İnternet erişimini engelleme Avrupa’nın da problemi
Türkiye’de bugünlerde gündemi oluşturan ‘İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Esaslar’ yakında yürürlüğe girecek. Söz konusu esaslar, 05 Kasım 2008 tarihinde TBMM’de onaylanıp, bundan beş gün sonra Resmi Gazetenin 27050 sayılı mükerrer baskısında yayımlanan 5809 Sayılı Yasa’nın 4., 6. ve 50 maddeleri ve 28 Temmuz 2010 tarihinde Resmi Gazetenin 27655 sayılı baskısında yayımlanan Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği’nin 10. maddesi hükümleri kapsamında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından hazırlandı. 22 Şubat 2011 tarihinde alınan 2011/DK-10/91 nolu karar ile onaylanarak, 22 Ağustos 2011’de yürürlüğe girmesine karar verildi. Esaslar yürürlüğe girdiğinde kullanıcılar BTK’nın belirlediği dört internet filtresinden birini seçmek durumunda kalacaklar. Aile, Çocuk, Yurtiçi ve Standart paket olarak adlandırılan filtrelerin işlevleri erişim kapasitesi bakımından farklılıklar gösterecek.
Ülkemizde bu gelişmeler olurken, Avrupa’da Avrupa Komisyonu da Avrupa Parlamentosu’na 19 Nisan 2011 tarihinde ‘Avrupa’da Açık İnternet ve Şebekelerin Teknolojiden Arındırılması’ üzerine bir rapor sundu. Raporun içerisinde, 4. bölüm bugünkü uygulamalar ve doğurduğu sonuçlara ayrılmış. Bunlardan birisi de ‘Engelleme (Blocking)’ başlığını taşıyor. Ancak burada kasdedilen engelleme devlet eliyle değil, operatörler aracılığı ile yapılıyor. Üstelik tamamen ticari kaygılarla.
Tüm dünyada genişbant veri iletişimi servisleri sunabilen şebekelere olan ihtiyacın günbegün büyümesi mevcut şebekeler üzerinden gönderilen trafiğin artık kolayca yönetilememesinden kaynaklanıyor. Ellerindeki şebekeleri büyüyen veri trafiğiyle aynı hızda yenileyemeyen operatörler çareyi veri trafiğini yönetirken bazı kısıtlamalara gitmekte buluyorlar. Bu tür kısıtlamalar için geliştirilen yöntemler üç ana başlık altında gerçekleşiyor.
Birinci yöntemde veriler ayrıştırılıyor. Canlı video yayınları, internet üzerinden sesli iletişim gibi uygulamaların yarattığı trafik diğer trafikten ayrıştırılarak şebeke içine alınmıyor. İkinci yöntemde bazı uygulamaların yarattığı trafik farklı bir şebeke üzerinden akıtılıyor. Böylece, öncelikli uygulamaların kalitesinin düşmesinin önüne geçiliyor. Bu yönteme başvuran operatörler şebekelerine verilen lisans izinlerinin teknolojiden arındırılmasını savunuyorlar. Son yöntem ise Türkiye’de de tartışılan, filtreleme yöntemi olarak biliniyor. Verinin içeriğine bakılarak zararlı ve zararsız ayrımı yapılıyor ve zararlı verinin iletişimini yapmamak için kaynağına erişim tümüyle engelleniyor.
