Keşke herkes işi ‘uzmanına’ bıraksa
Veri merkezi başlığında Anadolu’ya yapılan yatırımların hızlı şekilde artırılması önemli. Cazibe merkezi olarak ilan edilen 24 ilin genişletilmesi ve yetkin İK ihtiyacını gözetmek de şart.
Veri merkezleri tüm dünyada son 5-10 yılda büyük bir gelişme gösterdi. Veri merkezleri üzerinden sunulan bulut hizmetleri ve yönetilen hizmetlerin, artık elektrik, su, doğalgaz gibi hizmetlere benzer olduğu bir duruma gelindi. Bu tanımı yapan Premier DC Veri Merkezi Yönetim Kurulu Danışmanı Sadi Abalı’ya göre, bu gelişim sonucunda dünya genelinde bilişim teknolojileri pazarında ağırlık da yazılım ve donanımdan hizmet alanına kaydı. Bu eğilim hızlanarak devam ediyor. 3G1K buluşmasının konuğu olan Sadi Abalı, BThaber Yayın Koordinatörü Ayhan Sevgi, BThaber Ankara Temsilcisi Sedef Özkan, BThaber Editörü Handan Aybars’ın sorularını yanıtladı
Veri merkezi hizmetlerinin gelişimini ve önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşletmeler donanım ve yazılım satın almak yerine veri merkezlerinden ya da bulut servis sağlayıcılardan hizmet alarak hem ölçek ekonomisinden hem de altyapıda sunulan hizmetlerden, veri merkezlerinin sahip olduğu işletim ve yetkinliklerde yararlanmayı tercih ediyorlar. Veri merkezi ve bulut servis sağlayıcı kullanan şirketler; teknoloji, kapasite, maliyetlerde esneklik ve çevikliği elde ediyorlar. Bu da inovasyonun önünü açarak motivasyonu, verimliliği artırıyor. Veri merkezlerine yönelim dünyada çok büyük ölçekli ve enerji verimliliğinin maksimum düzeyde gerçekleştirildiği, veri merkezlerinin inşa edildiği bir resmi getirdi. Türkiye’de de benzer bir eğilim var. Büyük veri merkezleri açısından bu şekilde bir eğilim var; fakat son yıllarda otonom sistemler, oyun teknolojileri, IoT, gerçek zamanlı uygulamaların gelişimine paralel olarak “sınır bilişim” ya da “genel bilişim” diyebileceğimiz “edge-computing” kavramıyla tanışıyoruz. 5G kullanımı artıkça bu yaygınlaşmanın daha yüksek boyutlara ulaşacağını, daha küçük boyutlu, şehir içi veri merkezlerine çok ciddi bir ihtiyaç olacağını öngörüyoruz. Şu anda bu konuda ülkemizde fazla bir hareket yok; ama 2022 yılı ve sonrasında bu hareketliliğin olacağını söyleyebilirim.
Veri merkezlerinde de dağıtık bir yapıya doğru mu gidilecek?
Evet. Büyük veri merkezlerinin yanında çok sayıda dağıtık bir yapı zorunlu olacak gibi gözüküyor. Bunlar 5G’nin çok düşük olan gecikme özelliğini tam olarak kullanabilmek için hızlı bir biçimde kullanıcılar arasında iletişimi sağlayan ön hesaplama ihtiyacını karşılayacak. Bu kararlar; yapay zeka, ML, DL gibi mekanizmalar, analitik sistemler sayesinde otomatik olmak zorunda. Bu sistemler aynı zamanda sürekli olarak “öğreniyor.”
Pandemi ile birlikte veri merkezlerine yönelim nasıl gerçekleşiyor ve pandemi sonrasına yönelik beklentileriniz nelerdir?
