İnternet teknolojisinin doğası ve birey
EVRENSEL
Diğer bir grup ise, teknolojinin içsel bir değeri ve eğilimi olduğunu, yapısında doğal olarak var olan bir eğilimi olduğunu ileri sürer. Örneğin, dizüstü bilgisayar da birisinin kafasına vurarak öldürmek için kullanılabilir; fakat, genel olarak beklenen, niyet edilen kullanımı, yani dizüstü bilgisayarın doğal eğilimi ve içsel değeri bu değildir. Dolayısıyla, bir teknolojinin ana kullanımına bakmak gerekir, yan kullanımına değil.
Kökleri felsefeye kadar inen bu tartışmalar, göreceli olarak yeni olan ve çok hızlı gelişen bilişim ve iletişim teknolojileri için giderek artan bir anlam kazanıyor. Bu teknolojilerin olumsuz kullanımları dolayısıyla regülasyon ihtiyacı ortaya çıktıkça, teknolojilerin doğasını anlamak için kuramsal çalışmalara ihtiyaç da ortaya çıkıyor. Fakat, sadece teknolojinin doğasına odaklanmak yetersiz.
İnternet teknolojisinin dağıtık ve yatay (hiyerarşik olmaması) doğası nedeniyle, bireyin gücüne güç katarak katılımcılığı, tartışmayı ve diyaloğu, dolayısıyla da demokratik süreçleri güçlendirdiği genel kabul görür. Oysa, iki nedenle bu genel kabul doğru olmayabilir.
Birincisi, tıpkı serbest piyasa düzeninin en ve tek iyi ekonomik sistem olduğunun iddia edilmesini mümkün kılan aksiyomatik bir varsayım burada da yapılmaktadır: Birey (piyasada olduğu gibi) siber ortamda da yararını maksimize
edecek bir rasyonelliktedir.
Bunun doğru olmadığını biliyoruz. Herbert Simon, “sınırlı rasyonellik” kuramı ile 1979 yılında ekonomi dalında Nobel ödülü almıştı.
İkincisi, sistematik bir şekilde örgütlenmiş bireyler, örgütlü olmayanlardan her zaman daha etkilidir ve dağıtık bir sistemi bile manipüle edebilecek bir hiyerarşik
güç olabilir. İnterneti ve sosyal
ağları kullanması çok övgü gören Obama internetten Amerikalı’ların taleplerini aldığı zaman, en fazla oy alan talep Marijuana’nın serbest bırakılmasıydı!
Dolayısıyla, internet teknolojisinin demokratik doğası olması, odak noktasında birey, bireyin gelişimi ve örgütlenmesi olması gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.
BİREYSEL
BİREY ARANIYOR!
Bilişim ve iletişim teknolojilerinin, özellikle de internet teknolojisinin doğasında bireyin gücüne güç katma özelliği olduğu genel kabul gören bir gerçek. Yeter ki, ortada gücüne güç katılınca, dünyamızı daha olumlu kılacak birey bulunsun.
Şu anda dünyayı sarsan WikiLeaks’in arkasında Julian Assange ve internet var. İnternet sayesinde tek bir kişi bile dünyayı sarsabiliyor.
Nasıl bir birey Julian Assange? Sansüre karşı, gizli belgeleri deşifre etmek için 2006’da internet gazeteciliğine başlamış. 2008 ve 2009 yıllarında sansür ve insan hakları ihlallerini ifşa ile ödüller almış. Bu yıl Utne Reader dergisi kendisini dünyayı değiştiren 25 vizyoner listesine alırken, Times dergisi de 2010 yılının en etkili kişileri arasında göstermiş.
Somut ve genel kamuoyu ilgisini çeken bir amaç var: Özgür ve saydam bir dünya. Bu amaca yönelik güçlü ve yoğun bir çalışma yürüten birey var. Bunları dünya kamuoyuna duyuracak internet var.
Sonuç ortada!
Ülkemizde, haber kaynaklarımızın düzgün olmasını sağlamak için medya üzerine gidecek kararlı, etkin ve güçlü birey aranıyor (Noam Chomsky gibi). Temiz çevre için (Al Gore gibi)… Tüketici hakları için (Ralph Nader gibi)… Saydam hükümet için (Julian Assange gibi)… Yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin üstüne gitmek için (Watergate skandalını ortaya çıkaran Washington Post gazetecileri gibi) … İşte bu bireyler ortaya çıkınca, internetin gücü onlara kaldıraç olabilir.
Denebilir ki, siyasi partiler ne güne duruyor. Bunlar elbette siyasi partilerin de görevleri arasındadır. Fakat, örneğin yolsuzluk konusunda, bir muhalefet partisinin iktidar üzerine gitmesi toplumda “muhalefet yapıyor işte” diye algılanabileceği için, iktidar tarafından umursanmaz. Fakat, herhangi bir siyasi partiye angaje olmamış sivil girişimler, kamu oyu yaratmada daha etkindir. Demokrasilerde de başka bir yöntem bulunamamıştır.
ULUSAL
“AKILLI X” TEKNOLOJİ DEĞİL İNSAN ODAKLIDIR
Hükümet “Akıllı Sınıflar” içeren FATİH projesini açıkladı. Geçen hafta İstanbul’da 4. İstanbul Bilişim Konferansı’nın teması “Akıllı Kentler”di.
Bunlar çok önemli projeler; fakat, insan ve bilgi (içerik) yerine teknoloji odaklı yaklaşılırsa başarılı olma şansı da pek yok. Ekim başında yayımlanan BThaber yazımda, UNESCO’nun ve Avrupa Birliği’nin eğitimde teknoloji kullanımının başarısını ölçmek için kullanılmasını önerdiği, ama ülkemizdeki teknoloji sınıflarının değerlendirilmesinde kullanılmayan kriterleri belirtmiştim.
UNESCO’nun Akıllı Kentler’i sıralamak için geliştirdiği bir endeks, “Kompozit Öğrenme Endeksi” içeriyor. Bu öğrenme endeksi, toplam 26 ölçütü 4 temel öğrenme dayanağı altında gruplandırmış:
1. Bilmeyi öğrenmek: Kentte var olan üniversite ve lise gibi formel öğrenme kurumlarına odaklanan ölçütler.
2. Yapmayı öğrenmek: Beceri geliştirmeye yönelik, işyeri eğitimi, sürekli eğitim olanakları gibi kurumlarla ilgili ölçütler.
3. Beraber yaşamayı öğrenmek: Gönüllü katılımcılık, STÖ ve üye sayısı, sosyalleşme ortamları gibi kentteki toplumsal değerler ile ilgili ölçütler:
4. Birey olarak var olmayı öğrenmek: Kentteki kültürel fırsatlar, kişi başı kitap harcaması, müzeler, sanat galerileri, spor ve rekreasyon olanakları gibi ölçütler.
Sadece teknoloji kullanımı ile akıllı bir şey yaratılamaz.