İş Modelinizi En Son Ne Zaman Değiştirdiniz?
Uzun zaman olduysa ya da kurulduğunuzdan beri hiç değiştirmediyseniz kendinizi kurulduğunuz yılın modasına uygun bir takım elbise içinde hayal edin.
Sonuç nostaljik bir fotoğraf, hatta sararmış bir fotoğraf gibi mi çıktı ortaya? Yüksek olasılıkla iş modeliniz için de bu durum böyle.
Eğer kazanıyorsanız, büyüyorsanız, bunu yaparken çalışanlarınız ve müşterileriniz mutluysa ve kendinizi geliştirdiğinizi düşünüyorsanız mesele yok. Sizin iş modelinizi takım elbiseye değil de Ford Mustang’e benzetmek daha doğru olur. Ya da bir Porsche’a. Ama eğer böyleyseniz gerçekten de çok düşük bir yüzdelik dilimdesiniz.
Çoğu şirket yaptığı işten memnun değil. Çoğu şirket çalışanlarından, çoğu çalışan şirketinden, çoğu şirket müşterilerinden, çoğu müşteri de tedarikçilerinden memnun değil. Demek ki bir yerlerde bir yanlış var.
Hatta memnun olanlar da bir süre sonra memnuniyetlerini kaybediyor. Zira memnun olduğunu çevresine söylediyse ve çevresi de o tedarikçiyle çalışmaya başladıysa bir anda arz artıyor, o arzı karşılayacak kalite standardı tutturulamazsa hem tavsiye eden hem tavsiyeyle gelen müşteriler bir anda aynı şeyi söylemeye başlıyor hep bir ağızdan: “Bu firma bozdu”
Anadolu’da bazı ilçeler var, doğası, lezzetleri, kendine has mamülleri, denizi, yaylası veya doğal güzellikleriyle. Özellikle yolları asfalt yapılsın istemediklerini söylediklerinde şaşırmıştım. Nedenini sorduğumda “Yollar asfalt olursa herkes gelir, biz bunu istemiyoruz” demişlerdi.
Neyse, dönelim konumuza.
Özetle, eğer bir yerlerde bir sıkıntı varsa çözüm basit: İş modelinde inovasyon.
İş modeliniz inovasyona, renovasyona, restorasyona ihtiyaç duyuyor mu? Bunun basit bir testi var, eğer yaptığınız işin sonucundan mutlu değilseniz ya yanlış iş yapıyorsunuz ya da o işi yanlış yapıyorsunuz. Eğer doğru işi yaptığınızı düşünüyorsanız işte o zaman iş modelini yeniden kurgulamanın zamanıdır.
Hem de tam zamanıdır, zira Covid-19 Salgını sonrası, Post-Pandemik dönemde birçok sektör, birçok alan yeniden tasarlanıyorken, yeni oyuncular geliyor, süreci iyi yönetemeyenler oyundan çıkıyorken değişim hem daha kolay hem de daha etkili olabilir. Zira her şey değişiyor bu süreçte. Rahmetli Barış Manço’nun şarkısında dediği yerdeyiz tam olarak, “Dünya dönüyor dostlar, ben dönmüşüm, çok mu?”
Peki iş modelinde inovasyon ne demek?
Kullandığı iş modelini kendi kurgulayan, kendine özgü bir iş modeline sahip pek az şirket var. %99’dan fazlası ise daha önceden yapılmış, denenmiş, alışılmış yöntemlerle iş yapmaya başlıyor.
Bir işletme bir sektöre girince o sektördeki diğer oyunculara bakıyor ve bu işi yapmak istiyorsa onlar gibi yapması gerektiğini düşünüyor. Buna ister kalabalıkların bilgeliğine güvenmek deyin isterseniz sürü psikolojisi. Ama “Bu kadar şirket yanılıyor olamaz” sözü zihni kandırmakta mahir bir sözdür.
Peki ya o kadar şirket yanılıyorsa?
Dahası ya o kadar şirket aslında iş modeli üzerine hiç kafa yormamışsa?