Veri merkezleri sektörünün pandemiden az etkilenen bir sektör olduğunu söyleyebiliriz; ancak yine de etkilendi. Genel olarak BT piyasasına bakacak olursak, notebook gibi uç cihazlar dışında donanım uygulamaları olumsuz etkilendi. Veri merkezlerinde buluta ya da veri merkezlerine geçiş ise hızlandı. Bu durumda veri merkezleri öne çıkıyor. Biz çağrı merkezleri evden çalışırken, veri merkezinde fiziksel olarak bulunması gereken personeli de değişimli olarak veri merkezine getirmek suretiyle riski yönettik. Hem fiziksel olarak yerinde hizmeti, hem de uzaktan hizmeti sürdürebildik. Bunu çok iyi planlayabildik; çünkü bu ölçeğe sahibiz. Ama şirketin 3-5 tane BT personeli varsa bu, pandemi döneminde çok büyük bir risk. İşletmeler, son yıllarda gündemlerinde olan her şeye, her yerde, her zaman erişebilecekleri altyapıları kurma konusuna daha da önem vermeye başladılar. Pandemiden aldığımız ders, uzaktan çalışmanın hem güvenlik, hem de performans açısından sağlıklı olabilmesi için Desktop As a Service uygulamaları gibi arayışlar olacak. Biz de bunun üzerinde çalışıyoruz. Bir yol haritamız var. Bunları adım adım gerçekleştirmeye başladık. Pandemi sonrasında şirketlerin uzaktan çalışma alışkanlıkları kesinlikle devam edecek. İşletmelerin işlerini veri merkezlerinden yönetebilmeleri için gereken tüm hizmetleri sağlamaya çalışıyoruz. Fiziksel, bulut, yönetilen hizmet, güvenlik gibi başlıkları bir çatı altında topladığımız bir hizmet paketini hedefliyoruz. Desktop As a Service bunlardan bir tanesi. Konteynır hizmetimiz 1-2 ay içerisinde devreye girecek. Sunduğumuz tüm hizmetlerimizi yönetim sistemlerimizle entegre ediyoruz. Tasarımdan itibaren güvenliğe önem veriyor, ihtiyaç duyulan yerde kullanıcıya maksimum yetkiyi vermeye çalışıyoruz. Open-stack platformu da tamamen bu şekilde tasarlanmış bir platform. İşletmelerin maliyetlerini düşürmesi açısından büyük avantajlarının olacağını düşünüyorum. Uygulamalarını konteynıra uygun olması lazım. Bu, halihazırda küresel servis sağlayıcıların sağladığı bir şey. Ama Türkiye bu konuda gecikti. Veri merkezler işin kolayına kaçtı. Altyapı satmak kolay; ama bu tür hizmetleri sağlayan kullanıcılar bu uygulamaları yurtdışında çalıştırıyor, KVKK açısından da bir takım riskleri alıyor, uygulamaları daha yüksek riskle çalışıyor. Biz ise yeni yapının öncüsü olmaya çalışıyoruz. “Kullandığın Kadar Öde” ile gerçek anlamda esnek bulut yapısını sunma hedefindeyiz.
Veri merkezi piyasası içerisinde sizi farklı kılan özellikleriniz nedir?
Premier DC veri merkezi, şehir içinde kurulu ve önemli özelliklerimizden bir tanesi; operatör bağımsız olmamız. Müşterilerimiz tüm telekom operatörlerine bağlanabilir, sunduğumuz hizmetleri, farklı operatörlerden alarak oluşturduğumuz harmanı kullanabilirler. İstedikleri takdirde, veri merkezimizde olan büyük operatörler ve orta ölçekli diğer operatörlerden yararlanabilirler. Bu operatörlerin fiber altyapıları binamızda hazır. Fiziksel sunucu kiralama gibi klasik veri merkezi hizmetlerinin yanı sıra kendi veri merkezimizden sunduğumuz bulut hizmetleri ile yönetilen hizmetleri birleştirerek multi-cloud ve hibrit çözüm sunabiliyoruz. Hibrit bulut sunma çözümümüz, işletmelerin hayatlarını kolaylaştıran özelliklerimizden bir tanesi. Bizim sürekli olarak yeni ürünler geliştirme ve bunları otomasyona, güvenliğe dikkat ederek yapma alışkanlığımız var. Bu noktada iş ortaklıklarına önem veriyoruz. Birçok üretici, yazılım sağlayıcısı, platform sahibi ile görüşmelerimizi hızlı şekilde sürdürüyor, hizmetlerini bizim üzerimizden vermeleri adına birtakım işbirliktelikleri oluşturuyoruz. Şu an 10 farklı çözüm ve teknoloji sağlayıcıyla iş planları ve tasarımları üzerinde çalışıyoruz. Bunları da yıl içerisinde duyurmaya devam edeceğiz. Desktop As a Service bunlardan bir tanesi. Bir sonraki aşamada SD-WAN gelecek.
Kamuya hizmet noktasında bu tür çalışmalarınız var mı?
Biz, ISO 27001, ISO 2000, ISO 22301 gibi genellikle veri merkezlerinin sahip olduğu sertifikalara sahibiz. Ancak, biz bunları gerçekten uyguluyoruz. Denetçiler de verilerin çıkması, politikaların ortaya konması gibi noktalarda farklılığı gözlemliyorlar. Ek olarak, ödeme sistemleri, fintech gibi uygulamalar adına önemli olan PCI DSS sertifikasına da sahibiz. Bu, kredi kartı operasyonları için gerekli. Veri merkezimizi kullandıklarında, bu tür uygulama sahibi şirketler PCI DSS denetiminden çok hızlı şekilde geçebiliyorlar. ‘Bu tür sertifikaları bu kadar ciddiye alıyorsak ve bu tür denetimleri sağlıklı şekilde geçebiliyorsak, kamu veya bankalar neden bizleri tercih etmiyor?’ sorusunun yanıtını biz de arıyoruz. Belediyeler sürekli veri merkezi yatırımları yapıyorlar. Veri merkezi, minimumda 1-2 bin metrekarede olması gereken bir büyüklük. Ölçeği yakalamak, verimliliği sağlamak için 4-5 bin metrekarelere çıkılması gerekiyor; fakat belediyeler neden veri merkezi yatırımı yaparlar ve sektörün gelişimine katkıda bulunur yönde bir işleyişi benimsemezler?
