İnternetteki nefret suçlarına karşı öncelikle kullanıcılar bilinçlendirilmeli
Türkiye’de nefret söylemi internet ortamında giderek artıyor. Kullanıcıların ürettiği ve paylaşarak dolaşıma soktuğu içeriklerden bahsettiğimiz için, mücadele için de anahtar noktanın yine kullanıcının kendisi olduğunu görüyoruz. Nefret söylemi barındıran içeriklerin üretilmesi her ne kadar sorunsa da, içeriğine dikkat edilmeksizin yapılan paylaşımlar daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bu örneklerin dolaşıma girmesinin altında paylaşım özelliği yer alıyor ve bir içerik paylaşılarak çok sayıdaki kullanıcıya rahatlıkla ulaşabiliyor. Bu nedenle, kullanıcıların bilinçlenmesi ve nefret barındıran içeriklerin dolaşıma girmesinde rol oynamamaları en temel mücadele yöntemi. Diğer yandan, nefret söylemi ile ifade özgürlüğü arasında hem net hem de oldukça ince bir çizgi var. Bu nedenle nefret söylemi ile mücadele ederken ifade özgürlüğü konusunda geri adım atmamak konusunda da oldukça dikkatli olmak gerekiyor.
Nefret söylemi; bir bireyi veya topluluğu; ırkı, etnik grup aidiyeti, cinsel kimliği, din ve mezhep aidiyeti, siyasal söylemi, fiziksel özelliği veya engeli nedeniyle “ayırt edici, “ötekileştirici” ve “dışlayıcı” duygular duymak ve bu duyguları sistematize bir şekilde dilsel pratiklerle ifade etmek şeklinde tanımlanıyor. Nefret duygusuyla bir kişinin canına, malına, mülküne kastedilmesi ise nefret suçu olarak tanımlanmaktadır. Söylem, dilsel pratikler aracılığı ile toplumsal yaşamın belli değer yargıları etrafında örgütlenmesini, düzene sokulmasını sağlarken; işte bu nedenle olayların, olguların, kişilerin, toplulukların temsil pratikleri ile yakından ilişkili. Bu nedenle yeni medya ortamlarında üretilen, dolaşıma sokulan söylemler ve bu söylemlerin içindeki temsil pratiklerinde ve yapısal ögelerinde nelerin yer aldığı önem kazanıyor.
Doğal olarak nefret söylemi nefret suçuna giden yolu besliyor. Nefret dilsel pratiklerde; kaba, alaycı, küçümseyen, hakaret eden, öfkeli, saldırgan ve küfürlü sözcüklerin kullanılması şeklinde somutlaşıyor. Nefret söylemi ve nefret suçuyla toplumda barış dilinin tesisi ve diyalog olanağı ortadan kalkıyor. Ayrımcılık, yok sayma ve dışlama doğal kılınıyor. Dolayısı ile nefret söylemi ideolojik bir söylemdir. Güç ve iktidarı içinde barındırıyor.
Nefret söyleminin türleri var
Nefret söyleminin türlerini ise, siyasal nefret söylemi (etnik, milliyetçi, ırkçı, ayrımcı ya da siyasi kimliklere karşı nefret); yabancılara göçmenlere yönelik nefret söylemi; cinsel kimliğe yönelik nefret söylemi (eşcinsellere, transeksüellere ve biseksüellere karşı nefret); kadınlara yönelik nefret söylemi; din ve mezhep aidiyetine yönelik nefret söylemi; ırk ve etnik kimlik temelli ve belli hastalıklara ve fiziksel özelliklere yönelik nefret söylemi oluşuyor. Ama tabii bu farklı tür nefret söylemlerinin iç içe de kullanılabildiğini unutmamak gerekiyor. Dünyada yeni medya ve sosyal ağların getirdiği ivmeyle çeşitlenen bilgi ve görüş paylaşım olanakları, beraberinde istenmeyen sonuçları da getiriyor. En çok göze çarpanların başındaysa, ayrımcı hakaretler ve sanal örgütlenme modeliyle gelişen nefret söylemi.
