HPE Aruba Networking 2024 teknoloji trendlerini paylaştı
Hewlett Packard Enterprise (HPE), teknoloji ve iş liderlerinin önümüzdeki aylarda izlemesi gereken en önemli ağ teknolojileri trendlerini açıkladı. HPE Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar & Orta Asya Bölgesi Genel Müdürü Güngör Kaymak ve HPE Aruba Networking Türkiye, Kafkaslar ve Orta Asya Ülke Müdürü Ersin Uyar bu yılın neler getireceğine dair trendleri ve görüşlerini paylaştı. Kaymak, yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Ağ teknolojileri birleşiyor. Müşteriler ve son kullanıcılar, nerede olurlarsa olsunlar hız ve güvenlik yeteneklerine sahip evrensel bağlantıya ihtiyaç duyuyorlar. HPE’nin en bütüncül özel 5G ve Wi-Fi portföyüne ulaşması amacıyla geçen yıl, Athonet’i satın aldığımızı duyurduk. Athonet’i portföyümüze entegre ettik ve özel 5G çözümlerinde dünya lideri olarak yolumuza devam ederek müşterilerin karmaşık bağlantı ihtiyaçlarını karşılayan kapsamlı bir çözüm seti sunma yeteneğimizi geliştirdik. Gelecekte Juniper Networks satın alımı ile ağ teknolojileri konusundaki erişimimiz daha da genişleyecek.”
Ersin Uyar ise “Şirketlerin esneklik ve güvenlik ihtiyaçları giderek karmaşıklaşırken, HPE Aruba Networking olarak, SASE (Güvenlik Hizmetleri Uç Noktası) çözümümüzle bu zorlukları ele alıyoruz. Kullanıcıların herhangi bir yerden, herhangi bir cihazdan güvenli bir şekilde erişimini ve kuruluşların ağlarını korumasını sağlayarak, işletmelerin dijital dönüşüm süreçlerini destekliyoruz. HPE Aruba Networking’in SASE çözümü, müşterilerimize daha iyi bir kullanıcı deneyimi sunarken, ağlarını daha güvenli ve yönetilebilir hale getiriyor” dedi.
Öngörü 1: Bağımsız güvenlik duvarlarının sonu: Hibrit iş gücündeki yükseliş ve IoT cihazlarının yaygınlaşması, ağ sınırlarını geri döndürülemez bir şekilde aşındırdı ve bağımsız güvenlik duvarının yeterli gelmediğini gösterdi. Artık “içerdeki” iyiler, “dışarıdaki” kötülerden güvenlik duvarı halkasıyla korunamıyor. Kurumun içine daha fazla güvenlik duvarı yerleştirerek boşlukları kapatmaya çalışmak yalnızca karmaşayı artırıyor, hata için fırsat yaratıyor ve hızlı hareket etmek isteyen işletmeleri yavaşlatıyor. Sonuçta yeni nesil güvenlik duvarı cihazı, son güvenlik duvarı cihazına dönüşme yolunda. Diğer tarafta güvenli hizmet sınırı (SSE), güvenlik duvarlarının ve proxy’lerin yerini bulut tarafından sağlanan güvenli web ağ geçidine, bulut erişimi güvenlik aracısına ve sıfır güven ağ erişimine bırakıyor. Secure Service Edge mimarisi, uygulamalara her yerden erişen kullanıcılar için güvenliği yönetmenin ilgi uyandıran bir yolunu simgeliyor. Diğer taraftan IoT güvenliği için de şirket içinde, ağın hemen ucunda segmentasyona ihtiyaç duyuluyor ve bunu sağlamak adına doğrudan erişim noktalarına, ağ anahtarlarına ve SD-WAN ağ geçitlerine güvenlik duvarı hizmetleri yerleştiriliyor. Veri merkezinde bile L4-7 güvenlik işlevselliğine sahip raf üstü ağ anahtarlarının kullanıma sunulması, geleneksel yeni nesil güvenlik duvarlarından çok daha uygun maliyetle ihtiyaç duyulan segmentasyonu sağlayabilir. Önümüzdeki birkaç yıl içinde yerleşik ve bulut tabanlı yeteneklerle güvenli bağlantıları yönetmenin daha basit yolları keşfedildikçe, yeni nesil güvenlik duvarı pazarı daralmaya devam edecek.
