Her şey inovasyon, bölgesel merkez statüsü ve yabancı yatırımcı için…
13 Haziran'da açıklanan yeni teşvik paketinde yabancı yatırımların ve inovasyonun teşvikinden, damga vergisinde önemli düşüşlere birçok avantaj kendini gösteriyor. Türkiye’ye bölgede bir merkez olma fırsatı sunan paket, bazı eklentilerle desteklenmeli. Ama bu halinin bile hayata geçmesi, önemli fırsatları beraberinde getirecek.
Türkiye’de teşvik sistemi, zamanın getirdiği ihtiyaçlar ve uygulamadaki aksaklıklar dikkate alınarak yıllar içerisinde değişikliğe uğruyor. Deloitte Türkiye Vergi Hizmetleri Lideri Ahmet Cangöz, 13 Haziran’da açıklanan yeni teşvik paketinin detaylarına, TBMM komisyon çalışmaları henüz başlamadığından şu an için hakim olmadıklarını hatırlattı. “Ancak Bakan’ın açıklamalarını, yakın zamanda açıklanan 65. Hükümet Programı ile değerlendirdiğimizde, yeni paket hakkında fikir sahibi olabiliyoruz” yorumunu yapan Ahmet Cangöz’ün de dikkat çektiği gibi, yeni pakette, diğer teşvik paketlerinde hiç olmadığı kadar damga vergisi ve harç masraflarına yönelik önemli avantajlar öngörülüyor. Bir diğer ayırıcı özellik ise bölgesel yönetim merkezi olma amacıyla getirilmesi öngörülen teşvikler ve belli bir değerin üzerinde konut alanlara vatandaşlık, ikametgah izni verilmesi. Bu çerçevede özellikle damga vergisinde öngörülen; sözleşmelerde tek nüsha üzerinden damga vergisi alınması, yüksek ve orta-yüksek teknolojili ürünlerin üretimiyle ilgili işlemlerle ilgili kağıtların damga vergisinden muaf tutulması, ileri teknolojiye sahip ve teknoloji transferi sağlayacak yurt dışından şirket satın almaların damga vergisinden ve harçlardan muaf tutulması ile teşvik belgesi kapsamındaki yatırımlarda; yatırım malı alımında, makine teçhizat alımında, fabrikaların yapımında, yatırım dönemindeki gayrı maddi hakların kiralanmasında, satın alınmasında, danışmanlık ve teknik müşavirlikten damga vergisi alınmaması bilişim dünyasını da yakından ilgilendiren önemli yenilikler.
Bölgesel Yönetim Merkezi, bölgesel üs olma fırsatı
KPMG Türkiye Vergi Şirket Ortağı Emrah Akın’a göre, 13 Haziran'da açıklanan yeni teşvik paketinde, öncelikle Türkiye’nin “bölgesel yönetim merkezi ve bölgesel hizmet merkezi” olarak konumlandırılması öne çıkıyor, bu alanda devrimsel olarak tanımlanabilecek adımlar yer alıyor. İlk adımda Bölgesel Yönetim Merkezi var. Hem yatırım çekmek hem döviz gelirlerini arttırmak adına bölgesel üs olma konusu anahtar önemde. Türkiye de dört saatlik uçuş mesafesi içinde bulunan yaklaşık 60 ülke ve 2 milyar insanla uluslararası yatırımcı için oldukça önemli bir çekim merkezi. Türkiye’nin bölgesel merkez olabilmek için en büyük kozu coğrafi konumu; ancak Emrah Akın’ın da belirttiği gibi, bu tek başına yeterli de değil. Zaten son dönem doğrudan yatırım girişleri bunu gösteriyor.
Yeni teşvik paketinde öne çıkan bir konu da yatırımcıların en önemli maliyet kalemlerinden olan Damga Vergisi’nde revizyon. Akın’a göre, atılacak adımlar çok kıymetli. Ancak “sözleşmeler üzerinden alınan damga vergisi” oranın (binde 9,48) zamanla indirilmesi ile bir kâğıttan alınabilecek azami damga vergisi (yaklaşık 1,8 milyon TL) tutarının düşürülmesi de çok yararlı olur.