“Nefret söylemine karşı mücadele, zihinlerde, düşünce kalıplarında ve bakış açılarında verilmeli”
Popüler kültür gibi algılanma tehlikesi de var
İnternet nefret söyleminin hızla dolaşıma girdiği ve yayıldığı alanlardan biri. Nefret siteleri, elektronik nefret postaları, forumlar, haber siteleri ve okur yorumları, tarayıcı oyunları ve sayısal oyunlar, IRC’ler ve toplumsal paylaşım ağları ile video paylaşım ağları gibi sosyal medya uygulamaları aracılığıyla nefret söylemi yeni medya ortamlarında yayılıyor, dolaşımda uzun süre kalıyor. İnternetin özellikleri bu tür saldırgan ve ayrımcı içeriklerin yayılmasını kolaylaştırıyor. Yeni medya ortamının bireylere, farklı toplumsal hareketlere sağladığı olanaklar da yine bu özelliklerden besleniyor. Ancak, bireyler ve topluluklar bu olanakları gündelik yaşamındaki aidiyetlerinin, konumlanışlarının bir uzantısı olarak nefret söylemini yaymak için rahatlıkla kullanabiliyor. Nefret içerikli mesajlar özellikle sosyal ağlarda üstü kapalı biçimde de sunuluyor, dolayısıyla pek çok kişi tarafından sanki popüler kültür ürünü gibi doğal algılanabiliyor.
Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Mutlu Binark Ankara Üniversitesi SBE Yüksek Lisans Öğrencisi/Alternatif Bilişim Derneği Üyesi Tuğrul Çomu, internette nefret söylemiyle ilgili aktif mücadele veren isimlerden ikisi, onlarla neler yapılabileceği üstüne konuştuk.
>> Sosyal medyada özellikle içeriğin sahibi tamamen kullanıcının kendisi? Herhangi bir denetleme, edit yok. Dolayısıyla esasında nefret söylemine daha fazla serbest hareket alanı veren bir yapı söz konusu. Sizin internet üzerindeki nefret söylemiyle ilgili görüşleriniz nelerdir?
Mutlu Binark: Nefret söylemi, hem geleneksel medyada hem de yeni medya ortamlarından internette kendisine sıklıkla yer buluyor. Ancak yeni medyanın etkileşimsellik ve kullanıcı türevli içerik üretimi özellikleri, internette dolaşımda bulunan ve nefret söylemi barındıran içeriklerin çok daha fazla olabilmesine neden oluyor. Geleneksel medyadaki bir içerik, bir medya profesyoneli tarafından hazırlanmış ya da en azından bir medya profesyoneli tarafından yayınlanmak üzere seçilmiş içeriktir. Yeni medyada ise, kullanıcıların kendileri içerik üreten konumundadır. Bu içerikler neler olabilir? Aslına bakarsanız, kullanıcıların sisteme girdikleri her türlü veri kullanıcı türevli içerik sayılabilir. YouTube gibi video paylaşım ağları, örneğin, temelde internet kullanıcılarının hazırladıkları videoları yayına soktukları ağlardır. Kullanıcı türevli içerik her zaman görsel ya da görsel işitsel olmak zorunda değildir. Yazılan yazılar–metinsel paylaşımlar da kullanıcı türevli içeriktir. Bu açıdan bakıldığında Facebook’taki bütün paylaşımlar, tüm internet sitelerindeki yorumlar ki nefret söyleminin en sık rastlandığı alanların başında haber portallarındaki okuyucu yorumları yer almakta, sözlük girdileri de kullanıcı türevli içeriktir. Dolayısıyla diyebiliriz ki, nefret söylemi internette kendisine kullanıcıların oluşturduğu içerikler üzerinden sıklıkla yer bulmaktadır. Üstelik internetteki bir içerik, sosyal ağlar üzerinden hızla paylaşılarak geleneksel medyanın kolay kolay ulaşamayacağı sayıdaki kullanıcıya ulaşabiliyor.
