GERİDEN GELME AVANTAJI: NEDİR VE NEDEN KULLANAMIYORUZ?
Elon Musk’ın Tesla artı Solar City vizyonunu bir yıldır biliyoruz (http://bit.ly/2tYxvsC). Merakla beklediğimiz Tesla 3’ün fotoğraf ve özelliklerini nihayet Temmuz başında görebildik (https://www.tesla.com/model3). Sürücüsüz de kullanılabilen, tam elektrik şarjı ile 340 km gidebilen, 6 saniyede sıfırdan 96 km/saat hıza erişebilen, 5 kişilik sedanın ABD fiyatı sadece 35,000 dolar. Şu anda 400,000 kadar ön ödemesini yapmış kişinin beklediği Tesla 3, Temmuz sonunda montaj hattından inmeye başlayacak.
Tüm bunlar olurken, diğer dev otomobil üreticileri de elektrikli oto üretimi yolunda aşama kaydederken, Türkiye petrolle çalışan otomobil için “babayiğit” arayışındaydı. Bilim Sanayi ve Teknoloji bakanı Faruk Özlü, Temmuz başında ilk yerli otomobilin 2019’da yollarda olacağı hedefini açıklıyordu (http://bit.ly/2tZb0SO). Bu hedef, Türkiye’nin geride kalma avantajını kullanmak yerine, Türkiye’yi geride kalmaya mahkum eder.
Nedir geriden gelme avantajı? 1990’ların başında Harvard ekonomi profesörü Robert Barro, geriden gelen ülkelerin bazılarının zamanla daha zengin ülkelere yaklaştığı gözleminden hareket ederek, geriden gelmenin (diğer parametreler sabit kalırsa) ekonomik büyümeye katkısını araştırmaya başladı ve bunun %2 civarında olduğunu buldu.
Bilimsel analizlere girmeden, basite indirger ve çok kaba bir tarihsel gözlem yaparsak, Amerika’nın İngiltere’den, Japonya’nın Amerika’dan, G. Kore’nin Japonya’dan, Çin’in hem Amerika’dan hem Japonya’dan öğrenerek ve taklit ederek, geriden gelip çok hızlı büyüdüğünü, hatta öne geçebildiğini görürüz. Yine kabaca ve basite indirgeyerek, bunun nedenini ve nasılını anlayabiliriz. İcatlar ve yenilikler, önde giden ülkelerde yoğun Ar-Ge çabaları ve yatırımlarla gerçekleşir. Geriden gelenler ise, daha az çaba ile bunları hızla taklit edebilir. Çok basit bir örneğe, moda merkezi Milano’da yaşadığım sırada (1988-1990) tanık olmuştum. Japon gazetecilerini yeni moda defilelere almıyorlardı. Çünkü, imalatta çok ustalaşmış olan Japonlar yeni bir modeli öyle hızlı taklit edip üretiyorlardı ki, modelin yaratıcısı ile eşzamanlı olarak piyasaya sürebiliyorlardı. Defilelere kabul edilmeyen Japonları, gece yarısı, moda mağazalarının vitrinlerinin fotoğraflarını çekerken gördüm!
Geriden gelme avantajının nereden kaynaklandığına, bir de ülkemizden bir somut başarı örneğiyle bakalım. 1980’lerin ortasında, Turgut Özal’ın “telekomda çağ atladık” iddiası vardı. Gerçekten, o yıllarda, NETAŞ ve Teletaş sayesinde, Türkiye çok eski ve ilkel telefon santrallerini çöpe atmış, yerlerine en yeni dijital santralleri kurmuştu. Avrupa’dan ileri bir telekom sistemi sahibi olmuştuk. Aynısını, İtalya veya İngiltere ayni kolaylıkta yapamazdı. Onların santralleri bizimkiler gibi çok eski olmadığı için, bir anda onları çöpe atıp en yenisini koymak aşırı maliyet olurdu. Dolayısıyla, telekomda Türkiye çok geriden kurbağa gibi sıçrayarak öne geçmişti o yıllarda. Tabii, bu konumunu devam ettiremedi, ayrı mesele.
Geriden gelme avantajını otomobilde ve yan sanayiinde kullanabilmesi için, Türkiye’nin vizyonu, benzer bir kurbağa sıçramasını Tesla 3’den öğrenerek yapmak olmalıdır. Bilişim sektörü için en büyük sıçrama potansiyeli de bu vizyon ile gerçekleşebilir.
Türkiye neden geriden gelme avantajını kullanamıyor? Birçok nedeni var ama Bilim, Sanayi ve Teknoloji bakanı Faruk Özlü’nün geçtiğimiz günlerde “Endüstri 4.0’ı ıskalama lüksümüz yok” söylemini tekrar ettiği konuşmasındaki şu cümle düşündürücü (http://bit.ly/2urpspr): “Ortadoğu değil, tüm Avrasya’da bu konunun öncülüğünü yapacak tek ülke Türkiye’dir.” Kendimizi daha geridekilerle kıyaslamak bizi iyi hissettirebilir. Fakat, daha ileridekilerle kıyaslayarak ancak iddialı bir vizyon geliştirebilir ve geriden gelmemizin avantajını kullanabiliriz. Ayrıca, inovasyon sıralamasında dünyada 43. sırada olan Türkiye’nin üstündeki ülkelere bakmak bizi daha gerçekçi düşünmeye yönlendirebilir (http://bit.ly/2tmQ07n): Romanya, Macaristan, Hırvatistan, Malezya, Birleşik Arap Emirliği, Slovakya, Güney Kıbrıs.