İçimdekiler
Beni bende demen
Bende değilem
Bir ben vardır bende
Benden içeru
Yunus Emre
Yunus Emre’nin bu sözleri yazmasındaki amaç başkaysa da farkettim ki bende de bir ben var benden içeri. Ne düşünsem ne yapmaya karar versem “içimdekiler” konuşmaya başlıyor. Tam bu noktada “Çoklu Kişilik Bozukluğu” hastası olduğumu düşünenler olabilir hayır değilim araştırdım o başka bir durum J
Benim içimdekiler farklı daha çok bir mahalle hatta bir şehir gibiyiz hep birlikte. Ne zaman bir şey yapmaya karar versem başlıyorlar konuşmaya. Ben de ilkeli yazarlık gereği içimdekileri sizinle tanıştırmaya karar verdimJ
En çok aklıma bir şey geldiğinde konuşmaya başlarlar. Fikrin ne olduğu ile ilgili bağımsız aynı bir apartmanın pencerelerinden sarkan komşular gibi başlarız birlikte konuşmaya. Örneğin düz yazıdan kod üreten icat düşünmüş olayım. Yani isteyen herkes yazılımın ne yapmasını istiyorsa yazacak (word, notepad ya da peçeteye bile olabilir) ve istediği şey hangi yazılım dilinde olursa olsun kod olarak çevrilip kendisine verilecek. Adına da “Koda Çevirici” diyelim.
İçimdeki ilk görevli geldi bile yanıma.
- Olmaz senin o iş?
- Niye?
- Olmaz çünkü sürekli kod yazan insanlar var, mesleği bu onların. Onlar niye yapmamış?
- Niye?
- Çünkü yapılamaz. Yapılabilse onlar yapardı. Onlar yapamamış da sen mi yapacaksın?
Bu kişinin görevi “Olmazcı”. Fikrin onun için bir önemi yoktur. Fikir ne olursa olsun “olmaz senin o iş” der. Bu kişiyi aşmayı öğrendim, içimden olacak bu iş diyorum ve hiç tartışmaya girmeden uzaklaşıyorum.
Yürüyorum fikrimin dar sokaklarında derken ikinci görevli hemen karşımda bitiyor.
- O iş öyle düşündüğün kadar kolay değil
- Niye?
- Çünkü teknoloji o kadar gelişmedi, zor o iş.
Bu kişi “Zorcu”. Düşündüğüm her iş onun için zordur. Birçok zorluğu şu an bilmesek bile kesin vardır.
Bu kişiyi geçince daha fikrimi tam düşünmeye fırsat bulamamışken yeni bir görevli çıkar aklımın ilk köşe başında karşıma.
- Zorcu’yu gördün mü?
- Gördüm
- Ne dedi?
- Teknoloji o kadar gelişmedi dedi
- E niye hala bu iş olur diye düşünüyorsun?
- E tamam işte ben de teknolojiyi geliştireceğim
- Kim? Sen?
- Evet ben
- (Alaycı bir gülüşle) Yahu güldürme beni. Düz yazıdan koda çeviren alet bir kere çok zeki olmalı. Yaratacağın şey en fazla senin kadar zeki olacağı için daha en başta yattı senin fikir
- E bu hakaret
- Hakaret değil dürüstlük, gerçekçilik
- …
- Bu konuda yıllarca uzmanlaşmış adamlar var onlar yapamamış sen mi yapacaksın?
“Aşağılayıcı” bu. Sen kimsin ki bu işleri yapacaksın? Bu işler sana mı kaldı? Gibi soruları vardır. Ben onun için hep yetersizimdir. Ben yapamam ona göre, herkes yapabilir ama ben yapamam.
Biraz can sıkıcıdır çünkü direkt olarak öz benliğimi hedef alır ama bu darbeden kurtulup, düşmüşsem ayağa kalkıp yürüyebilirsem eğer bu defa başka bir görevli girer koluma. Samimidir ki en güçlü silahı da bu samimiyetidir. İki tür saldırı vardır bir doğrudan bir de gizlenerek, Truva Atı saldırısı örneğin dostane görüntü altında gizli bir saldırıdır. Bu görevlinin taktiği de budur.
- Ne kadar anlayışsızlar değil mi?
- Evet
- Çok üzüldün mü?
- Biraz ama ben vazgeçmeyeceğim
- Vazgeçme tabi kesinlikle vazgeçme ben senin yanındayım
- Sağol öyle ihtiyacım var ki birazcık desteğe
- Biliyorum, gel dinlen
- …
- Bu işi yapmaya yapacağız ama sence çok maliyetli bir iş değil mi?
- Bilmem daha bunu düşünemedim bile
- Ama düşünmemiz lazım. Büyük teknoloji, kaça patlar acaba?