Türkiye, hizmet merkezi olabilir
Uluslararası şirketler Türkiye’ye bir “bölgesel yönetim merkezi” açarak buradan Türkiye’deki ve dünyanın çeşitli yerlerindeki birimlerini yönetmek istediklerinde, karşılarına vergisel kimi gri alanlar çıkıyordu. Emrah Akın, bu tanımını şöyle detaylandırdı:
“Bölgesel yönetim merkezlerinin, faaliyetlerin vergisel açıdan bir “iş merkezi” oluşturması ve vergiye tabi tutulmaları konusunda Gelir İdaresi Başkanlığı’nın (GİB) uygulama ve görüşleri tam anlamıyla berrak olmadığı için yatırımcılar bölgesel yönetim merkezi konusuna sıcak bakamıyorlardı. Pakete göre ise bölgesel yönetim merkezlerine bir kurumlar vergisi muafiyeti yolda. Hâlihazırda, ödenen ücretler üzerinden gelir vergisi stopajı muafiyetinden yararlanabilen bölgesel yönetim merkezleri; verilecek kurumlar vergisi muafiyeti ile çekici hale gelecekler. Bu adım, orta ve uzun vadede üretim ve ihracatta kazançlar sağlayabilir.”
Akın’a göre, devrimsel olarak nitelendirilebilecek ikinci adım Bölgesel Hizmet Merkezi. Bölgesel hizmet merkezlerini; uluslararası sermayeli bir şirketin küresel organizasyonu altında bulunan ve çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren işletmelere mimarlık, mühendislik, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi gibi hizmetleri sağlayan ortak hizmet birimleri olarak tanımlamak mümkün. Bu konuda yasal açıdan atılan adımları Emrah Akın şöyle hatırlattı:
“Türkiye hizmet merkezi olma yolundaki en önemli adımlardan birisini Haziran 2012’de Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10'uncu maddesine eklenen bir bentle attı. Buna göre, Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, iş yeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurtdışında yararlanılan bazı hizmetlerden elde edilen kazancın yüzde 50’sinin, beyan edilen kurum kazancından indirilebileceği hüküm altına alınmış oldu. Bu hizmetlerin, bazı tartışmalı noktalar dışında, KDV’ye de tabi olmayacağı düşünülünce, hizmet ihracatı merkezi olmak bakımından önemli bir adım atıldı. Bu vergisel destekten yararlanabilecek hizmetler mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, veri saklama, eğitim ve sağlık hizmetleri. Bu konuda 2012’de atılan adımın meyveleri, hizmet merkezlerinin ücret stopajı, SGK primi gibi operasyonel maliyetlerinin düşürülmesine yönelik teşviklerin yokluğu nedeniyle toplanamamıştı. Ama yeni paketle, özellikle istihdam edilen personele ilişkin maliyetlerin düşürülmesinde önemli adım atılacağı anlaşılıyor. Buna göre, elde ettiklerin gelirin en az yüzde 80’i yurtdışına verilen hizmetler olan şirketlerin çalışanlarının ücretleri üzerinden gelir vergisi stopajı yapılmayacak. Gelir vergisi stopajı muafiyetinin tam olarak mı, yoksa belli oranlarda mı uygulanacağı henüz net olmamakla birlikte, bu adımın da Türkiye’nin hizmet ihracatı bağlamında devrimsel olduğunu belirtebiliriz.”
Bu düzenlemeler desteklenmeli
Bu arada, Akın’ın da dikkat çektiği gibi, coğrafi avantajlarının yanı sıra Türkiye'nin güvenilir bir finans ve bankacılık sistemi var. Kambiyo sistemi de kâr transferi gibi konular bakımından oldukça serbest. Bu nedenle, atılacak son vergisel adımla Türkiye önemli bir çekim merkezine dönüşebilir.