Muhtemelen de böyle çıkıyor sonuç. Bu ihtiyaç vakti zamanında doğduğunda bir işletme bu işe başlamış, daha önceki deneyimlerinden yola çıkarak da bir iş modeli benimsemiş, sonra giren tüm oyuncular da bu iş modelini birebir kopyalamış oluyor. Kısacası iş modelinin mükemmelliği konusunda tek dayanağınız o işi ilk yapanın mükemmel kurgulamış olmasına kalıyor.
Peki iş modelinde inovasyonu nasıl yapabiliriz?
Öncelikle mevcut süreçlerinizi, iş modelinizi masaya yatırın. Tüm yönleriyle, detaylıca analiz edip önce aksayan yönleri çıkarın, sonra da aksamayan, ya da aksasa da bunu çok fazla fark edemediğiniz “daha normal” olan yönleri. Aksayan yönleri düzeltin, normal yönleri de “Daha iyi nasıl yapılır?” sorusuyla yeniden tasarlayın.
Biz bu modeli kendi şirketimde uyguladık. Sadece kutu satan, sıfır ürün satan, yurtdışından gelen ürünü müşteriye götürmek ve sonrasında desteğini vermek dışında bir şey yapmayan bir iş modeline sahiptik. Müşteriye bir değer önerisi sunamıyorduk. “Neden sizden alayım?” sorusuna verilebilecek bir cevabımız yoktu.
Ta ki banka kredilerinin şirketimizi bir uçuruma sürüklediğini, o uçurumdan düşmesek bile bu durumdan kurtulmadıkça hiçbir zaman istediğimiz yöne kendi isteğimizle kürek çekemeyeceğimizi gördüğümüz güne kadar. Tüm kredileri kapatmaya karar verdik. Bir yılda tüm krediyi kapatmamız gerekiyordu. Peki nasıl yapacaktık?
İşte bizim iş modelinde inovasyon hikayemiz böyle başladı. Kârlılığı arttırmalıydık çünkü düşük kâr marjıyla bu krediyi ödeyebilmek için 10 kat fazla ciro yapma zorunluluğu ortaya çıkıyordu. Bu da bizi bir sarmala sokuyordu. “Daha çok kazanmak için daha çok büyü, daha çok büyüdüğün için daha fazla masrafa gir, daha çok masraf yüzünden daha az kazan. “
Demek ki kârlılığımızı arttırmalıydık.
En iyi fikirler zorda kaldığınızda, hatta çaresizlik içindeyken çıkarmış. Bizim de böyle oldu. Sattığımız ürünlerin ikinci el kategorisini oluşturduk, ikinci el edinebilmek için sektörümüzün ilk eskiyi getir yeniyi götür hizmetini açtık, gelen cihazlarla bir kiralama bandı oluşturup “Satın alma, kirala” modelini sunduk. Bütün bu çözümlerle 360 derece bir perspektif ortaya koyup kârlılığımızı %5’lerden %50’lere getirdik. Böylece çok kısa sürede kredileri ödedik.
Krediler ödenmişti ama yanında da bize bir kâr bırakmıştı. Yepyeni iş modelimiz. Elbette bu kazançlı ve ülkemiz menfaatine de çokça faydalı modeli sürdürdük. Hem doğaya faydası olan hem de Türkiye ekonomisine haftalık 1 milyon TL’lik bir ithalatın önüne geçerek katkı sağlayan bu model bizi yıllar sonra çıkacak olan pandemiye de hazırlayacaktı, biz de bunu pandemi başlayınca fark edecektik.
Bu konuyu örneksiz anlatmak çok havada kalmasına neden olacaktı. O nedenle kendi yaşadığımız, yürüttüğümüz bu süreçle birlikte anlatmak istedim.
Bizim sorunumuz kârsızlık, yaptığımız iş ya da rekabet koşulları değil bizzat bu işi yapma biçimimizmiş. Onu ele aldığımızda her şey bir anda düzeliverdi.
İşte bütün bunlar da baştaki soruyu sorduruyor ister istemez.
Sahi, siz iş yapma biçiminizi, kendi iş modelinizi en son ne zaman değiştirdiniz?