Öngörü 2: Sıfır güven ilkelerinin güvenlik ve ağ hedeflerinin uyumunu hızlandırması: Çoğu kuruluşun ağı ve güvenliği yöneten ayrı ekipleri vardır. Birçok yönden bunların hedefleri birbiriyle çelişebilir. 2024 yılında önde gelen kuruluşlar, daha iyi son kullanıcı deneyimi ve iş odaklı sonuçlar ortaya koymak üzere iki ekibin çıkarlarını uyumlu hale getirmek adına sıfır güven ilkelerinin nasıl kullanılabileceğini gösterecek. Ağ ekibinin kurumdaki hedefi, çalışanları ve hizmetleri güvenilir bir şekilde birbirine bağlı, çalışır durumda ve tahmin edilebilir derecede iyi performansla işlevsel halde tutmaktır. Çalışanların ihtiyaç duydukları herhangi bir kaynağa bağlanmalarını kolaylaştırırken kesintilere, gecikmelere veya yavaşlamalara neden olacak karmaşa yaratmaktan kaçınırlar. Öte yandan, güvenlik bölümü riski en aza indirmekten ve uyumluluğu sürdürmekten sorumludur. Bunu yaparken de çoğu zaman kullanıcı ve kullanıcı deneyimi arada sıkışıp kalır. Aşırı sıkı bir güvenlik uygulaması, kullanıcıların ihtiyaç duydukları uygulamalara ve verilere erişimini yavaşlatabilir ya da imkansız hale getirerek işletmeyi yavaşlatabilir. Öte yandan, gevşek güvenlik önlemleri eşliğinde çalışanları memnun etmeyi amaçlayan bir ağ ekibi, sistemlere sızılmasını ve fidye yazılımlarının bulaşmasını kolaylaştırabilir.
Dünyanın önde gelen şirketleri, ağın görevinin herhangi bir şeyi herhangi bir şeye bağlamaktan öte güvenlik politikası için bir uygulama katmanı olarak tanımlandığı sıfır güven mimarilerini benimsiyor. Uygulamalara erişmek isteyen kullanıcılar için güvenlik politikaları bulut üzerinden uygulanabilir. Ancak özellikle IoT cihazları ve ilgili hizmetlere dair trafik akışı söz konusu olduğunda güvenlik politikalarını erişim noktaları, anahtarlar ve yönlendiriciler gibi erişim cihazlarında otomatik olarak uygulamak daha verimli olacaktır. Doğru ölçüde sağlanacak görünürlüğün yanı sıra otomasyon, politika ve zorlayıcı kuralların net bir şekilde tanımlanmasıyla, ağ ve güvenlik ekipleri birbiriyle uyumlu hedeflere sahip olabilir ve kullanıcılara daha iyi bir deneyim sunabilir.
Öngörü 3: Son kullanıcı deneyimini ölçmek, operasyonel mükemmellik için zorunluluk haline geliyor: Çalışanların ve müşterilerin beklentilerini karşılamak için, BT kuruluşlarının ölçülebilen kullanıcı deneyimine dayalı SLO’lara ve SLA’lara geçmesi gerekecektir. Kullanıcılar neyin hatalı olduğunu umursamazlar, onun yerine son derece basit bir şeye odaklanırlar: Kullandıkları uygulama iyi çalışıyor mu çalışmıyor mu? Kullanıcı bir sorun bulduğunda, BT ekibi tüm cihazların çalışır durumda olduğu ve doğru şekilde çalıştığı yönünde bir raporla geri dönüş yaparsa memnuniyeti bir anda düşer. Bu durumu ele almak için kuruluşlar, hem son kullanıcıların gerçek deneyimini ölçen hem de kullanıcılar mevcut olmadığında bile altyapı hazırlığı sağlamak için sentetik ölçümler yapan dijital deneyim yönetimi (DEM) araçlarını yaygın olarak kullanıma alacaklar. Kuruluşlar bunun için muhtemelen uç nokta aracılarından (SSE aracısı gibi) toplanan ölçümlere ve özellikle Wi-Fi performansını izleyen özel donanım sensörlerinin topladığı ölçümlere ihtiyaç duyacaklar. Bu ölçümler en iyi uygulamaları öğrenip uygulayabilen, sorunları hızla önceliklendirebilen ve otomatik olarak düzeltebilen otomatik AIOps’u destekler.
