İnternetle İlgili Yanlış Ve İmkânsız Girişimler
ULUSAL
TELEKOMÜNİKASYON ve internet ile ilgili çok sayıda sorun yaşanıyor ülkemizde. Yetkili ve sorumluların son 3-4 yıl içerisinde bu sorunlarla ilgili söylem ve yaklaşımlarını hatırlayıp alt alta koyarsak çıkan manzara son derecede ilginç.
Yasadışı dinlemeler gibi konulardan başlayalım. Yetkili ve sorumlular bu konuda ne diyor?
• 3 Haziran 2008… Tüm Türkiye’yi sarmış olan yasadışı dinleme kaygısı üzerine, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım TBMM Genel Kurulu’nda konuşuyor: “Bunu önlemenin yolu Türkiye’de de yok, dünyada da. Tek yolu konuşmamak.”
• 10 Ocak 2010… Sektörle ilgili kimi basın mensuplarıyla Ulaştırma Bakanlığı’nda sohbet toplantısında Yıldırım şöyle diyor: “Dinleme cihazlarının denetimi konusunda zayıf olduğumuzu kabul etmek lazım. Gümrüklerimizde yeterli uzmanlarımız yok.”
Yani, sorumlu ve yetkililerimizde yasadışı dinlemeleri önlemenin imkânsız olduğu bilinci var. Uygar ülkelerde alınan bazı önlemler konusunda da hükümetin yetersiz kaldığı kabul ediliyor.
Şimdi gelelim, YouTube’un kapatılmasına ve Google ile sorunlar yaşanmasına neden olan, başbakanın talimatıyla çıkarılan 5651 sayılı yasaya. Yetkili ve sorumlular bu konuda ne diyor?
• 20 Kasım 2008… Gazetecilerin YouTube’un kapatılmasına ilişkin yakınmalarına başbakan yanıt veriyor: “Ben giriyorum, siz de girin.”
• 22 Ocak 2009… Çiçeği burnunda bakan Egemen Bağış ile, AB Uyum Komisyonu üyesi olarak ilk toplantımızı yapıyoruz. Benim “5651 utanç verici ve gülünç bir yasa” lafıma Bağış’ın yanıtı: “Bazı yasaklar gerçekten gülünç oluyor. Benim çocuğum 9 yaşında Türkiye’de yasak olan bazı sitelere girip bana bir şeyler gösteriyor.”
Yani, yasa tasarısı TBMM’de görüşülürken benim yaptığım konuşmadaki iddianın doğruluğu sonradan anlaşılmıştı: İran veya Çin türü bir rejimin olmadığı bir ülkede, internete konan yasakların etrafından kolayca dolaşılabilir. Başbakan, kendi ısrarıyla çıkan yasayı bizzat kendisi delmekle kalmıyor, herkesin delebilmesi için çağrıda bulunuyor!
Derken, bu sefer de 22 Ağustos 2011’de internette uygulanmaya başlayacak olan filtreler gündeme geldi.
İnternetin sınırlanmasından “üzüntü duyduğunu” açıklayan Cumhurbaşkanı Gül, daha sonra Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) verdiği bilgi üzerine “tatmin olduğunu” söyledi.
Şimdi, tam da bu satırların yazıldığı sıra, Cumhurbaşkanı ile görüşmekte olan Google’ın 10 yıllık CEO’su Eric Schmidt, kendilerine “filtre kötü bir fikir; ayrıca, işe yaramaz, etrafından geçilir” görüşünü iletecek!
(Bu arada, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Google ile sürdürmüş olduğu kavgada sürekli ileri sürdüğü “Google’dan görüşecek muhatap bulamıyoruz; vergi vermiyorlar” iddialarının ikisini de yalanladı Eric Schmidt: “bizzat benimle çok kez görüşüldü; vergimizi de ödedik.”)
Yani, internete getirilmek istenen sınırlamanın işe yaramaz olduğu, bu sefer de internetin dünyada önde gelen otoritesi tarafından ortaya konmuş oldu.
