Her açıdan sürdürülebilirliğin anahtarı bilişim!
Bilişimin önemini ve vazgeçilmez olduğunu net biçimde ortaya koyan pandemi dönemi, yeniliklerin hızla hayatımıza girmesini sağlayacak.
Bilişim 500 2020 kapsamında düzenlenen toplantılardan biri olan “Bilişim 500 Ekonomisi”, sektörün önemli isimlerini bir araya getirdi. BTHABER Şirketler Grubu Başkanı Murat Göçe’nin yönettiği panelin katılımcıları HPE Türkiye, Kazakistan & Kırgızistan Genel Müdürü Güngör Kaymak, KoçSistem Genel Müdürü Mehmet Ali Akarca ve Oracle Türkiye Genel Müdürü ve Leena Bölgesi Başkan Yardımcısı Zeynep Keskin oldu.
Murat Göçe’nin bilişim ve insanın gelinen noktada ne kadar iç içe olduğuna yanıt veren Zeynep Keskin, “Tamamen iç içeyiz” dedi. Keskin’e göre, teknoloji olmadan hayatımızı etkin, kolay, hızlı yürütmek çok zor. Ülke olarak teknolojiye adaptasyonun hem bireysel, hem de kurumsal olarak hızlı bir olduğuna dikkat çeken Zeynep Keskin, “Hayatımızın son 15 yılına dahi baktığımızda iş yapış şeklimizi, yaşam tarzımızı ne kadar etkilediğini hepimiz biliyoruz. Pandemi, iklim krizi ve önümüzde oluşabilecek birçok riskler var. Bu olaylar bana cevabın bilimde ve teknolojide olduğunu gösteriyor” dedi. Pandemide hayatın sürdürülebilirliğini sağlayan birçok yeni teknoloji devreye girdi ve Keskin’e göre, bunlar zaten vardı ve adaptasyon hiç olmadığı kadar hızlı oldu. İnsansız araçlar, AI, ML, IoT gibi insanın yetmediği durumlarla karşı karşıyayız ve Keskin’e göre, drone’lar, İHA’lar daha çok günümüze girdiğinde bu krizleri adreslememiz daha kolay olacak. Hayatı sürdürülebilir kılmak veya krizlere cevap verebilmek için teknolojinin gerekliliğini görmeye başladık. “Teknoloji ile bireysel olarak iyi bir yaşam için iç içeyiz, daha da önemlisi sürdürülebilir olmak için iç içeyiz. Zararı düzeltmek, olana müdahale etmek için de bilim ve teknoloji ile iç içe olmamız gerekiyor. Çok güzel gelişmeler var. Hızlı adaptasyonlar, kültürel değişimlerle bilim ve teknoloji hayatımızda çok daha fazla zaruri hale geldi ve gelecek” beklentisini dile getiren Keskin’in ardından söz alan Güngör Kaymak, şunları söyledi:
Bilişimin demokratikleştirilmesi şart!
“Şu anda teknolojiden kaçarımızın olmadığını biliyoruz. İş ve yaşam şeklimize her noktada müdahale eden ya da yardımcı olan bir unsur konumunda. Teknolojinin pozitif değer sunma kapasitesini herkese sunma kabiliyetinin olması en önemli faydalarından. Bunun olması için de teknolojinin, bilişimin demokratikleştirilmesi, daha kolay erişebilir olması, insanların dijital okuryazarlıklarının artması şart. Bu konuda ülke, eğitim sistemi olarak doğru politikalarla ilerleyemezsek, bu alanda da geri kalıp teknolojiyi iyi kullanan, hızlı geliştiren ülke, kurumların gerisinde kalma ve onların yönlendirmeleriyle yaşama gibi riskini barındırdığını bilmemiz lazım. Teknolojinin en büyük vaadinin pozitif yönde değişim olduğunu söyledim. Geçen yıl Avustralya ve Kaliforniya’da aylarca süren yangınlar oldu. Pozitif yönde değişim vaadi olan teknolojiyi nasıl kullanabileceğimize baktığımızda, birçok araştırma ve geliştirme devam ediyor. Uydulardan ormanlardaki yaprakların nem oranını ölçüp nemin oranına göre yangın riskinin az ya da çok olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Teknoloji bu alanlarda çok yaygın şekilde kullanılmaya devam edecek. Sensörler, IoT ile her şeyi 24 saat uzaktan izleme olanağımız var. Bunu tabiatın belirli kritik noktalarında hayata geçirebilirsek ve oradan elde ettiğimiz verileri zamanında, doğru analiz edebilirsek teknoloji de pozitif yönde vaadini net olarak gösterecektir. Ancak teknolojinin demokratikleştirilmesi, insanlarımızın da bu teknolojiyi doğru şekilde kullanacakları dijital okuryazarlığa eriştirilmesi her zaman gündemimizde yer almalı. Sağlık, insan yaşamı, işlerimizi daha kolay yapma ile ilgili pandemi gibi tüm dünyanın evine kapandığı bir ortamda evi, işi uzaktan sürdürmek gibi teknolojilerin sağladığı imkanları gördük. Bu noktadaki değişim devam edecek. Teknolojinin hiçbir şekilde hayatımızın dışına çıkarılabilecek bir unsur olduğunu düşünmüyorum. Geride kalmamak, ayak uydurabilmek adına daha verimli, daha doğru kullanmak kapsamına odaklanmamız gerek.”
