İlk tasarruf kaleminiz BT olmasın!
KoçSistem Genel Müdürü Akarca’ya göre, bir yanda dijital dünyadan bahsederken, bir taraftan da kurumsal bazda ilk tasarruf kalemi olarak BT’ye yüklenmek büyük bir hata.
3G1K’ya konuk olan KoçSistem Genel Müdürü Mehmet Ali Akarca, kurumsal olarak pandemi döneminde aldıkları önlemleri ve kurumsal bazda gelişen BT ihtiyaçlarını değerlendirdi. Türkiye’nin ihracat hedeflerini temel alan Mehmet Ali Akarca, bu nedenle herkesin dijital dönüşümü fiilen yapması ve benimsemesi gerektiğinin altını çizdi. “Oysa hala ilk kısılan bütçeler grubundayız. BT, ilk tasarruf edilen kalemler olarak duruyor. Bunu, bu dijital dünyada yapmak çok yanlış” uyarısını yapan Mehmet Ali Akarca, 3G1K’da BThaber Grubu Yayın Koordinatörü Ayhan Sevgi, BThaber Ankara temsilcisi Sedef Özkan ve BThaber editörü Handan Aybars’ın sorularını yanıtladı:
Pandemide ilk dönemi nasıl geçirdiniz?
17 Mart itibariyle şirket olarak uzaktan çalışmaya geçtik. Bu, bizim için çok zor olmadı. Çünkü, KoçSistem’de son birkaç yıldır uzaktan çalışma hakkı veriyorduk ve bu, KoçSistem’in İK altyapısı içerisinde olan bir sistemdi. Uzaktan çalışmaya devam ediyoruz, ama 250-300 arkadaşımız bilfiil sahada, veri merkezlerimizde, ofislerimizde çalışmalarına devam ediyorlar. Bu süreçte üç önceliğimiz vardı: Çalışan arkadaşlarımızın sağlığı, tüm yapımızın, çalışan arkadaşlarımızın iş sürekliliğini, güvenliğini sağlamak ve üçüncüsü de hizmet verdiğimiz müşterilerimizin, firmaların, iş ortaklarımızın, sermaye yatırımlarımızın sorumluluklarını yerine getirmek. Uzaktan çalışma güvene dayalı bir sistem. Herkesin profesyonelce yaklaşması önemli.
Siz 75 yıldan uzun zamandır Türkiye’deki bu birikime katkı sağlayan şirketlerdensiniz. Geçmişten günümüze geldiğimizde bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz, 10-15 yıldır sanal ortamların, sanal konferansların ne kadar faydalı olduğunu, şirketlerin masraflarını azalttığını, bulut gibi yönetilen hizmetlerin şirketlerin sürekliliği ve devamlılığı açısından ne kadar kıymetli olduğunu, e-ticaret’in bir hibrit model olarak tüm şirketlerde olması gerektiğini söylüyorduk. Bu noktada bir anda 3-4 sene atladık. Perakende, üretim gibi sektörlerde bu durum görülmeye başlandı ve bence iyi bir ivme oldu. Pandeminin ilk çeyreğinde şirketler uzaktan çalışma için donanımsal ihtiyaçlarına yönelik hareket ettiler. Son iki çeyrekle birlikte biraz daha yapısal, dijital dönüşümün daha ön plana çıktığı, iş yapış tarzlarımızı sorguladığımız, ona yönelik projelerin konuşulacağı ve hayata geçeceği bir dönem olacak. Bu noktalarda Türkiye olarak dünyayı birkaç çeyrek geriden takip ediyoruz. Şu anda dünyada en fazla değerlenen şirketler, teknoloji şirketleri. Bulut tarafındaki gelirler, bulut dışındaki firmalardan alındı. Bunun Türkiye’de karşılığına baktığımızda, sektörün bulut gelirlerinin yüzde 60-70 seviyesinde artması lazım. Biz, dünyadaki eğilimleri daha hızlı takip edip, daha hızlı hayatımıza sokacağız gibi gözüküyor.
Dolar bazında bakıldığında sektör 2016 yılından beri küçülüyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
2018’de bir döviz krizi oldu ve 2019’da onun etkilerini, 2020’de pandemi ile birlikte tüm şirketlerin belirli alanlarda tasarrufa gittiklerini gördük. Türkiye’de hala donanım ağırlıklı bir pazara sahibiz. Türkiye’de tüm işletmeler dijitalleşmeyi ana merkezlerine koymak durumunda. Kamunun e-Dönüşüm başarısını şirketlerde gerçekleştiremedik. Bugün e-Devlet uygulamalarından çok sayıda insan faydalanıyor. Biz şirketlerimizde bu noktaya gelemedik. Bu bir eğilim, olgunluk seviyesi. Bu noktada çuvaldızı kendimize batırmamız lazım. Bazen çok teknik konuşuyor, olayı çok farklı boyutlarda anlatıyoruz. Güven tarafında da sektörün kendini daha iyi anlatması lazım. Sektörde muhataplarımız hep kendi meslektaşlarımız oldu. Halbuki dijital dönüşüm satın alma, lojistik, finansı da etkiliyor. Bizim, o kesime kendimizi daha iyi anlatmamız lazım. Çünkü bu, artık şirketin dönüşümü, kültür dönüşümü. Bu kültür dönüşümünü yapmadığınız zaman maalesef yeni teknolojileri kendi içerisinde konuşan, ama karşı tarafa aktaramayan bir yapıda oluyoruz. Yeni dünyada hepimizin kendimizi eğitmesi gerekiyor. Bu eğitim sürekli olmak durumunda. İş dünyamız yeni teknolojileri, yeni eğilimleri sürekli takip etmeli. Bu, bir yerden sonra milli mesele haline gelir.