Şimdiye kadar, Avrupa’da mevcut yasalar açısından bir sakınca doğurmayan trafiğin kısıtlanması ya da tümüyle engellenmesi kamu araştırmalarında en çok tartışılan konu oluyor. İnternet üzerindeki bir web sayfasına ya da belirli bir servise erişimin engellenmesi yukarıda anlatılan yöntemler kullanılarak iki şekilde yapılabiliyor. Ya tümüyle yasaklanıyor ya da erişim bazı kısıtlamalarla denetimli hale getirilerek güçleştiriliyor. Bunun tipik örnekleri mobil internet servisi sunan operatörlerin VoIP servislerine erişimi engelleme girişimlerinde görülüyor. Erişimi kısıtlamak isteyen operatörler istemedikleri servislerde aniden hızı düşürerek, kullanıcının uygulamasının çalışmasını durduruyor ya da onun çok zaman kaybetmesine neden olarak vazgeçmesini sağlıyorlar. Böylece rakip olabilecek bir servis sağlayıcıdan video indirmeye kalkışan kullanıcı bunu istediğine bin pişman oluyor. Elektronik haberleşme için Avrupalı Regülatörler Birliği (BEREC) 2010 yılının başlarında Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde konu üstüne bir araştırma yaptırdı. BEREC’in yaptığı araştırmanın en belirgin sonucu operatörler arasında veri trafiğine ilişkin belirli bir görüş birliğinin oluşmamış olmasıydı. Buna karşın Fransa, Yunanistan, Macaristan, Litvanya, Polonya ve İngiltere’deki kullanıcılar ve içerik sağlayıcılar aynı şeyi talep ediyorlar, veri trafiğinde (özellikle dosya paylaşırken ya da video indirirken) bir hız alt sınırının olması gerektiğini söylüyorlardı. Avusturya, Almanya, İtalya, Hollanda, Portekiz ve Romanya’daki mobil operatörler ise VoIP servislerine şiddetle karşı çıkıyor, ya tümüyle engellenmesini ya da paralı hale getirilmesini istiyorlardı. Avrupa Komisyonu yapılan bu çalışmayı baz alarak Avrupa Parlamentosu’nun derhal bir çözüm bulmasını önerdi. Çünkü gitgide kullanıcıların ve sivil toplum örgütlerinin gözünde bu problemler daha da işin içinden çıkılmaz hal alıyordu. BEREC’in saptadığı bir başka gerçek de, bazı ülkelerdeki düzenleyici kurumların yaptırımları ya da medya baskısı ile geçici çözümlerin bulunmuş olmasıydı. Ne var ki; bugün VoIP’te karşılaşılan engellemelerin daha sonra internet üzerinden TV yayınlarını izlerken de uygulanabileceğinden kimsenin kuşkusu yok. Trafiğin akışına gerektiği kadar izin vermek için operatörlerin ücret talep etmesi ise küçük içerik sağlayıcıları telaşlandırıyor. Onlara göre, büyük oyuncular istenilen parayı kolayca verip, hem piyasayı yükseltebilecekler hem de erişim önceliği kazanacaklar. Operatörler arasında kimin nereyi engelleyeceğine ilişkin bir eşgüdüm olmadığı için kullanıcıların bazı servisleri bir operatörden, diğerlerini bir başka operatörden almak zorunda bırakılmaları da tartışmaya neden olan konulardan birisi. Avrupa Komisyonu bu saptamaları yapıyor, ancak çözüm konusunda kendisi de bir şey söyleyemiyor.
Avrupa dışındaki ülkelerde bu sorunlara nasıl yaklaşıldığına bakınca, onlar arasında da birbirinden farklı görüşlerin ve uygulamaların olduğunu görüyoruz. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde Federal İletişim Komisyonu (FCC) ne olursa olsun internetin açık olması yönünde görüşlerini tekrarlıyor. Bu yüzden, 2005 yılında ‘5 Anahtar Prensip’ adıyla duyurduğu yaklaşımlarında her internet kullanıcısının istediği içeriğe, uygulama programına ya da servise istediği cihazdan ve istediği operatörden ulaşmasını güvence altına almıştı. 2010 yılının Aralık ayında yeni bir yönetmelik yayınlamak ve engellemeler üzerine yeni görüşler belirtmek zorunda kaldı. Bu kez, sabit hat operatörlerinin eğer yasal bir engel yoksa hiç bir şekilde engelleme yapamayacaklarını duyurdu. Mobil operatörler ise ancak kendileri de benzeri servisleri veriyor ve bu uygulamalardan zarar görüyorsa VoIP ya da video-telefon servislerini engelleyebilecekti. Daha bir yıl geçmeden böyle bir ayrımcılığın adil olmadığı anlaşıldı. Tartışmalar biteceğine daha da büyüdü.
Görüldüğü gibi, gerek Türkiye’de, gerekse dünyada internete erişimin kısıtlanması ya da engellenmesi büyük tartışmalara neden oluyor. Kullanıcıların önemli bir kısmı alabildiğine özgürce her yerden, her şeye, her zaman, her türlü cihazı kullanarak ve her operatörden erişmek isterken geriye kalanlar, operatörler ya da kamu kurumları farklı nedenlerle bu kadar özgürlüğün sorunlar yaratabileceğine inanıyorlar. Aslında herkesin özgürlük alanı başkasının özgürlük alanına girdiği yerde biter diye bilinen beylik bir söz var, ama orası neresi, bilen yok.