Katılım bankacılığı yüzde 20,4 büyüdü
Müşteri ilişkileri yönetiminde daha güçlü teknikler katılım bankacılığının küresel bazda olduğu kadar, Türkiye’de de hızlı büyümesini devam ettirecek unsur. Yani BT yatırımlarını daha da geliştirmek ve çeşitlendirmek şart.
Katılım bankaları küresel bazda hızlı bir gelişim sergiliyor ve bunda 2008’da patlak veren küresel krizin etkilerinden hızlı çıkmaları, sermayeyi çekecek enstrümanlar sunmaları gibi faktörler başı çekiyor. Deloitte'un 'Türkiye Katılım Bankacılığı: Büyüme yolundaki önemli adımlar' başlıklı raporunda da dikkat çekildiği gibi, katılım bankaları küresel bazda önemli bir büyüme sergiliyor. Dünyada yaklaşık 50 yıldır, Türkiye’de ise 30 yıldır faaliyet gösteren, 'İslami bankacılık' ve 'faizsiz bankacılık' olarak da bilinen katılım bankaları dünya çapında 2012 yılı sonunda, bir yıl öncesine göre ortalama yüzde 20,4 büyüyerek yaklaşık 1,6 trilyon dolara ulaştı. Katılım bankalarının büyüme etkenleri arasında birçok unsur ön planda yer alıyor.
Pazar payında istikrarlı artış
Raporda öne çıkan ilk unsur Körfez bölgesi ülkelerinin petrol ile gelişen ekonomilerinin zaman içerisinde alternatif yatırım alanları ile de hızlı büyümesi. Ayrıca yatırımcıların 'İslami finansal enstrümanlar' hakkında bilgilenmesi ve yatırım iştahının gelişmesi söz konusu. Bir tarafta da Körfez ülkelerinde özelleştirmelerin artması ve altyapı projelerinin gelişmesi gündeme geliyor. Yasal düzenlemeler konusunda gerek sosyal yapı gerekse finansal çerçevede önemli adımların atılması bu yapıya yönelik ilgiyi artırırken, İslami finansın Avrupa ve ABD gibi ağırlıklı nüfusu Müslüman olmayan ülkelerde de kullanılır hale gelmesi küresel ilgiyi pekiştiriyor. Bu çerçevede, Türkiye’de ilk olarak 1985 yılında kurulan katılım bankaları son 10 yılda pazar paylarını önemli ölçüde artırdı.
Deloitte raporuna göre, 2012 yılı sonu itibariyle küresel bazda İslami finans sektörünün büyüklüğü 1,6 trilyon dolara ulaştı. Bu büyüklükte yüzde 81’i, yani 1.296 milyar dolarlık bölümü bankacılık, yüzde 14'ü oluşturan 224 milyar doları 'kira sertifikaları' olarak tanımlanan ‘sukuk’, yüzde 3.9 yani 62,4 milyar dolar ile faizsiz yatırım fonları ve yüzde 1.1'i oluşturan 17,6 milyar doları da faizsiz sigortacılık alanları oluşturuyor.
Girişimler büyüme getiriyor
Küresel bazda bakıldığında, İslami bankaların ağırlıklı olarak Ortadoğu ve Güney Asya bölgelerinde olduğu görülüyor. Rapora göre, tüm finansal sistemin sadece İslami kurallara uyumlu olduğu İran ve Sudan başta olmak üzere, Körfez ülkeleri ve Malezya da İslami finansın öne çıkan pazarları halini alıyor. Araştırmaya göre, bu başlıkta gelişmekte olan Pakistan, Türkiye ile Endonezya ise gelecekte özellikle 'butik İslami finans' pazarında önemli pay alması beklenen ülkeler. Toplam 500 milyon nüfusu ile dünya Müslüman nüfusunun yaklaşık üçte birinin yaşadığı bu ülkelerde hem halen hizmet almayan, ama İslami kurallara yakın müşteri potansiyelleri var hem de mevcut ürün portföyleri yeterince gelişmemiş olmasına rağmen, pazar paylarının büyümesi bu büyüme beklentisinin de arkasında yatan temel unsurlar.
Bu bankacılık segmentinde Ortadoğu ve Asya Pasifik bölgeleri dışında, İngiltere, Avustralya, İsviçre, Güney Afrika, ABD, Çin, Fransa ve Japonya gibi Müslüman nüfusun yoğun olmadığı ülkelerde de önemli girişimler var. Rapora göre, özellikle 5 katılım bankası ile İngiltere, bu ülkeler arasında öne çıkıyor. Öyle ki, araştırmaya göre, İngiltere’nin, 2014 yılında ağırlıklı nüfusu Müslüman olmayıp, İslami tahvil satışı yapan ilk ülke olması da bekleniyor.
İslami bankacılık varlığının yüzde 36'ı İran'da
Araştırmada, katılım bankalarının yıllar içinde gelişimi de ele alınıyor. 2000’li yılların başında katılım bankaları niş pazarlarda kısıtlı sayıda finansman ve mevduat ürünleri ile hizmet verirken, özellikle Asya Pasifik ülkelerindeki farkındalığın artması ve ürünlerin gelişmesi ile hızlı bir gelişim de kendini gösterdi. Bir tarafta da 2000’li yılların ortasına kadar düzenlemeler konularında Körfez ülkeleri ve Malezya önderliğinde önemli adımlar atıldı. Bu da küresel bazda da pazarın gelişimini destekledi. 2008 yılında ABD'den başlayarak küresel bir kimlik kazanan finansal kriz dönemi ve sonrasında ise bu iş modelinin iyiden iyiye benimsenmesi ve desteklenmesi katılım bankacılığında istikrarlı bir büyümeyi beraberinde getirdi. Rapor bunu rakamlarla da örnekliyor. Küresel bazda katılım bankalarının varlıklarının 2004 – 2012 yılları arasında ortalama yüzde 40 büyüme sergilemesi ve 1,3 trilyon dolar seviyelerine ulaşması iş modelinin nasıl benimsendiğini de açıkça gösteriyor.