Pandemi süreci için KoçSistem olarak ne tür planlarınız var?
Önceliğimiz, çalışan arkadaşlarımızın sağlığı. Tüm ekiplerden arkadaşlarımızın olduğu bir ekip kurduk. Bu takımlar sadece yazılım geliştirme değil, ticari, idari tarafta da mevcut ve önceliği de şirket çalışanlarımızın sağlığı ile ilgili konular. Bu ekip tamamen otonom bir şekilde çalışıyor, kendi kararlarını alıyor, bize bilgilendirme yapıyor. Ayrıca fiziksel olarak tüm oturma düzenleri ve tüm klima sistemi değiştirildi. Bizim kampüsümüz dışarıda çalışmaya müsait. Tüm teraslarımızın üzerini kapattık, açık alanda çalışabilir hale getirdik. Bahçemizdeki düzenlemeyi yeniden yaptık. Bugün 350 arkadaşımız sosyal mesafeyi koruyarak dışarıda teras, bahçelerde normal çalışmalarını yapabiliyorlar. Bir filyasyon sistemi başlattık. Yemekhane ve tüm çalışma masalarımızda bir kare kod var. Oraya oturan arkadaşımız karekodunu okutuyor. Hangi masada, hangi arkadaşımızın oturduğunu takip ediyoruz. Video analitik tarafında bir uygulama geliştirdik ve hem maske kullanımını hem yakınlığı ölçüyor, hatta bunu şirketlere de sunuyoruz.
Bu uygulamalarını ticari olarak kullanıma geçme gibi bir planınız var mı?
Pandemiye özel olarak yakınlaşma mesafesi, maskenin doğru takımı ile ilgili yeni algoritmalar geliştirdik ve bu çözümleri müşterilerimize sunuyoruz. Pandemi ilk başladığı zaman kurumsal sosyal sorumluluğumuz olarak bir destek paketi açıklamıştık. Önemli olduğunu düşündüğümüz, SSN, VPN tarafındaki çözümler, kurumsal sosyal medya olarak kullanılan bir ürünümüz var. Bu ürünün kampanyasını yaptık. İK yönetiminin uzaktan yapılabildiği ürünlerimiz vardı. Bunları 6 ay boyunca ücretsiz olarak sunduğumuz bir kampanya yaptık. İşletmelerin bu dönemde iş sürekliliklerini devam ettirebilmesini ve bu anlamda kendilerini geliştirmelerini amaçladık. Bundan sonraki dönemde RPA tarafında önemli gelişmelerin olacağını düşünüyoruz. Yaklaşık 2.5-3 yıldır kendi içerimizde RPA’yı kurduk. Müşterilerimize saatlik, günlük olarak bu robotik hizmetimizi sağlayabiliyoruz. Şu anda 30’dan fazla müşterimizde yaklaşık 500’ün üzerinde süreci devreye aldık. Önümüzdeki dönemde RPA’ya olan talebin artacağını düşünüyorum. IoT, siber güvenlik, bulut gibi dijital dönüşüm konularında hareketlenme olmasını, şirketlerin bu anlamda planlama yapacağını görüyorum.
Yani dijital dönüşüm farkındalığı artıyor
Bizim dönüşümü KOBİ’lerden dev şirketlerimize kadar sağlamamız lazım. Sanayide 4.0, tüm ülke politikalarının içerisinde olduğu bir hızda devam ediyor. Bu kadar hızlı giden bir dünyada bizlerin de şirketlerimizi dijital dünyaya, yeni normlara alıştırmamız lazım. Bizim şu anda iş gücünden gelen bir maliyet avantajımız var. Bu avantaj, hammaddede bu kadar yüksek değil. Siz hammaddeyi ithal ettiğiniz için yaklaşık yüzde 25-30 civarında sektörden sektöre değişen bir maliyet avantajımız var. Ama dijital dönüşümle yurtdışındaki firmalar bu verimliliği sağlarsa, ki sağlamaya başladılar, biz artık rekabetçi bir ülke olamayacağız. Bu da ihracat açısından önemli. Türkiye’nin 150 milyar dolarlık bir ihracatı var. Bu rakamı 2023’te 200-250 milyarlara çıkarma gibi bir hedefimiz bulunuyor. Dolayısıyla hepimizin dijital dönüşümü fiili olarak yapmamız lazım. En üzüldüğüm nokta; bunu hala birçok firmada lüks olarak algılayabiliyoruz. Lüks gibi algılandığı için projeler erteleniyor. Bazı projeler bu tip kriz, belirsizlik ortamlarında öteleniyor. Halbuki şu anda bunlara çok hızlı bir şekilde başlamak lazım. Bu projeler bir kültür dönüşümü gerektiriyor. Şirketin kültür olarak da tamamen değiştiği oranda başarı elde edebiliyorsunuz. Bu heyecanı, hızlanma isteğini şu anda görmüyoruz. Hala ilk kısılan bütçeler grubundayız. BT, ilk tasarruf edilen kalemler olarak duruyor. Bunu, bu dijital dünyada yapmak çok yanlış.