KAYBEDEN EKŞİ SÖZLÜK MÜ, ÜLKEMİZ Mİ?
Ulusal
Değerler, alışkanlıklar, kurallar daima nesilden nesile değişir ve gelişir. Zaman zaman bugünün değer yargılarıyla düne baktığımızda utanç verici durumlar görürürüz. Çok yakın tarihimizden çarpıcı bir örnek, Alan Turing’in dramıdır. Sadece teknoloji dehası olarak değil, İkinci Dünya savaşında Alman şifrelerini kırıp savaşın erken bitmesine katkı koyarak insanlığa hizmet etmiş olan bu kişi eşcinsel olduğu için İngiltere’de, o zamanın kanunları gereği mahkum olmuş ve 7 Haziran 1954’de daha 42 yaşındayken intihar etmek zorunda kalmıştı. Daha 60 yıl öncesinin değer yargıları ve kanunları bile çoktan utanç verici olmanın ötesinde, sadece Turing’in yaşamını yitirmesine neden olmamış, insanlık ve teknoloji için de büyük bir kayıp yaratmıştır.
Konu sadece çağımızın olmazsa olmazı olan ifade özgürlüğü ve insan hakları ile sınırlı değildir. Ekonomik boyutu da önemlidir. Barındırma hizmetlerini çoğunlukla yurtdışından alıyoruz. Büyük internet şirketleri 5651 sayılı yasa nedeniyle ülkemize gelmiyor. Çağımızın en önemli rekabet gücü kaldıracı olan inovasyon konusunda uluslararası sıralamalarda Avrupa’da sonuncu, dünyada ise çok gerilerdeyiz. Durum böyleyken, çok önemli ve yararlı bir inovasyon olan Ekşi Sözlük de yurtdışına gitmeye zorlanmış oldu. Ama, tıpkı yasaklanan onbinlerce site ve YouTube gibi, mahkum olan Ekşi Sözlük de yok olmayacak. Çünkü interneti yok saymakla internet yok olmuyor.
Matbaayı, Sanayi Devrimini kaçırmış olan Osmanlı döneminden sonra, Türkiye’nin de Bilgi Çağı’nı da kaçırması, sadece toplumun geri kalması, bireyin gelişmemesi değil, ekonominin de kısır ve dünde kalması demektir. Biri birimizle ne kadar muhabbet ettiğimiz ile ilgili olanlar dışında, bilgi teknolojilerine ilişkin tüm ulusal ve küresel istatistikler geri kalmışlığımızı belgeliyor. Dolayısıyla, dünün anlayışıyla, yarın utanıp üzüleceğimiz kararların arkasındaki değer yargıları karşısında, yasaklamalarla internetin yok olacağını sanan ve “www yerine ttt kurarız” anlayışıyla geliştirilen politikalar karşısında bilişim firmaları, hatta tüm iş dünyası etkin bir duruş sergileyebilmeli.
Bireysel
AYLAKLIĞA ÖVGÜ
Sadece sanat ve kültür için değil, bilim ve teknolojide de aylaklık sırasında “hah, işte bu” şeklinde ortaya çıkan buluşlarla ilgili öyküleri biliyoruz. Efsaneye göre Arşimed’in banyoda keyif yaparken birden “eureka!” diye bağırarak çıkması… İddiaya göre Newton bir akşamüstü bahçesinde tembel tembel oturup çayını yudumlarken birden bir elmanın düşmesini görerek yerçekimi kanununu geliştirmesi… Einstein’ın bisikletiyle dolanırken kafasında görecelilik kanununun oluşması… Richard Feynman, üniversitenin kafeteryasında masa üstünde tabakları döndüren öğrencileri aylakça izlerken öylesine yaptığı hesaplar sonucu, quantum elektrodinamiğini açıklayan ve kendine Nobel kazandıran Feynman diyagramını geliştirmesi…
Tüm bu “hah” noktaları ve buluşlarının ortak yanı sadece aylak durmak değil tabii. Bilgi dolu beyin yoğun bir şekilde bir konu üzerine çalışırken, aylak durduğu bir anda, “hah” diye bir buluş ortaya çıkabiliyor. Burada sık karşılaştığım bir yanlış anlamayı düzeltmek isterim. Einstein’ın “Hayalgücü (imagination) bilgiden önemlidir” sözü, bilgi sahibi olmayı önemsiz kılmak için söylenmemiştir. Var olan bilgiye sahip olduktan sonra, onun ötesine giderek yeni bilgi üretmek için hayalgücünün önemine vurgulamıştır Einstein. Çok zengin birisinin “sağlık paradan önemlidir” demesi gibi… Sadece bilim ve teknoloji üzerine çalışanların değil, edebiyattan resime, heykelden film yapımcılığına kadar sanat ve kültür alanlarında çalışanların da başarı için öncelikli olarak kendilerini bilgi ile donattıklarını biliyoruz.