Kamunun, özel sektörün rekabet şansını elinden alması söz konusu diyebilir miyiz?
Kesinlikle söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Kamu ve belediyeler bu yönde yatırımlar yapabiliyor. Halihazırda sektörde haksız rekabet mevcut. Büyük operatörlere baktığımızda, mobil, telefon ve diğer telekomünikasyon ihtiyaçları içerisinde veri merkezleri hizmetleri sübvanse ediliyor gibi gözüküyor. Bu, gelişmeyi önlüyor; ama bizim de ticari veri merkezleri olarak yapmamız gerekenler var. Gözümüzü yurtdışına dikmeliyiz. Global pazara dönmeyi, hizmet çeşitliliğini artırmayı, yabancı dilde iletişim yetkinliklerimizi artırarak iyi hizmet vermeyi, yurtdışından yerler kiralayıp veri merkezi hizmetlerimizi oradan sunmamız gerekiyor. Biz de politikalarımızla bu haksız rekabeti aşabiliriz.
Bir ülkenin ya da en azından kamu kurumlarının tek veri merkezi hayal midir, yoksa olabilir mi?
Hayaldir. Öyle bir şey olmaz. Kamunun tek veri merkezi yönünde çalışmalar ve arzular olabilir; ama bunun her şeyden önce riskli olacağını düşünüyorum. Muhakkak bir yedeğinin olması lazım. Belki bir veri merkezi değil de bir irade tarafından yönetilen 4-5 veri merkezinden bahsedersek daha sağlıklı olur. “Ulusal Kamu Entegre Veri Merkezi” adı altında bir çalışma var. Basında bu ‘Türkiye’nin tüm verisinin orada olacağı’ şeklinde lanse ediliyor. Ama Türkiye’nin özel, kamusal tüm verisinin tutulacağı tek bir veri merkezi bence mantıklı ve uygun değil. Ne kadar güvenli olursa olsun, bunu 3-4 noktaya dağıtmaları lazım. Çok kritik ve çok kritik olmayan veri ayrımına gidip özel, ticari veri merkezlerini de kullanabilecekleri şifreleme ve güvenlik politikalarını geliştirip, tabana yaymaları çok daha sağlıklı olur. Hem kamu, hem de özel sektör açısından dağıtık, multi-cloud yapılar çok önemli, gerekli.
Veri merkezinin gelişimi adına ülkemizin şu anki atmosferini nasıl görüyorsunuz?
Özel, ticari veri merkezleri ciddi büyüme gösterdi. 40-45 bin metrekarelik büyüklük var. Ama bunun yüzde 50’sinin dahi dolu olmadığını görüyoruz. Bunun sebebi; yatırımın büyük kısmının İstanbul’da olması. Herkes şu anda iş sürekliliği sağlamak için Anadolu’da veri merkezi arıyor. Ancak İstanbul ve Ankara dışına çıktığınızda öyle bir imkan yok. Anadolu’ya yapılan yatırımların hızlı bir şekilde artırılması lazım. Bunun için 24 il cazibe merkezi olarak ilan edildi. Bu önemli bir adımdı. Fakat burada 5 bin metrekarelik bir alt sınır getirildi ve 24 ille sınırlandırıldı. Bu 24 il nispeten İstanbul’dan uzak alanlar ve personel bulmak zor. Bu illerin gelişimine katkıda bulunmak önemli; ama iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. Veri merkezleri ülkenin gerçekten motoru. Oysa bunu 24 ille ve belirli metrekare ile sınırladığınızda, birtakım şeyleri kısıtlamış oluyorsunuz. Kritik uygulamaları olan işletmelerin, İstanbul’dan çok uzak, deprem riski olmayan noktalarda felaket yönetim merkezlerine ihtiyaçları var. Bir an evvel 24 il genişletilmeli ve kesinlikle İstanbul dışı olmalı. 5 bin metrekareyi, 1-2 bin metrekareye çekersek daha fazla yatırım olur ve ihtiyacı karşılar. İstanbul’da da 4-5 yıl yetecek kapasitenin üzerine yatırım yapılmaz. Düşünceme göre şu anki kapasite İstanbul’a 4-5 sene yeter. Fiziksel sistemlerden bulut yapıya geçip alan tasarrufu elde etmek de söz konusu.
Veri merkezlerinin Anadolu’ya açılmasında yeterli istihdam sağlanması adına neler yapılmalı? “1 Milyon İstihdam” projesi içerisinde veri merkezleri için özellikle bir alan açılabilir mi?
Mutlaka açmak gerekir. Veri merkezlerine birilerini yetiştirdiğinizde, diğer şirketlerin de yararlanabilecekleri uzmanlar olur. Veri merkezlerini açtığınız şehirlerdeki üniversitelerde kişileri rahatlıkla tercih edilebilir, onları bir kaynak olarak görebiliriz.