GUTENBERG PARANTEZİ
BİREYSEL
1980’li yıllarda hızlanan küreselleşme, 90’lı yıllarda internet ile daha da güçlenince, merkezi üretim sisteminden dağıtık üretime geçiş başladı. Katı ve dikey hiyerarşik örgütlenmeler de giderek yerini daha esnek ilişkilerin olduğu, daha özerk birimlerin yatay örgütlenmelerine bırakmaya başladı. Hatta, bazı sektörlerde, hizmet veya yazılım gibi ürünler üreten bireyler, 300 sene öncesi gibi kendi evlerinde çalışmaya başladı.
Bilgi, malumat (enformasyon) ve haber alanında da paralel bir dönüşüm gerçekleşiyor. Yazı öncesine gitmeye gerek yok, Gutenberg’den önce bile merkezi bilgi, malumat ve haber kaynakları yok gibiydi. Egemen ve yaygın kaynak, bireysel söylentilerdi. Gutenberg’den sonra, bir hiyerarşi oluştu. En değerli ve güvenilir kaynak artık kitaptı. Değer ve güvenilirlik sıralamasında, kitaptan sonra dergi, ondan sonra gazete, en sonda da birey kaynaklı söylentiler geliyordu. Güney Danimarka Üniversitesi profesörü L. O. Sauerberg bu durumu “Gutenberg Parantezi” olarak adlandırdı.
Şimdi bu parantezden çıkıyoruz. 2000’li yıllarda, sosyal ağ kullanımının ve blogculuğun yaygınlaşması, özellikle ülkemizde medyanın da güvenilir kaynak olmaktan giderek uzaklaşması, haber ve yorum kaynağı olarak bireyleri ön plana çıkardı. Adeta, Gutenberg öncesi duruma dönüş! Ne var ki, şimdi sayısal teknoloji ve internet sahibiyiz. Bir birey nerede olursa olsun, ondan anında haber, bilgi veya yorum almak mümkün. Dahası, birçok bireyle ayni anda bunu yapmak mümkün. Dolayısıyla, “yeni medya” yanında, bireyler de haber, yorum ve bilgi kaynağı olarak önem kazanıyor.
Bu durumun yarattığı tehlikelerin en çarpıcı örneği, Can Bonomo’nun Eurovision’dan çekildiği haberinin yayılmasıdır. İspanya’da bir Türk öğrencinin ders projesi olarak Twitter’da attığı bu uydurma haber bir anda yayıldı. Fakat, konunun daha da ilginç yönü, medyamızın da doğruluğunu incelemeden bunu haber olarak yayınlamasıdır! Yani, medyamız bireysel kaynaklardan daha güvenilir diyemiyoruz.
Gutenberg Parantezi’nden dönüşü olmayacak şekilde çıktık. Birey, önemli bir haber, bilgi ve yorum kaynağı konumunda. Aynı zamanda, çok sayıda kaynaktan gelen çok farklı bilgi, yorum ve enformasyon yağmuru altında. İşte tam da bu nedenle, bilgi toplumunun belki de en önemli boyutunu bir kez daha vurgulamak gerekir: İyi eğitim görmüş, analiz ve sentez yeteneği güçlü bireyler topluluğu. Tarihin her döneminde bu tür bireylere ihtiyaç vardı, fakat şimdi bireyin önem, güç ve rolünün tarihte hiç olmadığı kadar fazla olduğu bir dönemdeyiz. Dolayısıyla, bu bir ihtiyaç olmak ötesinde bir gereklilik oldu. Şu ana kadar sadece Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın girişimleri gözlemlendiği için bir bilişim projesi gibi görünen FATİH bağlamında Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in de bu gereksinim ile ilgilenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
KÜRESEL
Öyle görülüyor ki, özgür interneti savunmak için dünyada bir yarış var! Çok sayıda önceki girişimlere, Temmuz ayında yenileri eklendi. Bunlardan özellikle önemli olan ikisini ve hiç anlam veremediğim üçüncüsünü aşağıda özetleyeceğim.