“Nefret söylemine karşı mücadele, zihinlerde, düşünce kalıplarında ve bakış açılarında verilmeli”
“Sosyal ağlar, nefret söyleminin de popülerleşmesine zemin hazırlayabiliyor”
>> Peki bu söylemlere karşı algı nasıl gerçekleşiyor? Bu söylemleri masum veya sıradan gösteren bir algılama da oluşuyor mu?
Binark: Sosyal ağlar üzerinden sıklıkla paylaşılan, nefret söylemi barındıran/yayan içeriklerle karşılaşan kullanıcılar, bir sürenin sonunda bu söylemleri benimseyebiliyor ya da en azından yadırgamıyor. Dolayısıyla nefret söylemini masum veya sıradan gösteren unsurların başında yine internetin, web 2.0’ın doğası bulunuyor. Çoğunlukla sosyal ağlarımızda çevrimdışı dünyada da ilişkimiz olan kişilerle ilişkileniyoruz. Bu kişilerden gelen paylaşım ve gönderilere, geleneksel medya ortamları üzerinden bize gönderilen mesajlardan çok daha açık oluyoruz. Çünkü, tanıdığımız kişi, güvenilir kişidir. Her zaman olmasa bile, belki daha az sorguluyoruz ve hatta biz de kendi ağımız üzerinden paylaşarak, nefret söylemi yayan içeriklerin daha da büyük bir hızla dolaşıma girmesine katkı sağlayabiliyoruz. Diyebiliriz ki popüler birer iletişim ağı olarak tanımlanabilecek sosyal ağlar, nefret söyleminin de popülerleşmesine zemin hazırlayabiliyor.
>> Türkiye’de nefret söylemine ve nefret suçlarına karşın farkındalık düzeyi nedir sizce?
Binark: Türkiye’de nefret söylemi ile ilgili algı ve/veya farkındalık düzeyi, dünya genelinden çok da farklı sayılmayabilir. Özellikle YouTube gibi ağlar üzerinden biliyoruz ki nefret söylemi barındıran içeriklerin üretilmesi ve dolaşıma sokulmasında tek örnek Türkiye değil. Diğer Avrupa ülkelerinde veya ABD’de de, oraların öteki olanlarına yönelik nefret söylemi örnekleri bulunuyor. Hatta Norveç’te nefret suçu işleyen A.B. Breivik’in de YouTube’a yabancı düşmanı ve İslamofobi üreten kendisinin ürettiği bir videoyu yüklediğini ve dolaşıma soktuğunu yakın geçmişten bir örnek olarak verebiliriz.
>> Dünyada nefret söylemine karşı mücadelede ne gibi yollara başvuruluyor?
Çomu: Ancak, kullanıcı türevli içerik üretimi için kullanılan/hizmet veren pek çok web sitesinin kullanıcı sözleşmesinde nefret söylemi maddesi yer alıyor. Bu tür içeriklerin, bu ağlar üzerinden paylaşıma/dolaşıma sokulması aslında yasak; dolayısıyla şikayet edilmeleri halinde yayından kaldırılabiliyorlar. Ancak kullanıcıların ürettiği ve paylaşarak dolaşıma soktuğu içeriklerden bahsettiğimizde, mücadele için de anahtar noktanın yine kullanıcının kendisi olduğunu görebiliyoruz. Nefret söylemi barındıran içeriklerin üretilmesi her ne kadar sorunsa da, içeriğine dikkat edilmeksizin yapılan paylaşımlar daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bu örneklerin dolaşıma girmesinin altında paylaşım özelliği yer alıyor ve bir içerik paylaşılarak çok sayıdaki kullanıcıya rahatlıkla ulaşabiliyor. Bu nedenle, kullanıcıların bilinçlenmesi ve nefret barındıran içeriklerin dolaşıma girmesinde rol oynamamaları en temel mücadele yöntemi. Bu amaçla Türkiye’de de, dünyada da çeşitli sivil toplum örgütleri çalışmalar yapıyorlar. Dünyadan örneklere bakarsak Simon Wiesenthal Center, Partners Against Hate, Unite Against Hate sayılabilir. Bu merkezlerin yaptıkları raporlama çalışmaları, bilgilendirme kitapçıkları ve eğitim faaliyetleri bulunmakta. Türkiye’de ise Alternatif Bilişim Derneği, yeni medya ortamlarında nefret söylemine yönelik farkındalık yaratmak için çalışmalar yapıyor. Ayrıca, internetteki ırkçı içeriklerin yayından kaldırılması için çalışan çeşitli oluşumlar da mevcut: örneğin Uluslararası Siber Nefret Karşıtı Ağ (INACH). Bir de kanımızca, aslında nefret söylemine karşı çözüm, bu dünyada her türlü ayrımcılık ve önyargı üreten zihinlerde, düşünce kalıplarında ve bakış açılarında verilmeli. Komşusunu inanç sahipliğine, mezhebine, etnik kökenine, cinsel kimliğine göre seçen zihinler hiç kuşkusuz nefret söylemini doğal ve sıradan kabul edecektir.