Küresel bazda İslami bankacılık varlıklarının yüzde 36’sı İran, yüzde 17’si Malezya, yüzde 14’ü Suudi Arabistan’da. Rapora göre, Türkiye ise yüzde 3,1 paya sahip. Araştırma, bu alanda büyüme potansiyeline de işaret ediyor. Buna göre, Türkiye nüfusu, bankacılık sektörü toplam aktifleri ve sadece dört katılım bankası ile 2013 üçüncü çeyreği itibarıyla yüzde 6,1 pazar payına ulaştı. Bu da, en az 50 ve üzeri İslami finans kurumunun bulunduğu Malezya, Endonezya ve Körfez ülkelerinden daha fazla gelişme potansiyeli beklentisini beraberinde getiriyor.
REEL SEKTÖRÜ YAKIN TAKİP
Deloitte raporunda bir IMF araştırması da örnek gösteriliyor. IMF tarafından yayınlanan “The Effects of the Global Crisis on Islamic and Conventional Banks: A Comparative Study” raporuna göre, katılım bankalarının işletme modelinin finansal krizden sağlam çıkmalarına yol açtığına işaret ediliyor. Çünkü geleneksel bankacılık sisteminin borçlanma bazlı ve risk transferi odaklı iş modeline karşılık, İslami bankacılık sektöründe varlık bazlı ve risk paylaşımı odaklılığı var. Bu model, gerçek bir ticari faaliyeti finanse etmek üzere kuruluyor. Böylece İslami bankacılık alanında hizmet veren kurumlar reel ekonominin yönüne daha yakın oluyor. Bir tarafta da mevduat bankalarının karşılaşabileceği risklerden bu finans kuruluşları kendini koruyabiliyor. Reel sektöre daha bağımlı olan İslami bankalar, aslında küresel krizden daha fazla etkilendi. Ancak Ortadoğu ve Asya Pasifik ülkelerinde gelişen ekonomik koşulları sonucunda İslami bankalar da kriz öncesi dönemdeki başarılı performans seviyelerine hızla yeniden ulaşabildi.
İYİ İLİŞKİLER TEKNOLOJİ İLE DESTEKLENMELİ
Deloitte araştırmasında, katılım bankaları hakkında yapılan “Türkiye’de Katılım Bankalarının Tercih Edilme Sebepleri” başlıklı anketin sonuçlarına yer veriliyor. Buna göre, “Şube personeli ile yakın ilişkiler” en önemli sebep. Bunu “Dini hassasiyetlerimin yönlendirmesi” izlerken, üçüncü sebep ise “İnsana saygı ve hürmet” olarak sıralanıyor. Bunları “Samimi ve yardımsever personel” ve “Bilgili ve Becerikli Personel” izliyor. Araştırmanın da ortaya koyduğu gibi, katılım bankalarının en önemli tercih sebebi müşterilerin banka ile olan iyi ilişkileri. Bir diğer sonuç da müşterilerin finansal beklentileri, ürün ve hizmet çeşitliliği, hızlı ve kolay erişebilir hizmet değerlerinin, dini sebeplere nazaran daha az önemli olduğu. Bu tercih sıralaması katılım bankalarının müşteri ile birebir ilişkiye verdikleri önemin meyvelerini aldıklarını gösteriyor.
Ama bir tarafta da müşterilerin şubelere gitmek yerine teknolojik çözümleri tercih etmesi söz konusu. Araştırmaya göre, bu nedenle güçlü bağlar gelecekte tek başına yeterli olmayacak. Üç kategoride yapılan araştırma sonuçlarına göre, müşterilerin banka tercihlerindeki en önemli etkenler komisyon, masraf ve faiz oranlarının uygunluğu, ödeme ve para transferi hizmetlerinin etkinliği ve şubelere ulaşım ile iletişim olarak sıralanıyor. Bu kapsamda, yeni nesli temsil eden müşterilerin hızlı ve yalın bankacılık hizmetleri gerçeğinden yola çıkınca, orta ve uzun vadede bu güçlü ilişki yönetiminin yanında, müşteriye değer katacak, teknolojinin ön planda tutulduğu hizmetlerin sunulması halinde sektörde önemli bir avantajın elde edilebileceği görülüyor. Araştırmaya göre, bunu sağlamak için iyi bir BT altyapısı tek başına yeterli değil. Bunun yanında gelişmiş bir müşteri ilişkileri yönetim sistemi önemli bir ihtiyaç.
Ayrıca katılım bankalarının müşterilerinin üçte birine yakını katılım bankalarının yanı sıra diğer geleneksel bankaların da müşterisi. Bu nedenle geleneksel bankaların ürün ve hizmet ağının genişliği ve müşterilerin finansal beklentileri halen rekabet alanında önemli bir faktör. Bu nedenle katılım bankalarının bu alanlarda yapacakları çalışmalar onların daha geniş kitlelere yönelebilmesini sağlayabilecek.