Temmuz başında, ABD’de “Özgür İnternet Deklarasyonu” açıklandı. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ni andıran bu 5 maddelik kısa ve genel deklarasyonun altındaki 100’ün üstündeki imza içerisinde Mozilla gibi şirketler, ACLU (American Civil Liberties Union) gibi STK’lar ve farklı görüşlerden kanaat önderleri, akademisyenler var. Benim de imzaladığım bu deklarasyonla ilgili çalışma, tartışma ve gelişmeleri EFF (Electronic Frontiers Foundation) yürütecek gibi görünüyor.
Deklarasyonun en güçlü yanı, aynı zamanda en zayıf yanını oluşturuyor. Genel ve çok kısa olarak ifade edilen ilkelere kimse itiraz edemez; fakat, somut ayrıntılar olmadan da genel bir iyi niyet dileğinden öte gidemez. Zaten deklarasyonu hazırlayanlar, somut ayrıntıların tartışmasını tetiklemek amacındaydı. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi de, yeni bir ulusun nasıl yaratılacağını ve nasıl yönetileceğini belirtmeyen, genel ilkeleri ortaya koyan
kısa bir belgeydi. Daha sonra Anayasa ve Haklar Bildirgesi (Bill of Rights) ile somut ayrıntılar, uzun tartışmalar sonucu, ortaya kondu. Özgür İnternet Deklarasyonu da benzer bir süreci internet için başlatmak amacıyla ortaya kondu. Nitekim, deklarasyonun 4 Temmuz’dan
(ABD Bağımsızlık Günü) hemen önce yayımlanması bir rastlantı değil.
Deklarasyonun yayımlanmasından birkaç gün sonra, neo-liberal kamptan yanıt geldi. Kentucky senatörü Rand Paul ile babası Cumhuriyetçi başkan aday adayı Ron Paul bir manifesto yayımladılar: “The Technology Revolution – A Campaign for Liberty Manifesto” (Teknoloji Devrimi – Bir Serbestlik (Özgürlük) Kampanyası Manifestosu). Burada, esas olarak devletin tamamen elini çektiği, pazarın görünmez
elinin (yani, şirketlerin) egemen olduğu bir sistemin ayrıntıları savunuluyor. İnternetin ancak böyle bir sistemde özgür olabileceği ileri sürülüyor. Manifesto,
ağ tarafsızlığı (net neutrality) gibi
politikaları savunan, internet özgürlüğü taraftarlarını “toplumcu” (collectivist) olarak niteleyip eleştiren bir muhafazakar anlayışla yazılmış.
Böylece, bundan sonra ayni amaca, internetin özgürlüğüne yönelik ama iki farklı ideolojiyi benimseyen iki kampın oluşmasını bekleyebiliriz. Manifesto etrafında toplanacakların işi daha kolay görünüyor: her şeyi pazarın görünmez eline bırakmak. Deklarasyon etrafında toplanacakların ise bir yandan devletin rolünü tartışıp, çok dikkatle belirlemesi gerekecek, öte yandan firmaların ticari amaçlarla interneti kontrol altına almak, kullanıcıların mahremiyetini ihlal etmek eğilimlerine karşı duyarlılık göstermesi gerekecek. Bu hassas denge ancak AB’nin
de benimsediği çok paydaşlı (tüketici/kullanıcı, firmalar, düzenleyici kuruluşlar ve siyasi irade) bir sistemi işler hale getirmekle mümkün olacak.
Geçtiğimiz ayın üçüncü gelişmesi ise hayli ilginç. Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Komisyonu’nda, internete erişimin ve internette ifade özgürlüğünün temel insan hakkı olduğu yönünde bir önerge kabul edildi. Önergeyi veren 6 ülke arasında, 20 binin üstünde siteye erişimin engellendiği Türkiye de var! Önergeyi onaylayan ülkeler arasında, yoğun sansür uygulayan Küba ve Çin de var!
ULUSAL
BİLGİ TOPLUMUNU BEKLERKEN