- …
- Hayır iyiliğin için diyorum. Varı yoğu bu işe yatırıp başaramazsak ne yaparız? Batarız.
- Batar mıyız?
- Evet batarız
“Amacı” denir bu görevliye. Haklısın AMA, yaparız AMA şeklindedir tüm konuşmaları. Bu görevli çok tehlikelidir. Birçok güzel fikir bu görevlinin çöplüğünde çürür. Çok sağlam fikir öldüren argümanları yanında masum bir ifadeyle belirir. Uyanık olmak gerekir zayıf noktandan yakalar. Dinlememek duymamak gerekir.
Çokça yaralanmış fikrimi omuzlayıp yoluma devam ediyorum. Zorlu bir aşamayı geride bıraktım. Dayanabileceğimi gösterdim ben artık durmam. Bu fikir hayata geçecek.
- Yorulmuşsun
- Yoruldum ama bundan sana ne
- Fikrinden baya bir kan geliyor
- Olabilir ama hala yaşıyor. Hem ben senin gibileri tanıyorum.
- Benim gibiler?
- İşte dostça yaklaşıp fikrimi bıraktırmak isteyenler
- Ben senin dostun değilim
- Kimsin sen?
- Aklınım
- Aklım?
- Evet aklın
- Ama aynı aklım bu fikri buldu
- Ona bakma o ben değildim sadece coşkun hislerindi
- Hislerim?
- Evet hislerin. Sıklıkla benimle karıştırılır. Bu fikri akıl edindim demek de yanlıştır.
- Aklım karıştı
- Hayır karışmadımJ Zengin olmak, ünlü olmak gibi heveslerle akıl ile ilgilisi olmayan fikirler doğar çoğu zaman. Bunları ayırt etmek gerekir. Ben ne sana karşıyım ne yanındayım ne dost ne de düşmanım ben sadece objektif olarak sana olacağı gösteriyorum. Şöyle düşün; Amerika Silikon Vadisi bu işlerin döndüğü yer. Orada neden yapılmadı? Ya da belki yapıldı çoktan ama tutmadı. Bu sektörden ekmek kazanan kaç kişi var sence onca insan işsiz kalmaz mı? Bunu sana yaptırırlar mı?
- Böyle düşününce haklısın
- Haklıyım tabi
“Mantıkçı” bu görevli. Mantıken düşündürür bazı şeyleri, mantıken engeller bulur, mantıken olmaz der. Hisleri, duyguları, heyecanları yani buluşun doğmasını sağlayan çoğu şeyi bastırır. Çok güçlüdür, adeta bölüm sonu canavarı gibidir. Çok da ikna edicidir.
Artık omuz verdiğim fikrimden de emin değilim. Belki de çok da iyi bir fikir değildir neden bu kadar zorluyorum ki? Baya da hırpalandı. Değmez mi acaba? Biraz nefesi var sanki. İnsaniyet namına biraz daha taşıyayım.
- Ne gerek var?
- Neye?
- Böyle bir maceraya?
- Ama iyi bir fikir gibi geldi
- Belki öyle ama değer mi?
- …
- Şu yaşına gelmişsin, hayatın yerli yerine oturmuş, kazandığın belli, harcadığın belli. Şimdi bir sürü dert, sorun, çözülmesi gereken şey, değer mi?
- …
- Risk alıyorsun risk, ya yapamazsan? Bugüne kadar yaptıkların bir anda uçuverir elinden.
- …
“Konforcu” bu. Rahatını bozmaya değer mi? Hayatını oturtmuşsun ne gerek var? gibi çok sağlam soruları vardır. Öyle ikna edicidir ki karşı koymak neredeyse imkansızdır.
Ne fikrimde ne de bende can kalmadı artık. Fikrim çok kan kaybetti artık nefes almıyor. Oracıkta bırakıyorum yere. Üzgünüm ama iyi bir karar verdiğimi düşünüyorum. Belki de iyi bir fikir de değildi hem iyi olsa bu darbelerden sonra hala yaşıyor olurdu.
Biraz suni tenefüs biraz kalp masajı ile tekrar nefes alır mı? Denesem mi? Bu esnada tüm görevliler belirir etrafımda ve acıyan ve bilmiş bakışları ile fikrimden vazgeçmemi söylerler. Tüm bu görevliler haddimi bildiren hudut görevlileridir ve bana her fikrimde sınırlarımı gösterirler.
“Dünyayı değiştirmek isteseydiniz, nereden başlardınız? Kendinizden mi, yoksa başkalarından mı?” Aleksandr Solzhenitsyn
Devrim Zımba
devrimzimba@yahoo.com