Öngörü 4: 6GHz Wi-Fi kullanımı hızla artacak ve Wi-Fi 7’nin en büyük özelliği olmaya devam edecek: 6GHz spektrumunda Wi-Fi dağıtımını yavaşlatan engeller çoğu coğrafyada ortadan kalkacak ve benimseme hızla artmaya başlayacak. Bundan birkaç yıl önce, Wi-Fi 6E standardı 6GHz bandı için destek sunarak Wi-Fi kapasitesini iki katı artırdı. Bu da daha fazla kullanıcının desteklenmesine ve daha yüksek hızlara yolu açtı. Bu teknoloji bazı segmentlerde hızla benimsendi, ancak diğerleri daha temkinli davrandı. 2024 yılında teknolojinin geniş çapta benimsenmesinin önündeki son engeller de ortadan kalkmış olacak. İlk olarak, 6GHz bandının özellikle açık havada kullanımının hükümet yetkililerinin onayına tabi olduğunu belirtmek lazım. ABD gibi bazı ülkeler spektrumu Wi-Fi için açma konusunda hızlı davransa da, diğer ülkeler daha yavaş davranıyor. Neyse ki bu alanda da çok fazla ilerleme kaydedildi ve 2024’te çoğu şirket dünyanın çoğu yerinde erişilebilir 6GHz spektrumuna sahip olacak. İkincisi, bazı işletmeler Wi-Fi 7’nin eli kulağındayken Wi-Fi 6E’yi benimseme konusunda temkinli davranıyordu. Wi-Fi 7 onaylandığına göre, Wi-Fi 6E ve Wi-Fi 7’nin birlikte çalışabileceğinden şüphe yok. 6E cihazlarının ve erişim noktalarının yüksek hacimlerde dağıtılmasıyla, 6GHz Wi-Fi yaygınlaştırması tam hızda ilerleyebilir. Son olarak, bu teknolojinin benimsenmesi hem erişim noktalarındaki hem de istemci cihazlardaki desteğe bağlı. Wi-Fi 6E’yi destekleyen çok sayıda yeni cihaza ve 6E erişim noktalarının yaygınlaşmasına tanık oluyoruz. Bunun da ötesinde, ufukta daha fazla Wi-Fi 7 cihazı görünüyor. Bunlar Wi-Fi 6E veya Wi-Fi 7 erişim noktalarında daha iyi kullanıcı deneyimi sunmak için 6GHz bandını kullanabilir. Bu gelişmelerin bir araya gelmesi, 2024 yılında 6GHz spektrumunun büyük ölçüde kullanılacağını ve daha hızlı veri aktarımının yanı sıra daha iyi kullanıcı deneyimi sağlanacağını gösteriyor.
Öngörü 5: Yapay zeka BT yöneticilerini özgürleştirecek: Bazıları tarafından işinizi yapay zekaya kaptırmayacağınız, işinizi yapay zekayı etkin bir şekilde kullanan birine kaptıracağınız söylenir. Bu, BT yöneticileri için kesinlikle doğru bir tespit. Sabit, hatta azalan personel sayısıyla yeni teknolojileri uygulamanın ve siber güvenliği sürdürmenin artan yükü, her yöneticinin daha fazlasını ortaya koyması gerektiği anlamına geliyor. Neyse ki, yapay zeka ve otomasyon hızla ilerliyor. İşler tek tek cihazları yönetmekten ve yapılandırmaktan, tüm bir mülke hükmeden politika tanımlamaya ve bu politikanın otomatik ve tutarlı bir şekilde uygulanmasına doğru kayıyor. Yapay zeka ayrıca anomalileri belirlemek, çözüm önermek ve hatta uygulamak için büyük hacimli verileri tarayabiliyor. Yapay zekanın yalnızca onu besleyen veri seti kadar iyi olduğu, daha büyük, yüksek kaliteli veri setlerinin daha iyi yapay zekanın anahtarı olduğu artık iyi bilinen bir gerçek. Bunun için önde gelen tedarikçiler, milyonlarca yönetilen cihazı ve yüz milyonlarca uç noktayı temsil eden veri göllerinden yapay zeka içgörüleri elde edecekler. Son olarak büyük dil modelleri (LLM’ler) mevcut doğal dil arayüzlerini çok büyük ölçüde hızlandıracak ve yöneticilerin ihtiyaç duydukları bilgileri almaları için daha uygun yollar sağlayacak. Sonuç olarak, kuruluşlardaki yöneticilerin BT ekiplerine, piyasada rekabetçi kalabilmek için ihtiyaç duydukları yapay zeka kuvvet çarpanını sağladıklarından emin olmaları gerekiyor.