“Ekşisözlük üzerine düşeni yaptı”
>> Ekşi Sözlük’ün çabası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çomu: Ekşisözlük’ün çabası, internet ortamında nefret söylemi ile mücadele özdenetim olarak alanda önemli bir yer tutuyor. Diğer taraftan sözlükler, nefret söylemini kelime bazlı olarak aramaya daha uygun olduğundan, yapılan çalışmaların verimli olması da çok muhtemel. Diğer ve uluslararası ağlara bakacak olursak, bu ağlarda aynı çalışmanın yapılabilmesi çok kolay değil; kullanıcılar tarafından gönderilen pek çok farklı dildeki binlerce içeriğin denetlenmesi de. Dolayısıyla ekşisözlük’ün üzerine düşeni yaptığı, ancak ekşisözlük’ün kullandığı yöntemin tüm internet sitelerinde kolaylıkla uygulanamayacağı da unutulmamalı. İnternetteki tüm platformlarda karşı mücadele için en etkin unsur, yine kullanıcının kendisi.
Nefretsoylemi.org ile söylemin sahipleri sivil toplumun denetimine açılıyor
Medyada Nefret Söyleminin
İzlenmesi projesi yaklaşık iki yıl
önce başladı. Hrant Dink Vakfı öncülüğünde başlatılan proje nefretsoylemi.org internet sitesi üzerinden de destekleniyor.
Projede, ulusal medya taranarak, ayrımcılık ve düşmanlık içeren
haber ve köşe yazıları sitede yayımlanıyor. Böylece medya sivil toplumun denetimine açılıyor. Çalışmanın özel amacı ise, yaygın ulusal medyada gözlemlenen, farklı gruplara yönelik nefret söylemiyle mücadele. Bu amaca ulaşmak için çalışırken, nefret söylemi kavramıyla ilgili bilgi sağlamak, nefret söyleminin toplumun, özellikle de medya, iletişim ve hukuk camiasının gündemine getirilmesi yoluyla kamusal bir tartışma yürütülmesine ve ayrımcı ve ırkçı söylemle mücadele yolları ve yöntemlerinin neler olabileceğinin tartışılmasına zemin açmak ve medyada insan hakları ve azınlıklara yönelik
daha saygılı ve bilinçli bir dil kullanılmasını teşvik etmeyi de amaçlıyor. Türkiye’de ayrımcılık, ırkçılık gibi konularda medya izleme çalışmaları ancak son yıllarda
gündeme geldi ve bu alanda çok az çalışma mevcut. Bu proje, bu açığı kapatma yönünde özendirici bir rol oynuyor ve diğer sivil toplum kuruluşlarının uzmanlık alanları çerçevesinde benzer çalışmalar yürütmesi için teşvik edici oluyor. Medyada nefret söyleminin izlenmesi çalışması sırasında tirajlar dikkate alınarak seçilmiş toplam 24 gazete inceleniyor. Belli bir sırayla, her gün dört gazete, Pazar günleri ise iki spor gazetesi okunuyor.