Dönüşümde ‘mega kentler’ dönemi
Teknoloji ya da verinin demokratikleştirilmesi sadece şahıslar için değil, şirketler ya da herhangi bir kurum için de çok değerli. Bu tespiti yapan Mehmet Ali Akarca’nın belirttiği gibi, veri çok önemli ve her geçen gün verinin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Artık insanlık güne bir önceki günden daha fazla bilgi ile başlıyor. AI, ML gibi teknolojilerin yardımıyla insanların kapasitesinin işleyebileceği miktardan çok daha fazla veriyi kısa sürede analiz edebiliyoruz. Bunu, yangını önlemek için de kullanabiliriz, sağlık için de… “Önümüzdeki dönemde mega kentlerin çok önemli bir parametre olacağını düşünüyorum” beklentisini dile getiren Mehmet Ali Akarca, şöyle devam etti:
“Dijital dönüşümün de pandemi, normal sosyal hayatımızda çok önemli bir rol oynayacağı kesin. Dünyada 10 milyonun üzerinde nüfusa sahip olan, mega şehirler olarak adlandırdığımız şehirlerin artışıyla bu çok kritik bir hale geliyor. Bugün nüfusu 40 milyona ulaşan Tokyo’yu, içerisinde İstanbul’un da bulunduğu 36 mega kent takip ediyor. Önümüzdeki 3 yıl içinde dünya nüfusunun yüzde 60’ından fazlası şehirlerde yaşayacak. İnsanların ulaşım, barınma, güvenlik gibi en temel ihtiyaçlarına cevap verebilmek için akıllı teknolojilere ihtiyacımız var. Hem doğayı korumak, hem şirketlerimiz, hem de tüm bu nüfusu, şehirlerimizi daha yaşanabilir yer yapmak için akıllı teknolojilere ihtiyacımız var. Kamunun bilişim hizmetleri açısından son derece iyi bir yerde olduğunu düşünüyorum. 2021 yılı Cumhurbaşkanlığı planına göre 2021 Ekim itibariyle vatandaşlarımız 269 kurum ve kuruluşun 5 binin üzerindeki hizmetine E-devlet üzerinden ulaşıyor. E-devlet’teki kullanıcı sayısı şu an 50 milyonu aştı. Sağlık kapsamında Tele-Medicine çok önemli bir yere geliyor. Türkiye’de de bu alanda çok önemli çalışmaların yapıldığını biliyorum. Teknolojinin insan için olması lazım. En basitinden, aşı randevularımızı e-devlet üzerinden aldık. AB, mobil uygulama tarafına geçmek için bundan 8 ay önce yeni bir inisiyatif açıkladı. Biz, Türkiye’de e-devlet’i mobile geçireli 9 yıl oldu. Bizim yanlış yaptığımız birçok konu var; ama iyi yaptığımız şeyler de var. Finans sektöründe senelerdir ödüller alıyoruz. Bugün Türkiye’nin 81 ilinde kaç kütüphanemiz var? Kaç kütüphaneye de ihtiyacımız var? Artık ofislere ihtiyacımız tartışılıyor. Tüm romanlarımızı, şiirlerimizi, akademik çıktıları dijital ortama koyabiliyorsak, Türkiye’de herhangi bir ilçe, köyüne ulaşabiliyorsa oraya bina yapmamıza ne gerek var? Bunlar teknolojinin faydaları.”