Türkiye ekonomisinin küresel düzeyde rekabet edebilen ekonomiye dönüşümü için doğrudan yabancı yatırımcı kilit unsur. Pakette teknoloji ve Ar-Ge yatırımlarına yönelik çok önemli avantajlar öngörülse de, doğrudan yabancı yatırımcıyı çekmek için bunun tek başına yeterli olduğunu söylemek de zor. Bu nedenle Ahmet Cangöz’e göre, yapılan bu düzenlemelerin; politik ve ekonomik istikrar, rekabetçi teşvikler, kalifiye işgücü ve hukuk güvenliği ile desteklenmesi şart. Emrah Akın da, bu yeni paketin doğrudan yabancı yatırımcı çekilmesinde üstlenebileceği rolle ilgili şu yorumları paylaştı:
Yabancı çalışanlar için kolaylıklar
“Özellikle Bölgesel Yönetim Merkezlerine verilecek Kurumlar Vergisi Muafiyeti ile Türkiye önemli küresel şirketlerin bölgesel yönetim ofislerini çekebilir. Bu yönetim ekiplerinin Türkiye’ye gelmesi önemli bir inovasyon altyapısı ve büyük miktarda uluslararası doğrudan yatırım (UDY) çekme potansiyeli demek. Özellikle bu yönetim merkezlerinin yatırım kararlarını verdikleri de düşünülürse, Türkiye’de yerleşik bir yönetim ofisi bu konuda daha kolay karar verebilir. Ayrıca Ar-Ge’ye ait vergisel teşviklerin tek kanunda toplanması ve yararlanamadığınız vergisel Ar-Ge teşvikinin endekslenerek, gelecek yıllara nakli de Ar-Ge faaliyetlerinin maliyetini düşürecek. Bu da bilişim ve UDY çekmede katkı sağlayacak. Damga Vergisi, Harçlar Kanunu ve Emlak Vergisi Kanunlarında “teşvikli yatırımlara” yönelik istisna ve muafiyetler ise yatırım maliyetlerini düşürerek uluslararası yatırımcının ilgisini çekecek. “Nitelikli” olarak belirlenen yabancı çalışanların çalışma izinlerin kolaylaştırılması da önemli bir adım. Bu çalışanlara uzun süreli çalışma ve oturma hakkı veren “Turkuvaz Kart” da hayata geçiriliyor. Ek olarak, şirket ortaklarının çalışma izni almalarının kolaylaştırılacağı da vurgulanmış. Tüm bu adımların özellikle doğrudan uluslararası yatırımlar ile katma değerli üretim ve ihracat için hayati önemde olduğu söylenebilir.”
Uygulamada karşılaşılan sorunları aşmak hedefleniyor
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin 6. maddesi uyarınca, yabancı ülke kanunlarına göre kurulmuş şirketlere Türkiye'de ticari faaliyette bulunmamak kaydıyla irtibat bürosu açma izni veriliyor. Çeşitli vergi avantajları sunan irtibat büroları, Türkiye’de yatırıma tereddütlü yaklaşan yabancı şirketler için yatırım öncesi araştırma faaliyetlerinde bulunma imkânı sunuyor. Bu bilgiyi veren Ahmet Cangöz’ün de belirttiği gibi, bölgesel yönetim merkezileri, irtibat bürolarının faaliyetleri arasında yer almakla birlikte, vergi uygulamalarında karşılaşılan bir takım problemlerle yabancı yatırımcıyı çekmede bugüne dek çok başarılı olamamıştı. “Diğer taraftan, hizmet merkezi olma yönünde önemli bir adım 2012 yılında yürürlüğe giren 6322 sayılı Torba Kanun ile atılmıştı” diyen Cangöz, şu detayları paylaştı:
“Buna göre, yurtdışında bulunan müşterilere, Türkiye'den verilen ve münhasıran yurtdışında yararlanılan; mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, veri saklama, tıbbi raporlama gibi uzaktan erişimle verilen hizmetlerden elde edilen kazançların yarısının vergi matrahından indirilebilmesine imkân sağlandı. Paketten anlaşıldığı kadarıyla, hizmet merkezi olmak için uygulamada karşılaşılan sorunları aşmaya ve Bölgesel Hizmet Merkezleri’nin cazibesini artırmaya yönelik ilave teşviklerin getirilmesi öngörülüyor. Uluslararası şirketler, Bölgesel Yönetim Merkezi’ni Türkiye’de kurarlarsa, kurumlar vergisi alınmayacak, bu merkezlerde çalışan personelin yurtdışından gönderilen ücretleri de vergiden istisna olacak. Öngörülen bu düzenlemelerin yürürlüğe girmesi, belirttiğimiz unsurların da desteklenmesiyle Bölgesel Hizmet ve Yönetim Merkezleri'nin artmasına olumlu katkı sağlayacak.”