Yazının analizinde hangi grubun ya da grupların hedef alındığı belirlendikten sonra, nefret dilinin kullanılış biçimleri kodlanıyor: belli bir olumsuz özelliği ya da fiili tüm gruba atfetmek, gruba yönelik düşman ya da tehdit algısı yaratmak, şiddete teşvik etmek ya da şiddeti savunmak, insanlıktan düşürücü nitelemeler kullanmak, kişi üzerinden grubu aşağılamak gibi. Yazılarda kullanılan görsellerin haberle doğrudan bağlantılı olup olmadığı da kodlanıyor. Proje süresi boyunca atölye çalışmaları ve seminerler de gerçekleştiriliyor.
BM’nin de uzun yıllardır
gündeminde
Birleşmiş Milletler de 2001 yılında ilk kez Durban Bildirgesi’nde internet ortamının ırkçı ve saldırgan içeriğin yayılmasında kullanıldığına dikkat çekmişti. Bu konuda BM’in olsun AGİT’in (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) uyarıları giderek artıyor yıllar içinde. AGİT 2009 yılından itibaren, her türlü nefret söyleminin yayılmasında internetin rolüne dikkat çekmiş, “İnternette nefret söylemi hızla yayılmakta ve yıkıcı bir etki göstermektedir” saptamasında bulunmuştu. Özellikle az gelişmiş, yoksul ve toplumsal dışlama gibi birtakım davranışlara maruz kalan insanların ayrımcılık, ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğe daha fazla kapılmakta olduklarının AGİT çalışmalarında altı çiziliyor. Yine Simon Wiesenthal Merkezi de sosyal medya ortamlarında nefret söyleminin yayılması durumunu her sene düzenli olarak takip ediyor. Merkez, 2010 yılı raporunda internet üzerindeki nefret içerikli web sitesi sayısının yüzde 20 arttığını belirtmişti. Üstelik bunun da önemli bir bölümü müzik ve video gibi yaratıcı malzemeleri kullanarak etki alanını ve yayılma hızını artırıyor. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku araştırma görevlisi avukat Ulaş Karan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin nefret söylemini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmediğini söylüyor.
Ekşi Sözlük’ten nefret söylemine karşı hamle geldi
İnternette nefret suçları konusunda Türkiye’de en önemli adımlardan biri yaz aylarında Ekşi Sözlük’ten geldi. Ekşi Sözlük devreye soktuğu nefret söylemi denetim projesi ile kullanıcıları arasındaki tartışmaları azaltmayı hedeflediğini açıkladı. Dini konularda yazdıkları yüzünden 50’ye yakın yazarının ifadesi alınmasından sonra Ekşi Sözlük nefret söylemi denetim projesini hayata geçirme kararı almıştı. Ekşi Sözlük’ten yapılan bir duyuru ile kullanıcıların bilgilendirdiği proje, Nisan ayında da Ekşi Sözlük’ün kurucusu olan ssg tarafından şöyle duyurulmuştu: “Irk, etnik köken, dil, inanış durumu, fiziksel veya zihinsel engel, bölgesel farklılıklar, cinsiyet, cinsel kimlik ya da cinsel yöneliminden dolayı belirli kişi veya gruplara bu temel özelliklere dayalı, mevcut her türlü olumsuz önyargılardan beslenerek yöneltilen nefret ve/veya şiddet oluşturabilecek nitelikteki ifadeler nefret söylemi olarak kabul edilir.”
Nefret söylemiyle mücadele için neler yapılabilir?
