M2M: Soğuk makinelerin sıcak teması
M2M, yeni uygulamaları ve fırsatları gündeme getirmeye hazırlanıyor. Tüm detaylar ise dosya sayfalarımızda.“Gün ışığının yavaş yavaş ufukta kaybolmaya yüz tuttuğu bir bahar akşamında, doktor tavsiyesiyle her akşam düzenli bir alışkanlığa dönüştürdüğü üzere yürüyüş parkurunun yolunu tuttu. Akşam güneşiyle kızıla boyanmış seyrek bulutların altında, iş çıkış saatlerinde tam bir izdihama dönüşen yolun karşısına geçmek için trafik ışığının altında beklemeye başladı.
Trafik ışığı üzerindeki hareket algılayıcıları, karşıdan karşıya geçmek için bekleyenlerin sayısının 5’i geçtiğini anladığında yayalara yol vermek üzere trafiği olması gerekenden biraz daha erken durdurdu. RFID okuyucuları, bekleyenlerden birinin 65 yaş üstü olduğunu işaret eden bir kart taşıdığını rapor ediyordu. İşlemci, yayalar için yeşil ışığın 10 saniye daha uzun yanması için zamanlayıcıya yeni bir talimat gönderdi.
Topraktaki nem oranının azaldığını fark eden sistemin harekete geçirdiği merkezi sulama sisteminden fışkıran damlacıklar, akşam güneşinin etkisiyle parkı minik bir gökkuşağı tarlasına çevirmişti. Ama bu görüntü bile aklındaki düşünceyi uzaklaştırmaya yetmiyordu. 40 yıldan uzun süredir aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşını sonsuzluğa uğurlamasının üzerinden bugün tam 3 yıl geçmişti. 3 koca yıl… Zamanla geçer demişlerdi, alışırsın demişlerdi. Geçmiyordu. Her geçen gün, fazladan yaşadığı günlerden pişmanlık duyarcasına yüreğinin daha fazla sıkıştığını hissediyordu.
70 yıllık hayatı boyunca birilerini geride bırakmanın ağırlığını daha önce hiç bu kadar derinden hissetmediğini fark etti. Bugün sanki diğer günlerden biraz daha farklı gibiydi, akşam güneşi öncekilerden çok daha karanlık geliyordu gözüne.
Oğlunun “Baba, bunu her zaman tak. Benim için!” diyerek verdiği saate göz attı. Üstündeki bulutlara şöyle bir göz gezdirdi, her şey normal görünüyordu. Ama hayır, normal değildi. Gözlerinin önünde giderek büyüyen karanlık leke kadar, koşu parkurunda attığı her adımın sanki beton birer ağırlık bağlanmışçasına ayaklarını toprağa gömmesi de normal değildi.
Cebindeki telefonun belli belirsiz sesler çıkardığı duyar gibi oldu. Cebine baktı, cebinin yerinde olmadığını fark etti. Cebinin olması gereken yerde açılan derin boşluk, uzattığı kolunu derin bir karanlığa doğru çekiyordu. Daha fazla direnemedi. Yavaşça uzandı ve bütün bedeniyle açılan boşluktan içeri doğru kaydı.
Gözünü açtığında bembeyaz giymiş meleklerle çevrelendiğini gördü. Ne olduğunu tam olarak anlamamıştı. Konuşmaya çalıştı, nefes aldıkça garip sesler çıkardığını fark etti. Yatağında doğrulmaya çalışırken kolundan sarkan kabloları gördü.
“Geçmiş olsun” dedi dostça bir ses. “Nasılsınız?”
“İyiyim…” diye cevapladı bitkin bir sesle, “İyiyim. Neredeyim? oğlum nerede?”
“Hepsi buradalar, yanı başınızda, lütfen dinlenmenize bakın” diye cevapladı doktor.
Oğluna döndü. “Birkaç saat önce saat üzerindeki alıcılar kalp atışlarında ve tansiyonda düzensizlik raporladı. O andan itibaren cep telefonundan gelen konum bilgisiyle hastamızı yakın takibe almıştık. Hareketsiz kaldığını anladığımızda bilincini mümkün olduğunca açık tutmak ve konumunu daha iyi anlamak için cebine bir sinyal yolladık. Ambulans ekibi müdahale ettiğinde bilincini kaybedeli 1 dakika olmamıştı.”
Tekrar hastayla konuşmaya başladı: “Şimdi kendinizi nasıl hissediyorsunuz?”
“Daha iyiyim…” dedi. Bilinci hızla düzeliyordu, krizden önceki son düşündüğü şeyler geldi yine aklına. İç çekerek başını çevirdi.
Birden dünyanın en tatlı çocuğunun, endişeyle karışık sevgiyle gülümseyen torununun yüzü geldi gözlerinin önüne. “Dede” dedi, “Ne olur üzülme. Bak ben buradayım, biz buradayız…”
Dede, huzur içinde gülümsedi. “Haklısın kızım” dedi, “Haklısın.”
Dede, bir daha hiç üzülmedi…”