İçimdeki Ses
21 sene önceydi dün gibi hatırlıyorum. Serin bir yaz akşamıydı, ofiste kimse kalmadığı için pencereleri ve küçük radyomu açmıştım. Severim böyle anları, kimse olmayacak, biraz müzik ve tam konsantrasyon ile çalışmak her zaman bana iyi gelmiştir.
Kulaklığım kulağımda yazdığım koda iyice dalmışken bir el mi desem omzuma dokunan ya da bir rüzgar da olabilir beni birden kod dünyasından gerçek dünyaya çekti aldı. Hemen yanıbaşımda 40-45 yaşlarında, sakalları yer yer beyazlamış, heybetli ve o heybetine uymayan gülüşü ile bir adam duruyordu.
- Buyrun
- Adam: Pardon rahatsız ettim ama toplantıya gelmiştim kimseyi göremedim
- Çıktı herkes ama bilmiyorum belki dönerler toplantı için
- A: Oturabilir miyim beklerken?
- Tabi buyurun (kod dünyamdan çekilip alınmam bir yana belli ki bir süre gerçek dünyada kalmam gerçeği canımı sıksa da belli etmedim) bir şeyler alır mısınız?
- A: Bildiğim kadarı ile burada bir şey bulmak şu saatte öyle çok kolay değil. Teşekkür ederim.
Burayı biliyordu demek, o burayı biliyorsa benim onu bilmiyor olmam biraz garipti çünkü hem ben oranın muhtarı gibi herkesi tanırdım J hem de o kadar küçük ve kapalı bir gruptuk ki dışarıdan gelen birisi hemen farkedilirdi.
- A: Kod yazıyordunuz rahatsız ettim, kusura bakmayın
- Önemli değil, acil yetişmesi gereken bir şey değil
- A: Ben de kod yazdım gençken ama artık uzaklaştım
- Şimdi ne yapıyorsunuz?
- A: Geleceği gösteriyorum (bunu dedikten sonra hafifçe güldü)
Ya benimle dalga geçiyordu ya da işi buysa insanlar nasıl yollardan para kazanacaklarını şaşırdılar diye düşünmüştüm. Garip bir adamdı, çalışmamı engellemesi bir yana dalga geçmesi canımı sıkmıştı ama bir yandan ilgimi de çekmişti.
- Nasıl gösteriyorsunuz geleceği? (Umarım cevabı teknik olur, tasarım yapıyorum derse durumu kurtarır)
- A: Öncelikle gel bir anlaşma yapalım birbirimize “siz”li hitap etmeyeceğiz. Tabi kabul edersen, olur mu?
- Olur (adam kesinlikle garip, bir şekilde beni etkisi altına almaya çalışıyor, sen demeyi kabul etmiş olsam bile beni kolay lokma olarak göremeyeceğini anlayacak nasılsa, bir şey mi satacak acaba sonunda?)
- A: Sevindim, çok ilginç biliyorum geleceği göstermek ama belki mesleğimin diğer adını söylersem daha iyi anlarsın
- Nedir? (İşte şimdi yazılım mimarıyım diyecek ya da kurumsal mimar ya da böyle bir şey)
- A: Profesyonel soru sorucuyum
- Evet anlıyorum (kesinlikle deli, güvenliğe haber versem mi?)
- A: Anlamış olamazsın ama istersen toplantıyı beklerken mesleğimi sana göstereyim
- Tamam (Tamam ama nasıl, evet bir satışçının ağına düştük o belli oldu. Deli de olabilir. Deli olmasına daha fazla para yatırabilirim)
- A: Gördüğüm kadarı ile kod yazıyorsun. Daha ne kadar kod yazarsın sence?
- Bilmem hiç düşünmedim (açık vermeyim hemen ama gerçekten de düşünmedim, bunu nasıl düşünmem?)
- A: Bak bu kötü, senin gibi genç, gözleri ışık saçan birisinin hayatını rastgele yaşaması kabul edilemez, değil mi?
- Yok aslında var bir planım ama netleştirmedim (Tamamen yalan, bu konuyu bir an bile düşünmedim)
- A: Nedir planın?
- Tamam söylüyorum. 3 yıl daha kod yazarım sonra yazılım müdürü olurum
- A: Peki sonra?
- İşte yazılım müdürü olunca tamam yani
- A: Bu kadar mı? Müdür olmak mı hayalin? Müdür olunca mutlu olacak mısın?
- Hayır elbette. Sonra direktör olurum.
- A: Peki çok güzelmiş. Sonra?
- Genel Müdür olacağım (Yeter artık çok sıkıldım bu nedir? Kısa kestiğimin farkındayım ama artık gitse mi bu adam?)
- A: (neredeyse kahkaha atacak kadar çok güldükten sonra) Kısa kes diyorsun. (Tekrar güldü) Peki bence de çok uzadı. Bu şirketin üçüncü genel müdürünü tanıyor musun?
- Hayır
- A: Peki beşinciyi?
- Hayır
- A: Peki şu an genel müdürünüz kaçıncı genel müdür?
- Bilmiyorum
- A: Genel Müdürlüğü çok önemseyen birisi olarak bu konuda çok da bilgili değilsin. Bir yandan bu kadar önemli bir şeyken bir yandan bu konuda pek bir şey bilmemen sanki başka bir şeyi gösteriyor, sanki doğru hayal bir yere genel müdür olmak değil gibi. Peki küçükken ne olmak isterdin?