• Kullanıcı sözleşmelerinde nefret söylemine karşı müdahil olma talebinin geliştirilmesi
• Yeni medya editörlerine yönelik nefret söylemine karşı farkındalık geliştirecek eğitimin verilmesi
• Yeni medya ortamında nefret söylemi izleme ve raporlama mekanizmalarının geliştirilmesi
• Yeni medya ortamlarını kullananlara bu konuda farkındalık kazandıran eğitimlerin verilmesi ve bu izlek içerisinde Eleştirel Yeni Medya Okur Yazarlığının geliştirilmesi
• Nefret söylemi içeren içeriklerin, grupların “şikâyet et” mekanizması ile kaldırılmasını sağlamak
• Pozitif örneklerin yaratılması ve teşviki
• Nitelikli içerik üretiminin teşviki
• Çevrimiçi habercilik için etik ilkeler geliştirilmeli
• Nefret söyleminin nedenleri ve koşulları anlaşılmalı. Yeni medya ortamında dolaşıma sokulan nefret söyleminin gerçek yaşamdaki kökleri/kökenleri/kaynakları ve nedenleri siyasal, kültürel ve toplumsal politikalar temelinde araştırılmalı.
Nefret söyleminden en çok nasibini alan LGBTT bireyleri temsil eden örgüt LAMBDAİSTANBUL:
“İnternetteki nefret söylemi yazılı ve görsel medyadan daha etkili güce sahip”
İnternetteki nefret söyleminden en çok etkilenen kesimlerden biri hatta en çok etkilenen kesim LGBTT bireyler. Eşcinsellere yönelik nefret söylemi bazen üstü örtülü bazen ise alenen gerçekleşiyor. LGBTT bireyleri temsil eden örgüt Lambda İstanbul, nefret söylemi ve internette sansür gibi konularda da aktif olan bir oluşum. Lambdaistanbul LGBTT Derneği Gönüllüsü Özlem Çolak ile konuştuk.
>> İnternetteki nefret söylemi LGBTT bireyleri nasıl etkiliyor? Toplumsal hayattaki ayrımcı söylem sizce internete de yansıyor mu?
Özlem Çolak: Nefret söylemi zaten iletişim kanalları üzerinden yapılan her türlü ayrımcılığı tanımladığı için ve bugün internet haberleşme ve iletişim konusunda bugün en etkili araç olduğundan, internet üzerinden yayılan nefret söylemi yazılı ya da görsel medyadan daha da etkili bir güce sahip. Bugünlerde nefret söyleminin özellikle sosyal medya üzerinden oldukça hızlı, yaygın, kontrolsüz ve etki gücü yüksek bir şekilde yaygınlaştığını söyleyebiliriz. Örneğin Facebook üzerinden her yeni gün nefret söylemi ve dahi nefret suçu unsurları içeren birçok grup kuruluyor. Bu gruplarda lgbt bireylere dönük aşağılayıcı ifadelerin bini bir para olmasının yanında fotoğraf gibi şeylerle kişilerin deşifre edildiği, hedef gösterildiği bile oluyor.
>> Siz bu grupları kapattırmak için hamleler yapıyor musunuz?
Çolak: Yapıyoruz ama bu gruplardan birini kapattırmayı başardığımızda bir yenisi kolaylıkla açılabiliyor. Ya da çeşitli grupların ve bireylerin hesaplarına nefret söylemi içeren şeyler konabiliyor. Sorgulamaya, internet alemindeki anonimlik ortada dolaşan nefret söylemine yönelik mücadelenin hedefini de zayıflatabiliyor. Üstelik internet üzerinden sürekli ve hızlı değişen bilgi akışı insanlara karşılaştıkları bu söylemleri sorgulama olanağı dahi bırakmadan iz bırakmış oluyor. Bunun yanı sıra, internetin LGBTT bireylerin en önemli sosyalleşme araçlarından biri olduğu göz önüne alındığında daha da tehlikeli bir boyuta işaret ediyor. Hem LGBTT bireylerin kendileri ile barışmalarının önünde bir engel oluştururken, hem de LGBTT bireyleri kolay avlanabilen hedefler haline getiriyor.