Bir buluşun neden bir rahat ve aylak anda beynimizde kristalleştiği üzerine, kafamızdaki konuya taze ve farklı bir bakış açısı kazanmak gibi çeşitli önermeler yapılır. İlk kez bu konuda nörolojik bir teori geliştirildi. İki bilişsel nöro-bilim adamı John Kounious ve Mark Beeman, beyin tarama teknolojisini kullanarak, bir buluş, bir şeyin içyüzünü birden kavrama anından hemen önce “beyin yanıp-sönmesi (brain blink)” diye adlandırdıkları bir olay olduğunu keşfettiler. Bu bulguların sonucu olarak, Kounious ve Beeman’a göre, bir konuya bilgi ve düşünce yoğunluğuyla odaklanmış bireyin bir buluş anının kritik öncüsü, olumlu bir ruh halinde ve rahat – hatta aylak – bir konumda olmasıdır.
Bir süre yoğun çalışma ve bilgilenme, bir süre aylaklık… Kaslarımızı en iyi geliştiren interval egzersizlere (interval training) benzeyen bir çalışma sisteminin, beynimizin daha iyi çalışması ve yaratıcılığı için de geçerli olduğu görülüyor.
Küresel
İNTERNETİN GELECEĞİ ÜZERİNE İKİ KONFERANSI YAPILDI
Tüm demokratik ülkelerin gündemlerinde önemli yeri olmasına ve yoğun tartışmaların yapılmasına karşın ülkemiz gündemine giremeyen internetin geleceği konusunda iki önemli uluslararası toplantıyı geride bıraktık: Brezilya’daki NETmundial (23-24 Nisan) ve Estonya’daki İnternette Özgürlük Koalisyonu (Freedom Online Coalition) Konferansı (28-29 Nisan). Önümüzdeki ay da, Berlin’de EURO DIG toplantısı yapılacak (12-13 Haziran). Bu üç konferansta ortaya çıkan durum ve görüşleri Mayıs sonu yazımda özetleyeceğim. Burada sadece Estonya’daki toplantı ile ilgili kısa bir not düşeceğim.
Doğal olarak Türkiye’nin üyesi ol(a)madığı İnternette Özgürlük Koalisyonu’nun konferansına, Alternatif Bilişim Derneği’ni temsilen, davetli olarak katıldım. Türkiye’den başka katılımcı yoktu. Konferansa bu yıl ev sahipliği yapan Estonya, 1.5 milyondan az nüfusuyla küçücük bir ülke. Fakat, 25 Nisan’da açıklanan, AB Ülkeleri İnovasyon Karnesi’ne (Innovation Union Scoreboard, http://bit.ly/TKTBds) göre, 28 ülke içinde 13. sırada saygın bir yeri var Estonya’nın. Cumhurbaşkanı Toomas Hendrik Ilves’in, entellektüel içeriği zengin ve etkileyici açış konuşmasının okunmasını (http://bit.ly/1hoa24n) ve ülkemizde yapılan protokol konuşmalarıyla kıyaslanmasını dilerim. Ilves’in konuşmasından, sadece iki kısa cümleyi aynen çevirerek aktarıyorum: “Biz [şimdi yeni bir] Hobbesian dünyada yaşıyoruz. Bizim bu sayısal çağ için bir Locke’a bir Voltaire’e ihtiyacımız var.” İnternetin kaotik dünyasını ve ihtiyacımızı özetliyor işte bu iki kısa cümle.