Korkuyorum Öyleyse Aptalım
Siz hiç durup dururken sadece kaygılandığınız için terlediniz mi? Ben terledim. Hem de öyle böyle değil giydiğim t-shirt sırılsıklam olmuştu.
Bir akşam evde oturuyordum o dönem birlikte çalıştığım üst düzey bir yöneticinin ertesi gün benden bir rapor bekleyip beklemediği aklıma geldi ve yaşadığım stres ile birlikte hızla terlemeye başladım. O günleri unutmuyorum; düzenli olarak bir insana yaşatılan stresin artık kalıcı hale geldiğinde ortada bir etken yokken bile yarattığı etkileri yaşadım.
Stres insana faydalıdır hatta türümüzün sürmesi ve homo-sapiensler olarak bu zamanlara kadar yaşamış olmamızın önemli etkenlerinden bir tanesidir (başka birçok etken var türümüzün devam etmesini sağlayan örneğin dedikodu gibi ama şimdi onlara girmeyelimJ). Aman canım nasıl olur çağımızın hastalığı stres nasıl faydalı olur hatta nasıl türümüzün devamını sağlar mı dediniz? Demeyiniz zira bu sadece benim tezim değil sizlere destekçilerimi de tanıtmak isterim. Hatta destekçi demeyelim akıl hocalarım da denebilir.
Yuval Noah Harari’nin Homo Sapiens kitabında bahsettiği gibi yaradılışımıza dinen de yaklaşsak ya da evrimleşmeye de inansak insanoğlunun çok uzun yıllar boyunca hayvanlarla vahşi bir ortamda yaşadığı bir gerçek. Dolayısı ile ölmemek için birlikte yaşadığımız yırtıcılardan da korunmamız gerekiyordu. Pek bunu nasıl sağladık? Nasıl hayatta kalabildik? İnsanoğlu yırtıcıların en tehlikelisi de olsa çok daha güçlü yırtıcıları bugün fosillerinden tanıyorken biz hala nasıl hayattayız?
Serkan Karaismailoğlu aslen bir beyin doktoru ama beyni ve fonksiyonlarını biz doktor olmayan fanilerin anlayacağı bir şekilde anlatmış kitaplarında. Tüm kitaplarının okunması gerektiğini düşünüyorum. Arachnoid Mater isimli kitabında süreci özetle şöyle anlatıyor; ilk insansın, ormanda yaşıyorsun bir kaplan çıktı karşına bak vücudunda neler oluyor:
- Beyin hemen böbreküstü bezlerine emir veriyor. Tehlike var!
- Böbreküstü bezleri vücudu az sonra alarma geçirecek olan adrenalin, koradrenalin ve kortizol salgılarını salgılıyor
- Adrenalin kalbin daha hızlı atmasını sağlıyor. Neden? Çünkü az sonra bazı organlarda ciddi bir kan akışı ihtiyacı olabilir diye hazırlık yapıyor
- Kortizol ise hücrelerde depolanan glikozun kana verilmesini sağlıyor. Neden? Çünkü az sonra ciddi düzeyde bir enerji ihtiyacı olabilir diye hazırlık yapıyor
- Tüm bu işlerin ardındaki beynin bir kısmı (limbik kısım) orkestrasyonu eline alıyor ve tüm vücuda adeta bir büyüğümüzün şarkılarında sorduğu gibi soruyor. Arkadaşlar hazır mıyız?
Peki neye hazır mıyız? Savaşmaya ya da sıvışmaya! Her ikisi için de organların özellikle kol ve bacakların ihtiyacı olacak kan akışını ve harcamak üzere enerjiyi limbik sistemdeki amigdala denen küçücük bir organ saliseler içerisinde hazırladı çünkü. Ayrıca sıvışmanın tercih edilmesi durumunda vücudun fazla yüklerinden kurtulması gerektiği için en kolay atılabilecek sıvıyı yani suyu da terleme ve başka yollarla atma işini de hallediveriyor aradaJ
Tamam korktuk, beyin ve vücut çalıştı ama atladığımız bir iki nokta var sayın okuyucu. O zaman atladığımız hiçbir şey kalmasın diye bu soruları sizin yerinize ben sorayım. İlk sorumuz; bütün bunların günümüzle ne ilgisi var? Ben bırak savaşmayı sıvışmayı hayatımda kaplan görmedim.
Cevabım çok net; gördün de haberin yok. Çalıştığın yere bir bak ne demek istediğimi anlarsın. Tamam kaplan değilse de sende yukarıda yazdığım kaplan etkisi yapan insanları göreceksin (ayrıca iş yerlerini ormana benzetsek içindeki karakterleri de hayvanlara benzetebiliriz bu da ayrı bir yazı konusu olurJ). Kaplan değilse de gün içerisinde yaşadığımız sorunlar, yetişmesi gereken raporlar, tutmayan finansallar, yetişmeyen sunumlar, çıktıların beğenilmeme kaygıları, kötü geçen toplantılar ya da yaşanan teknik aksaklıklar beynin için atalarının ormanda karşılaştığı kaplandan farklı değil. Aynı mekanizma çalışıyor. Ancak bir fark var; atalarımız orada savaşarak ya da sıvışarak bu enerjiyi kullanırken bizim bu enerjiyi kullanma gibi bir şansımız da bulunmuyor. Yani kötü geçen bir toplantıdan dur ben bi sıvışayım diye 3 km soluksuz koşamıyorsun en fazla sesini çıkarmayıp bana sıra gelmesin diye dua ediyorsun.
