarafı temsil eden yetkilinin bu soruyu cevaplandırmaması gerektiği aşikardı.
Sonraki iş ilişkilerimde Kurumsal İletişim departmanları daha çok dikkatimi çekti, araştırdım, öğrendim. Aslında bundan 10 sene öncesinde pek de konuşulan bir kavram değildi. Şirketlerin pazarlama departmanları veya PR bölümlerinin konusuydu. Nereden çıktı bu kurumsal iletişim?
En özet tanımı şöyle buldum; kurum itibarı, medya iletişimi ve halkla ilişkilerden sorumludur. Çok güzel geliyor kulağa. İtibar en önemli konu. Çok güvendiğim Kariyer.net sitesi de şöyle demiş: “Kurumsal iletişim uzmanı olmak için üniversitelerin 4 yıllık lisans eğitimi veren Sosyal Bilimler ya da İletişim Fakültelerinden mezunu olmak gerekir. Yabancı dilin önemli olduğu bu pozisyonda çalışmak için ayrıca yabancı dil eğitimi de alınmalıdır.”
Buraya kadar sıkıntı yok. Başımdan geçen 1-2 konuyu aktarırsam sıkıntının başladığı noktayı anlatabilirim gibi geliyor.
Geçenlerde asistanım bir banka iştiraki olan özel bir firmanın CIO’sundan randevu istedi. Doğal olarak asistanı ile görüşüldü ve aynı paralelde bize ziyaret amacı soruldu. Bizim açıklamamız basitti: “Dostane ve kişisel bir tanışma görüşmesi”, “basın yönü yok, herhangi bir ticari görüşme değil, sadece 1 kahve içmelik zaman dilimi rica ediyoruz.” Sonra devreye kurumsal iletişim girdi, anlatamadık bir türlü. En son kahve içilesi bir toplantı için kurumsal iletişimin de olacağı online toplantı teklif edildi. Herhalde kahveleri karşılıklı online ortamdan içeriz diye düşündüler.
Bir diğerinde bowling takımlarımız oluşurken bir grup arkadaş firmalarının ismini kullanmışlar. Olay oldu, mailler, telefonlar. Yahu basit ve meslektaşlar arası bir sportif faaliyette ismin kullanılması ne kadar problem olabilir? Turnuvayı kazanamazlarsa satışları mı düşer, itibarları mı yerle bir olur?
Bu yazıya kurumsal iletişimci dostlar ya da konuyu bilip onları destekleyen okuyucular tepki gösterebilir. Yine de şunu sormalıyım; şimdi benim için o kurumların itibarı ve kafamdaki saygınlığı ne seviyede kalmış olabilir?
İşi yapanlar işin uzmanı değilse bunları yaşarsınız, markanın itibarını korumak adına yerle bir edenleri görürsünüz. Sadece aldıkları yetki ile kurumun faaliyetlerini sınırladıklarını, ilişkileri bozduğunu görürsünüz. Herkesin onların çekindiğini dostuyla bile iki laf edemeyeceğini görürsünüz.
Dostane geleceğimi söylediğim toplantılara katılan kurumsal iletişimcileri görebilirsiniz ama bilinmelidir ki o toplantıda ne dostane konuşma kalır, ne 40 yıllık kahve hatırı. Bunu gören bilen anlayan yok mu?
Ben BThaber adıyla gidiyorum diye bunları yaşadığım mümkün. Yine de C level birisine mutlaka neyi konuşup neyi konuşmayacağı bilgisi verilmiştir değil mi? Güvenmiyorlar mı acaba onlara?
Dönelim şirketin ikinci rakibine. İnsan kaynakları
Bu da gerçek anlamda uzmanlık isteyen bir konu. Eski zamanlardaki personel departmanı ismiyle bilinen grubun görevi olan insan tedarikinin çok ötesine geçmiş durumdalar. Çalışanların gelişimi, tutulması, kariyer geliştirilmesi gibi birçok konuda çalışıyorlar, bir kurumun olmazsa olmazları. Keşke bu kadar faaliyeti eklerken çalışan tedariki konusunu bıraksalardı. Belki alınacak elemanla kısa mülakat ile uygunluğuna bakmakla yeterli kalsalardı. Böyle olmadı maalesef.
Teknik ekipte çalışacak elemanı da onlar seçmeye başladı, şirketin CEO’sunu da. Hatta CEO ve CIO’nun bulduğu, kadrosuna katmayı çok istediği kişileri de onaylamayabildiler. Böyle olmamalı.
Her konunun dinamikleri farklıdır. Ekip çalışmasına uygun görmedikleri ve onay vermedikleri çalışan adayı teknik ekip için çok faydalı olabilir, her çalışma ekip çalışması gerektirmez. Biraz havalı görüp onaylamadıkları CEO adayı belki de o havası ile şirketi uçuracaktır. Kabul etmezler. Öyle bir not düşerler ki o kişiyi almaya ne yönetim kurulu cesaret edebilir ne de ortaklar.
Adama yetki vermişler, hani benim sopam demiş. Ezcümle herkes kendini işini yapmalı, kendini elinde olduğu yetkilerle şah sanmamalı. Şirketlere yazık.
İşini hakkıyla yapıp gerçekten kurumlara değer katan çok da sevdiğimiz ve takdir ettiğim Kurumsal iletişim ve İnsan kaynakları yetkililerini buradan en samimi ve içten duygularımla selamlıyorum. Sözüm gerekli olgunluğa erişmeden gereğinden fazla müdahaleci gençlere.
Yazdım…