Intel Inside – 3
Son dönemde doğal afet filmleri sıkça vizyona giriyor. Dünya dışı afetler, örneğin güneş patlaması, meteor, kuyruklu yıldız, hatta kozmik yağmurlar, çok korkutucu. Ancak daha ürpertici olanlar, küresel ısınma gibi, şimdi ve burada olan, önü alınamayan değişimlerin kritik bir seviyeye ulaşıp, birden tetikleyeceği afetler. Gezegenin tarihindeki, örneğin Sahara’nın çöl olması, buz devrinden çıkış gibi topyekün küresel değişim yaratan durumların “aniden” gerçekleşmiş olmasına, “kritik duruma kadar kendi kendine organizasyon” ya da popüler deyimle “taşıran nokta” diyoruz. Bu sürecin matematiksel formülleri, termodinamikteki ani faz değişimlerini formülize etmeye çalışan Ilya Prigogine tarafından yazılmıştır ki bu çalışma Prigogine’e 1977 kimya Nobel’ini kazandırmıştı. Daha sonra sosyal olgulara dahi uygulanan, kritik noktaya kadar sessiz sedasız ilerleme hali 2000 yılında yayınlanan Malcolm Gladwell’in, “Kıvılcım Anı” olarak çevrilen, orijinal adı “Tipping Point” olan, kitabı ile iyice popülize oldu.
Aralık ayında Amerikan Bilimler Akademisi bildiri kitabında yayınlanan dünyayı dönüştürebilecek taşıran noktalar listesinde Çad Çölü’nden kalkan toz bulutları, Gulf akıntısının ya da Mason yağmurlarının durabilecek olması gibi pek akla gelmeyecek tahminler var. Bütün bu olumsuz ama göz ardı edilemez saptamalar arasında, bir de göz açıcı olan var: Ani değişim atlatıldıktan sonra yeryüzündeki koşullar, yüzde 99 ihtimalle, yine de Ay, Mars ya da Venüs’teki koşullardan iyi oluyor. Bu durum da Ar-Ge yatırımlarını, uzay teknolojilerinden ziyade, nanotech ve biotech konularına kaydırmayı gerektiriyor.
Uzay için çalışmak insanlığa bilgisayar ve iletişim teknolojilerinde bir sıçrama kazandırdı. Şimdi dünya için çalışarak ekosistemleri yönetebilmek, biyolojiyi insan yapısı parçalarla güçlendirmek yeni ufuklarımız. Böylece şu anki gövdemiz için uygunsuz hale gelecek yaşam koşullarına uyum hız ve becerimizi artırmamız gerekli.