“Kültür stratejiyi kahvaltıda yer”
Peter Drucker üstad böyle demiş. Üstadın üstüne kelam olmaz ama bence de öyle.
Ben sanal ortamdan kitap siparişi vermedim pek, kitapçıya gitmek ayrı bir keyifti. Biri bitince yenisini almak için heyecan içinde kitapçıya gittiğimiz, salgının olmadığı o güzel günler. Kitapları tutarak kokusunu içine çektiğimiz, onlarca kitaba dokunarak bile mutlu olduğumuz günler. Genel anlamda araştırma kitaplarını sevsem de kişisel gelişim kitaplarını okuduğum ve neredeyse delisi olduğum günler de oldu. Belki hepimizin bir döneminde bu gerçekleşiyordur.
Yıllar ilerledikçe kişisel gelişim kitaplarının çoğunun yabancı kaynaklardan çeviri olması nedeniyle pek de bize uygun olmadığını farkına vardım. Çünkü yazar bir Amerikalı, bir İsveçli, bir Alman, doğup büyüdüğü toprakların kültürü ile yetişmiş, tüm bilgi birikimini bulunduğu coğrafyada oluşturmuş, sahiden o topraklarda bazı konularda aşmış, konuyu yalamış yutmuş sonra oturup kitabını yazmış. Kitabı okudukça bilginin karşısında etkilenmemek mümkün değil. Kitaba uygun davranmaya, öğrendiklerimi uygulamaya çalıştığım dönemleri de biliyorum.
Fakat zaman geçtikçe, belki de bir miktar olgunlaştıkça, aynı kitapların mutlaka bir şeyler kazandırdığını ama zaman içinde o eski önemini yansıtmadığını gördüm, çünkü burası Türkiye, burada kültür farklı, her şey farklı. O kitabın içindekilerin kültürüyle yapılacaklar Anadolu kültürüyle tutmaz. Hayat stratejinizi ne kadar bilimsel öğrenir ve planlarsanız planlayın, bulunduğunuz coğrafyanın kültürü ile uyum içinde olmazsa olmaz. Peter Drucker’ın dediği gibi sizi bu günlere getiren kültür, o oluşturduğunuz stratejiyi kahvaltı niyetine yer, bitirir.
Bu gerçeği anlamayan ya da bununla hiç ilgilenmeyen yabancı markaların, ülkemizdeki büyük holdinglerin ve hatta birçok işletmenin içine düştüğü hata da budur. Ülkemizdeki şubenin veya kurumların başına ülkemizin kültürünü bilen danışman ya da yardımcı yöneticileri atamadan, böyle bir ekip oluşturmadan yurtdışı kültürü ile yetişmiş bir müdürü en yetkili yapmak. Anlaşılacağı üzere ya bu kültürde yetişmiş biri atanmalı, ya da yanına bu özellikte insanların desteği sağlanmalıdır.
Ben birçok markanın ülkemizde başarısız olup ülke temsilciliklerini kapattıklarını ya da çok küçüldüklerini gördüm, büyük holdinglerin bilişim dünyasına büyük istek ve güçlü yatırımlarla girdiğini, bu yapıların başına bizim kültürü bilmeyen müdür veya ekipler getirildiğinde kapatıldığını da. Eski bir tarihte çalıştığım yurtdışı firmada da aynı hatalar yaşandı, benden sonra önce bir Suriyeli, sonra da Rus yönetici atandı, marka sürekli güç kaybetti, kapanmadı ama eski günlerden çok uzak.
Kültürün önemini kendi kitabımda da yazmıştım, çalıştığım kişilere de sürekli söylemişimdir. Ne kadar satış beceri kitapları okursanız okuyun, ne kadar kurs ya da eğitim alırsanız alın, ne kadar yurtdışı kariyer yaparsanız yapın, Anadolu kültürünü bilmezseniz başarısız olursunuz. Belki bir Drucker seviyesine çıkamaz ama şu sözüm de bence kayıtlara geçmelidir 😀 Karadeniz’de beraber çay, Ege’de rakı içmeden, Doğu’da kebap yemeden ürün satmak zordur.
Onun için gençler hemen elinizdeki “Satışta başarı için 10 kural”, “Başarı için 7 adım”, “Kanal oluşturma sanatı” gibi yurtdışı kaynaklı kitapları yavaşça yere koyun, önce kendinize Anadolu kültürü, Ahilik yapısı, ticarette ahlak gibi kendi ticaret kültürümüzü anlatan kitapları sipariş edinin. Sonra da yerel ile küreseli harmanlayın. Küresel düşünün ama yerel davranın. Elbette yaşadığımız dönemde kültürel değişimler ve yozlaşmalar olmuştur ama Anadolu kültürü öyle 30-50 yıllık dönemde bitmez, bitirilemez. Önce onu anlayın.
Yazdım…