- Astronot
- A: Şu andakinden daha güzel bir hayalmiş. Mars’a ilk ayak basan astronot neden bizim ülkemizden olmasın?
- Olmazdı ki. Sonuçta bu alanda bir yatırım yok. Olsam bile yurtdışında olurdum o da çok zor bir süreç bana sıra gelmezdi.
- A: Doğru söylüyorsun ilk ayak basanın sen olmaması muhtemel ama ya bu bir bayrak yarışı ise ya sen senden sonra gelecek kişinin yolunu açıyorsan? Nazım Hikmet’i sever misin?
- Elbette çok severim. Gerçi benim şiirlerim daha iyi ama severim
- A: (Bu pervasızlığıma çok güldü) Umarım bir gün ilham veren bir şair olursun. Ama yine de sen Nazım’ın “Yaşamaya Dair” şiirini oku olur mu?
- Olur
- A: Evlat yaşa, çok yaşa ama yıllardan bahsetmiyorum, sen çok yaşa
- … (Tamam ama anlamadım ne demek istedi)
- A: Şu an en büyük problemin ne?
- Kodum çalışmıyor ve 3 gün içerisinde çalıştıramazsam direktörümüz çok sinirlenecek
- A: Hep böyle çok sinirli midir?
- Evet genelde
- A: Bir şey çok oluyorsa çok değeri de olmaz değil mi?
- Evet yani sanırım ama bana sinirlensin istemiyorum
- A: Hep böyle başkalarının duyguları için mi yaşarsın? Daha basit sorayım, bu işi direktörün sinirlenmesin diye mi bitirmek istersin yoksa başardın duygusunu yaşamak için mi?
- Başarmak için tabi (Yalan söylüyorum, tüm hayatım birilerini mutlu etmeye ya da üzmemeye çalışmakla geçmiş olabilir)
- A: (Hafifçe güldü, gözleri dışarıda kararmakta olan havada bir şeye bakarmış gibi bir süre donuk kaldı)
- …
- A: Evlat bir hayal kur olur mu? Bu senin hayalin olsun, içinde mutlu olmak, sevdiğin şeyi yapmak olsun, büyük olsun hayalin, insanlık olsun mesela içinde ya da hayalinin içinde faydalı olmak olsun aynı şiirdeki gibi kimse bilmese de ve içinde mutlaka sen olsun.
- …
- A: Bir de katillere dikkat et, onlar her yerdeler.
- Katillere mi?
- A: Evet hayal katillerine. Her insan hayal kurar özellikle çocukluğunda, ne güzeldir çocukluk, hayalin sınırı yoktur. Büyürken başka katiller bulur onları ve birbir öldürürler gözlerini parlatan rüyaları. İnsanlar başkalarının hayallerinin nasıl gerçekleşmeyeceğini çok güzel tarif ederler bir yandan da nasıl hayal katili olunacağını öğretirler. Yapamazsın derler, sen mi yapacaksın derler, hayalini değiştirmek isterler en iyileri. Hayaline ulaşmak istiyorsan biraz da sağır olmalısın.
- …
- A: Evlat şu soruları sor kendine: Neden geldim dünyaya? Görevim ne? Bir bitkiden, bir hayvandan farklı geldim, bunun bir sebebi var mı? Dünyaya gelen her canlı hatta her cansız bir şey için gelir ben ne için geldim? Yeteneklerim neler? Benim bir yolum bir de yolculuğum vardı, unuttum mu onu? İçimde bir sır vardı, unuttum mu onu?
- …
- A: İnsana en uzak şey nedir biliyor musun?
- …
- A: Kendisi. İnsan en zor kendisini tanır, en uzak kendisinedir. Çünkü en yakın bildiği kendisini tanımak için hiç çaba sarfetmez ve böylece uzaklaşır kendisinden, kendisine yabancı olur. Tek yapması gereken uzaktan kendisine bakmaktır. Sen kendine bak, kimsin sen? Kendine sorman gereken sorular kendini tanımana yardımcı olacak.
- …
- A: Geç oldu galiba toplantı iptal oldu, kalkayım ben, seni de çok meşgul ettim
- Yok estağfurullah (Adam kalkarken ben dağılmıştım, kekeliyordum, o ise gayet rahat görünüyordu, adı neydi? Tekrar nasıl ulaşabilirdim?) Adınız nedir?
- A: Devrim
- Aaa benim de adım Devrim
- A: Biliyorum genç adam (Hafifçe gülümsedi)
- Ama nasıl olur? Tanışmıyoruz (ben bunları derken o ayağa kalktı, kimlik kartımı masadan alıp ona eşlik edip daha fazla sohbet etmek istiyordum, nereye koydum şu kartı hep de kaybederim, hah buldum)
Arkamı döndüğümde yoktu, geldiği gibi yani bir rüzgar gibi gitmişti. Onu bir daha hiç görmedim…
İçimde bir ses önce kendini tanı diyordu, büyük bir hayal kur, vazgeçme, katillere dikkat et, belki başaramasan bile nereden biliyorsun bir sonrakine başarmak için yol açmadığını, dönme o yoldan, faydalı ol diyordu insanlara, makamlar değildir kalıcı olan bıraktığın izlerdir diyordu içimdeki ses aynı o adamın söyledikleri gibi…