Damga Vergisi’nde önemli değişiklikler var
Yeni teşvik paketinde öne çıkan bir başlık, yatırımcıların temel maliyet kalemlerinden Damga Vergisi’nde revizyon. Özellikle yatırım teşvik sistemiyle ilişkili birçok kağıt, damga vergisinden istisna edilecek gibi görünüyor. Bu başlıklar şöyle sıralanıyor:
Yatırım teşvik belgeli yatırımlar kapsamında tedarikçilerle yapılan sözleşmelerden damga vergisi alınmayacak. Bu kapsamda, sabit yatırımların inşası ile bu inşaatlara ilişkin teknik müşavirlik sözleşmeleri de damga vergisinden muaf olacak.
Teşvik belgeli yatırımlar kapsamında satın alınan veya kiralanan “gayrimaddi haklar” için damga vergisi alınmayacak.
Damga vergisinin, düzenlenen “tek nüsha”dan alınması sağlanacak.
Üst limitten damga vergisi alınan sözleşmelerden, bedel artışı durumunda tekrar damga vergisi alınmayacak.
Yüksek ve orta-yüksek teknolojili ürünlerin üretimiyle ilgili işlemlerle ilgili kağıtlar damga vergisinden muaf olacak.
Gemi inşa, bakım ve onarım işlemleriyle ilgili kağıtlardan damga vergisi alınmayacak.
İptal edilen kamu ihalelerinde ödenen damga vergisi mükellefe iade edilecek.
Yurtdışından teknoloji edinmeye yönelik şirket satın almaları da damga vergisinden ve harçlardan muaf tutulacak.
Yerli inovasyon faaliyetlerinde artış olabilir
Uluslararası şirketler, Türkiye’deki Ar-Ge faaliyetlerinde yaklaşık yüzde 45 gibi yüksek bir oranda paya sahip. Öte yandan, 1 Mart 2016 tarihinde yürürlüğe giren ve yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesini sağlamak ve desteklemek amacıyla hazırlanan 6676 numaralı Kanun ile Ar-Ge faaliyetlerine yönelik önemli destekler getirildi, Deloitte Türkiye Vergi Hizmetleri Lideri Ahmet Cangöz’ün tabiriyle adeta yeni bir döneme geçildi. Açıklanan paket ile Ar-Ge faaliyetlerine yönelik destekler ileri taşınıyor ve yeterli kazanç olmadığı için ilgili yılda yararlanılamayan Ar-Ge teşviki endeksleme ile gelecek yıllara aktarılabilecek. Bu düzenlemeler değerlendirildiğinde, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler de dahil olmak üzere tüm işletmelerin Ar-Ge ve tasarım faaliyetlerine yönelme eğilimlerinin artıracağı söylenebilir, yerli inovasyon faaliyetlerinde artış beklenebilir. Ahmet Cangöz, bu teşvik paketine eklenebilecek başlıkları ise şöyle anlattı:
“Açıklanan paket, farklı vergi kanunlarında ve yatırım teşvik mevzuatına ilişkin 2012/3305 sayılı Kararname’de yapılacak çeşitli düzenlemelerle daha etkin hale getirilebilir. Örneğin, teşvik belgeli yatırımlarda, makine ve teçhizat niteliğindeki malların teslimine yönelik uygulanan KDV istisnası, makine-teçhizat niteliğinde olmayan lisans, yazılım, bilgisayar programı ve benzerlerini de kapsayacak şekilde genişletilebilir. Ayrıca 2012/3305 sayılı Kararname’de düzenlenen “Stratejik yatırımlar” kriterlerinde yeni bir düzenlemeye gidilebilir. Bu öneriler artırılabilir. Ancak ilkin teşvik paketinin TBMM Komisyon çalışmalarında detaylarını görüp, sonra yorum yapmak daha sağlıklı olur.”