Bir başka fark da; atalarımız bizim gün içerisinde karşılaştığımız kadar kaplanla da karşılaşmıyorlardı. Yani ardı kesilmeyen stresli toplantılar ve bitmeyen sorunlara kaplan dersek can mı dayanır bu kadar kaplana? Savaş sıvış savaş sıvış gün bitmez diyorsan sevgili okuyucu sen direkt olarak bu hayatı yaşıyorsun. Her gün birçok kaplanla boğuşuyorsun. Belki farkında bile değilsin ama geçmiş olsun.
Tamam canım boğuşuyorsam da boğuşuyorum hatta hala yaşadığıma göre iyi de boğuşuyorum mu dediniz? Peki o zaman ikinci soru geliyor; ne oluyor bunca adrenalin, kortizol ve sürekli (kronik) stres hali seni nasıl etkiliyor? Bu sorunun iki cevabı var;
- Ya daha erken ölüyorsun ya da yaşlılığın için çok güzel hastalıklar biriktiriyorsun. Kalp krizleri, fazla atmaktan erken yorulan kalp ve sorunları, Alzheimer gibi hastalıklara ve depresyona tek gidiş bilet almanıza neden oluyor (üzgünüm)
- Kesinlikle aptallaşıyorsun ve bu bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Neden biliyor musun? Çünkü hani kortizol vardı hücredeki glikozu ihtiyacın olacak enerji için kana geçiriyordu. İşte o kortizol rahat durmayıp bir de beyne gidiyor ve limbik sisteminin (vücudunu sen düşünmeden yöneten kısım diyebiliriz) sinaptik bağları güçlendirerek tüm beyninde bu kısmı hakim kılarken beyninin düşünen, karar alan, plan yapan, konsantrasyon sağlayan ve sosyal iletişim kuran kısmını da (prefrontal korteks) zayıflatıyor ve küçültüyor. Kronik stres altındaki beyin hayatından düşünme kısmını yavaş yavaş çıkarıyor yani kendisini aptallaştırıyor. İşte bu yüzden stres altında düşünemiyorsun daha da acısı kronik stres altındaysan vay haline! (Tam bu anda tüh ben yıllarca kronik strese maruz kaldım yoksa aptallaştım mı? Artık dönüşü yok mu diye düşünüyorsanız korkmayın düzenli yapılan egzersiz, meditasyon ve doğada geçirilen vaktin stresi azalttığı kanıtlanmış durumda, hiçbir şey için geç değilJ)
Hazır beyninizi okumuşken işi bir adım daha ilerleteyim “iyi de sen bunu bize değil yöneticilerimize, patronlarımıza anlat” diyorsunuz değil mi? Yani stresin kaynağına inelim. Peki inelimJ
Sevgili yöneticiler ve saygıdeğer patronlar çalışma ortamında stres yaratıyorsanız bilin ki bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Çünkü band üretim sisteminden uzaklaştığımız bu teknoloji çağında her istediğinizi yapan ekiplerden çok kolektif akla ihtiyacınız olacak. Yönettiğiniz işin ve ekibin sizinle birlikte yaşlanıp sizinle birlikte ölmesini istemiyorsanız öyle bir ortam yaratın ki bu ortamda insanlar ve fikirler değer görsün.
Siz; bir fikri saçma bulup öldürürken çalışanları saçmalasın diye zaman ayıran şirketler ve ülkeler bizimle arayı açıyor.
Siz; sırf farklı düşünüyor diye bir kişiyi ekibinizde istemezken yurtdışına çalışmaya giden gençlerimiz büyük başarılara imza atıyor.
Siz; hataya tahammül edemezken hata yapabilirsin hiç sorun değil ama hatanı fark ettiğinde hemen dönmelisin diyen zihniyet dünyaca ünlü Silikon Vadisi girişine bunu slogan olarak yazıyor.
Siz; başarı gösteren çalışanlarınızı takdir etmezken başkaları her fırsatta insanını takdir ediyor. (İnanmıyorsanız diller arasında takdir etme kelimeleri sayılarını bir inceleyin)
Ve unutmayın ardına saklanabileceğiniz hiçbir şey yok. Ne kültür ne başka bir gerekçe çünkü ben medeniyetin beşiği sayılan bir ülkenin bir şirketinde korku kültürü yaratmış üst düzey bir yöneticinin tüm ecnebi çalışanlarının nasıl aptallaştığını gördüm. Bunun dille, dinle, kültürle ilgisi yok bunun bizzat sizinle ilgisi var.
Korkmayın, korkutmayın…