Şimdi şu sorular akla geliyor: Yasadışı dinlemeleri önlemenin imkânsız olduğunu kabul eden sorumlu ve yetkililerimiz, interneti kontrol altına almanın imkânsızlığını neden kabul edemiyor? İnterneti sınırlama amacıyla arka arkaya girişimlerde bulunmakta bu ısrar neden? Kimilerinin “zararlı” gördüğü içeriklerden yurttaşlarımızı korumak bahanesiyle interneti kontrol altına almaya boşuna uğraşmak yerine, hem yurttaşlarımızı hem de devletimizi virüslerden, bilgisayar saldırganlarından (hackers) korumakla uğraşmak daha iyi olmaz mı?
KÜRESEL
Fransa’NIN ev sahibi olduğu G8 toplantısından iki gün önce, Mayıs sonunda, internet dünyasının önde gelen firma CEO’larını Sarkozy bir toplantıya davet etti. Onların önünde yaptığı konuşmada, internette ahlak kurallarına ve telif haklarına daha iyi uyulmasını sağlamak amacıyla hükümetlerin internet üzerinde sınırlayıcı kontroller uygulamasını savundu. Bu toplantı ve konuşmayla, konuyu iki gün sonraki G8 toplantısının gündemine alınmasını sağlamak amacındaydı. Fakat, G8 ülkeleri Sarkozy’nin bu çabasına pek ilgi göstermedi. Vodafone dışındaki firmalardan da Sarkozy’ye destek gelmedi. Avrupalı aktivistlerden de “koca burnunu internete sokma!” şeklinde sert tepkiler geldi.
Dijital Avrupa projesinin başındaki, Avrupa Komisyon başkan yardımcısı Neelie Kroes, 16 Haziran günü yıllık gündemini açıkladığı önemli konuşmasında (“State of Digital Union”) Sarkozy’nin önerisine değinmedi bile. Kroes, bu yıl gündeminin önde gelen üç konusunu açıkladı: genişbant altyapısını daha da geliştirmek, siber-güvenlik, çocuk istismarını önlemek.
Kroes’in savunduğu siber-güvenlik, internet üzerinden yapılan dolandırıcılık, casusluk veya saldırılara karşı hazırlıklı olmayı ve sürekli tatbikatlarla bu hazırlığı güçlendirmeyi içeriyor.
Somut olarak, dört konuya odaklanacağını açıkladı: (1) AB üyesi her ülkenin bir ulusal siber-güvenlik stratejesi geliştirmesi; (2) Her bir ülkenin ve AB’nin acil durum planlarının olması; (3) Etkin çalışan bir Acil Bilgisayar Tepki Birimleri (Computer Emergency Response Teams) ağının oluşturulması; (4) Düzenli siber tatbikatlar yapılması. Siber tehditlerin küresel bir sorun olması nedeniyle, uluslar arası işbirliğinin gerekliliğine vurgu yapan Kroes, yılsonunda bir ABD – AB ortak siber tatbikatın planlandığını da açıkladı.
İnternette çocuk istismarını önlemek için, Kroes’un gündeminde iki konu var. Birincisi, çocukların
özel bilgilerinin ele geçirilmesi karşısında alınması gereken
önlemler; yani kişisel bilgilerin ve mahremiyetin korunması.
İkincisi, bir çocuğun internette gezinirken, zararlı siteler, istismar, tehdit, uygunsuz teklif gibi olumsuzluklarla karşılaşması durumunda kullanılabilecek mekanizmaların geliştirilmesi.
Çocukların internette güvenli, sorumlu ve saygılı gezinti yapabilmesini sağlayabilmek için
hem çocuğun hem de anne-babanın eline kolay kullanılabilir ve
etkin mekanizmaların verilmesi gerekiyor. Örneğin, bir olumsuzlukla karşılaşınca bunu tek tıklamayla bildirme sistemi gibi. Kroes,
internet firmalarından Ekim sonuna kadar somut çözümler sunmalarını talep etmiş.
Neelie Kroes’in savunduğu yaklaşımların içinde Sarkozy’nin ve hükümetimizin savunduğu, uygulamaya çalıştığı tür sınırlamalar yer almıyor.