Bugün, her ne kadar LGBTT mücadelesinin görünürlüğünün ve gücünün artıyor olsa da bu bireylere yönelik nefret söylemi oldukça yaygın, özellikle de internet üzerinden. Bu kimi zaman direkt olabildiği gibi kimi zaman örtük bir şekilde de yapılabiliyor: özellikle günah ve hastalık söylemi üzerinden LGBTT bireylere yönelik nefret söylemi “normalleştirilebiliyor”. Günah ve hastalık söylemi LGBTT bireylere yönelik nefret söylemini, aşağılayıcı ve ayrımcı söylemleri ifade özgürlüğü görünümüne sokabiliyor ve görünmez kılabiliyor. O nedenle bugün dahi Türkiye’de nefret söylemine ilişkin ciddi bir farkındalık düzeyi olduğunu söylemek oldukça güç.
>> İnternette nefret söylemiyle mücadele yolları sizce nedir, etkin mücadele için neler gereklidir?
Çolak: Nefret söylemi ile ifade özgürlüğü arasında hem net hem de oldukça ince bir çizgi var. o nedenle nefret söylemi ile mücadele ederken ifade özgürlüğü konusunda geri adım atmamak konusunda da oldukça dikkatli olmamız gerekmekte. Bugün Türkiye’de devlet tarafından uygulamaya konmaya çalışılan internet yasakları ve sansür mekanizması nefret söylemi ile mücadele de elimize bir olanak vermediği gibi, elimizdeki özgürlükleri de kısıtlayıcı özellikler gösteriyor. Genel olarak ayrımcılığa karşı yürütülen her tür mücadele nefret söylemi ile mücadele konusunda da etkili olacaktır, çünkü nefret söylemi ayrımcılığın bir tezahürüdür. Bunun dışında merkezi kanunlardan öte daha sivil mekanizmaların geliştirilmesi etkili olabilir. Bugün internet kullanımının düzenlenmesi ile ilgili çeşitli sivil kuruluşlar ve inisiyatifler çeşitli öneriler ortaya koyuyor. Ceza uygulamasının ise yine sivil mekanizmaların önerileri dikkate alınarak düzenlenmesi önemli. Zira neyin nefret söylemi olduğu özellikle söz konusu konuda çalışan örgütler tarafından daha net tanımlanabilir.
>> Siz Lambda olarak bu konuda neler yapıyorsunuz? Veya bu konuda önerileriniz, beklentileriniz nelerdir?
Çolak: Lambda olarak nefret söylemini takip etmek ve deşifre etmek üzerinden bir mücadele yürütüyoruz. Bununla birlikte hukuksal mekanizmaları kullanarak mücadele ediyoruz.
Nefret söylemi ile mücadele yeni bir konu olduğu için Lambda olarak diğer sivil yapılarla birlikte nasıl bir mücadele hattı oluşturulmalı üzerine de ortak irade oluşturma çalışmalarına katılıyoruz. Bu alanda Türkiye’de bir söz üretmeye çalışıyoruz. O nedenle şu an nefret söylemi ile mücadele de yeterli denecek bir noktada olmadığımız gibi bu alandaki çalışmalar yeni yeni başlıyor. dünyada da nefret söylemi ile nasıl mücadele edileceği, ifade özgürlüğü ile bıçak sırtı ilişkisinden dolayı ciddi tartışmalara neden oluyor. Burada özellikle medya araçlarının kendi iç mekanizmalarını oluşturmaları ve nefret söylemi ile bu şekilde mücadele etmeleri oldukça önemli. Yani, genel bir kanunla cezalandırmaktan önce her tür medyanın nefret söylemi ile mücadeleyi içselleştirerek kendi dönüştürme mekanizmalarını kurmaları en etkin mücadele hattını oluşturacak.