Bunları da unutmamak gerek!
KPMG Türkiye Vergi Ortağı ve YMM Emrah Akın’ın da belirttiği gibi, bir teşvik paketine eklenebilecek kalemler her zaman bulunabilir. Ancak en acil olarak düşünülmesi gereken adımları şu şekilde belirtmek de mümkün:
1- Daha fazla uluslararası yatırım cezbedebilmek için teşvikli yatırımlara sağlanan “indirimli kurumlar vergisi” uygulamasının “yatırım dönemi ve işletme dönemi” ayrımı yapılmadan faaliyetlerden elde edilen tüm gelirlere uygulanmasının sağlanması önemli.
2- Teşvik belgeli yatırımlara ilişkin makine ve teçhizata uygulanan KDV istisnası kapsamına yazılım, gayrimaddi hak gibi giderlerin de dâhil edilmesi yararlı olabilir. Bu, özellikle inovasyon ve Ar-Ge bağlamında da kıymetli.
3- Yatırım teşvik mevzuatı kapsamında yer alan “Stratejik Yatırımlar”ın teşviki konusunda yeni adımlar atılabilir. Bu konuda hangi yatırım konularının stratejik olup olmadığı hakkında yatırımcıya net yönlendirme yapılması önemli. Örneğin her yıl hedef ve ihtiyaçlara uygun bir şekilde güncellenebilecek, örneğin savunma, havacılık, enerji, iletişim gibi başlıkları içeren bir stratejik yatırım konuları listesi hazırlamak mümkün. Bu liste her yıl bir Bakanlar Kurulu kararına bağlanılarak resmi şekilde ilan edilebilir. Üretim ve ihracat üssü olabilmek için “ihracat potansiyeli olan yatımlar” da, belli şartları sağlamaları kaydıyla, bu stratejik yatırımlar kapsamına alınmalı. Ayrıca stratejik yatırımlar için aranan yüzde 40 katma değer yaratma şartı başta olmak üzere dört temel şartın tekrar gözden geçirilmesi faydalı olabilir.
4- Teşvikli yatırım yapan yatırımcılara sağlanan vergi indirimi desteğinin, seçimlik olarak, vergi öncesi raporlamaya etki edecek şekilde nakit olarak verilmesi ve bu sayede uluslararası yatırımcılar bakımından kıymetli olan “vergi öncesi kârlılığı” etkilenmesi sağlanabilir. Böylece yatırımcıların vergi öncesi kârlılığı artacak ve uluslararası yatırım kararları alınırken, Türkiye’nin rakip ülkelere göre rekabet performansı artacak.
5- Yatırım teşvik sisteminin, sınırlı faiz desteği dışında, yatırımcının finansman ihtiyacına yeterince hitap etmediği iddia edilebilir. Mevcut teşvik sistemi “hibe ve/veya kredi desteği” içermemekte, sadece alınan kredinin belli puanına karşılık gelen faiz yatırımcıya ödenmekte. Faiz desteği tavanları da, stratejik yatırımlar hariç, son derece düşük rakamlar. Bu bağlamda; ekonomik anlamda önem arz eden yatırımlar için faizsiz kredi ve/veya hibe desteği uygulamalarının sisteme dâhil edilmesi önemli. Bu desteklerin vergi öncesi kârlılığı etkileyip, uluslararası yatırımcıyı motive edeceği unutulmamalı.