Kişisel verilerin korunması Anayasa’da
ULUSAL
20 Nisan Salı sabahı saat 5… TBMM’de bir yandan bu satırları yazarken bir yandan da Anayasa değişikliğinin 2. maddesinin tartışmasını izliyorum. Bu madde ile Anayasa’nın 20. maddesine kişisel verilerin korunması hakkında bir fıkra ekleniyor.
“Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı” 22 Nisan 2008 tarihinde başbakanın imzasıyla TBMM’ye sunulmuş, 2 senedir bekliyor. TÜBİSAD’ın geçen ay yayımladığı “Bilişim Sektörünün Bugünü” başlıklı raporunda, “Sektörü Geliştirmek için Somut Öneriler” başlığının altında birinci sırada yer alan, tüm iş dünyasının sabırsızlıkla beklediği yeni Türk Ticaret Kanunu 27 Eylül 2007 tarihinde TBMM’ye sunulmuş ve iki buçuk yıldır yasalaşmayı bekliyor. Daha neler bekliyor TBMM gündeminde; fakat, hükümetin (yürütmenin) dayatmasıyla, TBMM (yasama), üzerinde mutabakat sağlanmamış bir dizi Anayasa değişikliği için TBMM’de sabahlara kadar süren bir maraton başlatıldı. Katılımcı demokrasilerde, toplumsal kesimler bu durumu sessizlikle karşılıyorsa, onaylıyor anlamına gelir.
1982 Anayasa’sı, 28 yıl içerisinde 16 kere değiştirildi. 177 maddelik Anayasa’da bugüne kadar 88 maddede değişiklik yapıldı. En geniş kapsamlı değişiklik 2001 yılında yapıldı. 3 partili koalisyon döneminde Anayasa’nın 34 maddesi değiştirildi.
Şimdiki, 17. ama aynı zamanda birinci. Bundan önceki 16 değişiklik partiler arası uzlaşma sonucu çıkarılmıştı. Şu anda tartışılan ise, hiçbir siyasi partinin veya STÖ’nün veya kurum ve kuruluşun tümü üzerinde desteğinin olmadığı, sadece iktidarın istediği değişikliklerdir.
Oysa, tümü tek bir “hap” olarak sunulmamış olsaydı, bazı maddelerdeki düzenlemelere olumlu bakılabilirdi. Bu satırların yazıldığı sıralarda kabul edilen değişiklik ile kişisel verilerin korunmasının anayasal güvence altına alınması olumlu. Fakat, bu yeterli değil. Örneğin, Anayasa’nın güvencesi altında olduğu halde özgür haberleşme hakkının henüz ülkemizde yerleştiğini iddia edemeyiz.
Dolayısıyla, gerekli yasal düzenleme ve uygulamaları görmeden, kişisel verilerin Anayasal güvence altında olmasının fazla anlamı yok. Bu konuyu izlemeye devam edeceğiz.
Bilgiden önce veri
Bilgi toplumu ve bilgi teknolojileri kavramları sık kullanılan ve kulağa hoş gelen kavramlar. Bu kavramlar içerisinde “bilgi”nin gereken önemi kazandığını söylemek zor. Bırakın “bilgi”yi, ilgili sektörlerle ilgili sağlıklı veritabanının olmaması ilginç bir ironi!
Örneğin, sektörün profilini belirleyecek saydam ve belli standartlara göre toplanıp analiz edilen sağlıklı verilerden bile yoksunuz. Siyasi manipulasyona izin vermemek için, TÜİK veya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kurumu (BTK) yerine veya onlarla beraber, Türkiye Bilişim Derneği (TBD), Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği (TÜBİSAD), Telekomünikasyon Operatörleri Derneği (TELKODER) ve diğer ilgili STÖ’ler bilişim ve telekomünikasyon sektörünün aylık durumunu ve gelişimini açıkça ortaya koyabilecek istatistikler içeren raporlar hazırlamalı. Hem sektörün profilini görmek hem de uygulanan politikaların etkilerini anlamak için gerekli olan bu aylık raporlar için Otomobil Sanayicileri Derneği’nin ve Otomobil Distribütörleri Derneği’nin otomotiv sektörüne ilişkin aylık raporları örnek alınabilir.
Ayrıca, özellikle tüketicilerin internet hizmeti veren kuruluşlar arasında daha sağlıklı tercih yapabilmesi için, güvenilir genişbant hız verilerine de ihtiyaç var.