Teknolojide geri dönüşüm
Şu anda yapılanlar, daha da ileriye gidilebileceğinin en iyi göstergesi” vurgusunu yapan Güngör Kaymak, iyi tarafından bahsedilen teknolojinin dikkat edilmesi gereken yönlerine ilişkin de şu yorumları paylaştı:
“Teknoloji, insanlığı çok ileriye götürüyor. İş ve yaşam şekillerimizi değiştiriyor. Ancak tümü ile zararsız değil. Global ısınmanın temel parametrelerinden bir tanesi de sera gazı salınımı. BT sektörünün sera gazı salınımına katkısı yüzde 4. Bu, havacılık endüstrisinin sera gazı etkisinden biraz daha fazla. Teknoloji ve cihazları üretiyoruz, veri merkezlerini soğutuyoruz, makineler için enerji harcıyoruz. Ancak hangi teknolojiyi kullandığımıza bağlı olarak bunların sera gazı salınımına ciddi etkileri var. Seçilen, kullanılan teknolojilerin bu olumsuz unsurlarını da dikkate alınması lazım. E-atık kapsamında dünyada yılda 50 milyon tondan fazla e-atık üretiliyor. Çoğu uygun bir şekilde geri dönüşüme sokulmuyor. Atıkların atıldığı, kullanıldığı yerler doğayı kirletiyor. Bunların da çok farklı, planlı bir şekilde ele alınması lazım. Ürünlerin ekonomik ömrünün bitmesinin ardından nereye atılacağı, doğayı kirletmeden nasıl saklanacağı gibi unsurlar bugüne değin çok konuşulmadı. Teknoloji şirketlerinde çalışan insanlar olarak her zaman teknolojinin pozitif vaatlerinden söz ediyoruz; ama onları kullanırken çevreye, bıraktığımız ayak izine de dikkat etmemiz lazım.”
Çevreye de değer katabilmek gerek
Bu noktada Zeynep Keskin de dijital bir devrimden söz ediyorsak diğer tarafı boş bırakmamak gerektiği kanısında. Keskin’e göre, çevresel, kültürel değerlerde olduğumuz yerde kalmak, teknolojinin tehlikeli hale gelmesini, teknolojinin tutsağı olmamızı beraberinde getirecektir. “Teknolojiyi, şirketleri değerlendirdiğimizde şirketin ne kadar inovatif, başarılı olduğuna bakarken o şirketin insana, çevreye, evrene ne kadar hizmet ettiği, ne kadar doğru aksiyonlar aldığına da bakmamız gerekiyor” vurgusunu yapan Keskin, şu bilgileri verdi:
“Fortune 500 şirketlerinin en tepesine baktığımızda teknolojiyi üreten şirketleri görüyoruz. Onları takip edenler de teknolojiyi iyi kullanıp merkezlerine inovasyona önem veren şirketler. Bu ölçü bile bilişimin ekonomideki rolünü gösteriyor. Bunun dışında verimliliğin, hızın, güvenilirliğin yüksek olması lazım. Güvensiz ortamlarda olduğumuzda gelir, prestij, fırsat kaybından bahsetmeye başlıyoruz. Teknolojiyi etkin kullanmanın ekonomiye etkisi çok fazla. Teknolojiyi iyi kullanan ülkeler daha hızlı büyüyecek, daha sürdürülebilir politikalara imza atacak. Bireyleri daha çok mutlu etme imkanına sahip olacak. Bugün büyük ekonomilere baktığımızda teknoloji ihracatını, yeni teknolojilere, Ar-Ge’ye yatırımın çok yüksek olduğu ülkeler olduğunu görüyoruz. Türkiye’de birçok sektörde liderliği elimizde bulunduruyoruz. Finans sektöründeki birçok markamız dünyadaki eşlerine örnek teşkil ediyorlar. Türkiye’den çok güzel start-up’lar çıkıyor. Bunlar unicorn oluyorlar, yatırım alıyorlar, satılıyorlar. Ekonomideki en büyük değeri teknolojiyi çok iyi kullanan şirketler oluşturuyor. Tarımdaki devrimi, gelişimi teknolojinin sunduğu fırsatlarla sağlayabiliriz. Tarım sektörü, teknoloji şirketleri olarak yatırım yapmamız, önceliklendirmemiz gereken en önemli sektörlerden biri.”
Dünyada bilişim olmadan herhangi bir ekonominin, işin olma şansı yok. Bu, şirketler, kişiler, kamu için de geçerli. Bu yorum yapan Mehmet Ali Akarca, bunun Türkiye açısından çok önemli bir konu olduğuna da işaret etti. Türkiye’nin ihracatında yüksek seviyelere dikkat çeken Mehmet Ali Akarca, şu yorumları paylaştı:
“Katma değerli ihracatın yanı sıra Almanya, İngiltere, Fransa’daki fabrikalar bu dijital dönüşüm sayesinde verimliliği başarırlarsa biz de buna adapte olamazsak bizim katma değerli bir ihracatımız olmayacak. Bunu artık kültürel olarak gerçekleştirmemiz gerekiyor. Tarım alanında da yerli ve milli çözümlerin global partnerlerle birlikte gerçekleştirilmesi gerek. Çiftçilerimizin daha ucuza üretim yapıp Avrupa’ya ihraç edebilmesi adına tarımda verimli teknolojiler kullanmamız lazım. Çiftçi bir ailenin oğlu olarak tarımda geçinmek zor ve hepimizin bu konuda kafa yorması lazım. Bu konunun tamamen bir kültürel değişim olarak ortaya konması, devlet politikaları ile desteklenmesi önemli.”