“EKŞİ SÖZLÜK’tE NEFRET SÖYLEMİ OLAN BÜTÜN GİRİŞLER SİLİNECEK”
Nefret söylemi olduğu düşünülen girişlerin sözlükten silineceğini vurgulayan açıklamada “Herkese açık ve şeffaf bir yapıda kurulan nefret söylemi denetleme projesi, yüzlerce gönüllünün kapsamlı ve özverili çalışmasıyla üretebildiklerini uygulamaya konabilecek safhaya gelmiştir. Bu doğrultuda kurulmuş olan nefret söylemi denetim grubu şu andan itibaren ekşi sözlük dahilinde yazılmış girişleri denetlemek, bu girişler arasında nefret söylemi içerenleri tespit etmek ve söz konusu nefret söylemlerini yayından kaldırmak amacıyla yetkilendirilmiş ve aktif olarak çalışmaya başlamıştır. Grup incelemesinde nefret söylemi olduğu tespit edilen bütün girişler silinecektir.” ifadelerine yer verildi.
Bu hamleye kullanıcılardan gelen tepkiler ise genellikle olumlu yöndeydi. Ama bu projeden memnun olmayanlar da oldu tabii. Denetimi “Ekşi Sözlük’ün kendi elleriyle kendini bitirmesi” olarak yorumlayanlar da oldu örneğin. Bunun sansür aracı olarak kullanılmasından endişe duyuldu.
Kamu otoriteleri sadece müstehcenlik üstünden mücadele içinde
Türkiye’de internet ortamında giderek artan nefret söylemini dikkatle izlemek ve buna karşı mücadele etmenin stratejilerini geliştirmek gerekiyor. İnternet ortamı kamu otoritelerinin geliştirdikleri tekno-politik söylem ne yazık ki nefret söylemine karşı hiçbir şekilde mücadele stratejisini içermiyor. Çocukların ve ailelerin müstehcenlik ve zararlı madde alışkanlıkları ile kumardan korunması gibi muhafazakâr değer yargılarından beslenen korumacı-kollamacı bir filtreleme ve erişim engeli gibi teknik ve yasal çözümler üzerinde yoğunlaşıyor. Türkiye’de kamusal otoritelerin bu bakış açısı aslında gündelik yaşamdaki linç kültürünün, savaş dilinin ve ayrımcı pratiklerin ortadan kaldırılması yönünde politik ve toplumsal çözüm üretiminin yetersizliği ile doğrudan ilişkili olduğu yorumları yapılıyor.
“İnsanlar
konunun aslını sorgulamadan taraf olup yorumlar yağdırıyor”
Alternatif Bilişim Derneği, yeni medyanın, nefret söyleminin ve suçlarının örgütlenmesinin yanı sıra normalleştiği bir alan olduğunu düşünüyor. Tophane’de sergilere saldırılmasında, Zeytinburnu’ndaki linç olaylarında sosyal medyanın rolüne dikkat çeken derneğin Başkanı Ali Rıza Keleş, şunları söylüyor: “Toplumdaki algı sorunuza gelince; ne yazık ki bu konuda tablo çok iç karartıcı. Çoğu zaman söylemlerimizin nefret içerdiğinin farkında değiliz. Çünkü bu söylem, uzun yıllardır bize öğretilmiş ve zihinlerimize kodlanmış. Irkçı, ayrımcı, cinsiyetçi söylemleri günlük hayatımızda çok rahat kullanabiliyoruz. O kadar ki, deyimlerimizde, atasözlerimizde, kızgınlıkla söylediğimiz kötü sözlerimizde ya da gülmek için yaptığımız şakalarımızda, fıkralarımızda bile. İnsanlar özellikle sosyal ağlarda çoğunlukla sorgulamadan bir şeyleri beğeniyor, paylaşıyor. Ya da konunun aslını sorgulamadan hızla taraf olup yorumlar yağdırıyor. Bütün bunlar nefret söylemini sıradanlaştırıyor. Ekşi Sözlük’ün girişimini konuya dikkat çekmesi açsından değerli buluyoruz. Mücadele önerilerimiz arasında içerik ya da hizmet sağlayıcıların kullanıcıları uyarması, bilgilendirmesi gibi çalışmalar da yer alıyor.”