Örneğin, ABD’de telekomünikasyon sektörünü, hükümetin güdümüne girmeden,düzenleyen kuruluş olan FCC, geçtiğimiz Mart sonunda ABD’deki genişbant hızlarına ilişkin bir rapor yayımladı. Bu raporda,
genişbant hizmeti sunanların ilanlarda belirttiği hızlarının, FCC’nin ölçtüğü hızdan iki kat fazla olduğu açıklandı. Bunun üzerine, bir lobi grubu olan National Cable and Telecommunication Association (Ulusal Kablo ve Telekomünikasyon Derneği), FCC ile beraber genişbant hızının ölçümü için standart bir yöntem geliştirmeye ve ülkenin farklı yerlerinde hız ölçümünü bu yönteme göre beraberce yapmaya hazır olduğunu 18 Nisan 2010 tarihli New York Times gazetesine gönderdikleri bir yazı ile ilan etmiştir.
Genişbant hizmetleri hakkında sağlıklı verilerin toplanması görevi BTK ile TELKODER’e düşüyor. Tabii, bu görevi yerine getirmek için gerekli bütçenin ve mevzuatın sağlanması da Ulaştırma Bakanlığı’nın sorumluluğundadır.
KÜRESEL
Elektronik kitaplar ve kitap piyasası
Elektronik kitap ile okuyucu arasındaki ilişki nasıl gelişecek? Biri öbürünü nasıl etkileyecek? Bu soruların yanıtları, elektronik veya kağıt kitap sektörünün ve piyasasının nasıl gelişeceğine de bağlı.
2002-2008 arasında, ABD’de yıllık kitap satışları sadece yüzde 1,6 arttı ve kar yüzdeleri düştü. E-kitap piyasası ise tırmanıyordu. Şu anda kitap pazarında sadece yüzde 4 yer tutuyorsa da, 2009 yılında e-kitap satışları yüzde 177 artmıştı. Eninde sonunda kitap piyasasının yüzde 25 ile yüzde 50’sine ulaşacağı tahmin ediliyor. Amazon, yayınevlerinden 13 dolara satın aldığı e- kitapları 10 dolara satıyordu. Bu zararı göze alarak hem piyasaya hakim olmak hem de Kindle satmak peşindeydi. Bu düşük fiyatın okuyucu zihnine yerleşmesi, yayınevlerinin de fiyatlarını düşürmeye zorluyordu. Ayrıca, Amazon’un niyeti zamanla yayınevini tamamen aradan çıkararak, doğrudan yazarla e-kitap anlaşması yapmaktı. Bu da yayınevlerine korkulu rüyalar gördürüyordu.
Diyelim Amazon’un 10 dolara sattığı kitaplardan birisinin iKitabevi’ndeki fiyatı 15 dolar. Okuyucu neden 5 dolar fazla vermeyi kabul etsin? Steve Jobs’a göre, düşük fiyatı okuyucunun zihnine yerleştiren Amazon’dan memnun olmayan yayınevleri, zamanla Amazon’a kitap vermekten vazgeçecek veya Amazon kitap satış fiyatlarını yükseltmek zorunda kalacak. Ayrıca, kitap okuyucusu için, Kindle’a kıyasla birçok üstün özellikleri olan iPad’in kitap okuma dışında işlevleri de var. Dolayısıyla, yayınevlerinin hiç memnun olmadığı Amazon ve Kindle ile rekabet edecek olan iKitabevi ve iPad’in ortaya çıkması, bir kurtarıcı gibi karşılanmasına neden oldu.
Elektronik kitap piyasasındaki üçüncü oyuncu da Google’dır. Önceleri, yayınevi ve yazardan izin almadan kitapları taramaya kalkan Google, açılan davalar sonucu yayınevlerine ödeme yapmayı ve yayınevlerinin e-kitaplarını kendi fiyatlarıyla sunmasını kabul etti.
Böylece, Apple, Amazon ve Google’ın müşterisi konumunda olan yayınevleri bu 3 şirket arasındaki rekabetten yararlanıyor. Fakat, bunun sonucu kitap fiyatlarının artmasından nihai müşteri olan okuyucu zarar görüyor. Kitapevleri ve yazarların da zarar göreceği bir piyasa modeli, sektörün en güçlü iki oyuncusu olan yayınevleri ve elektronik ortam sağlayıcılar tarafından oluşturuluyor.