Made ‘by’ Türkiye
İthalatı azaltıp ihracata ağırlık verecek bir ülke için yerli üreticinin ve yatırımcının teşvik edilmesi şart.Yıllar boyu sessiz ve derinden ilerleyen Çin, bugün dünyanın üretim üssüne dönüşmüş durumda. Özellikle gelişmekte olan ülkeleri birer çöplüğe dönüştüren bu tehdit ülkemizin yerli üretim gayretlerini daha da anlamlı kılıyor. İthalatı azaltıp ihracata ağırlık verecek bir ülke için yerli üreticinin ve yatırımcının teşvik edilmesi şart.
Kanserin kısa tanımı: kontrolsüz hücre çoğalması, Çin için de muhtemelen benzer bir tanım kullanılabilir. ‘Mümkün olduğunca kısa sürede mümkün olduğunca fazla sayıda ürün ortaya koymak’ misyonunu üstlenen ülke, ucuz iş gücüne sahip olması ve devletin genel stratejisinin doğal bir sonucu olarak üretim için sunulan teşviğin çok yüksek olması sebebiyle dünyanın dört bir yanındaki dev şirketlerin fabrikalarını buraya kaydırmalarına neden oldu.
Çin merkezli üretim modeli, şirketlerin büyük ölçüde maliyetlerini azaltsa da yan etkiler dünyanın her yerinde, özellikle de Türkiye’de kendini hissettirmeye başladı. En önemli sorun istihdam olarak ön plana çıktı. Zaten sınırlı bir yerli üretime sahip olan ülkelerdeki istihdamın büyük bölümü, ülke dışına çıkan üretim üsleri nedeniyle işsizliği tetikledi. Bazı ülkeler bu duruma karşı yerli yatırımı teşvik ederek karşı koymaya çalışsa da Çin’in bu yoldaki kararlılığının karşısına çok az ayakta dik bir şekilde çıkabildi.
2000’li yıllardan itibaren ülkemizin dış ticaret açığının büyümesinde Çin mallarının büyük bir etkisi olduğu anlaşıldı. 2003 yılı sonunda ATO (Ankara Ticaret Odası) tarafından yapılan bir açıklamaya göre ‘bilgisayar ve aksamı’ başlığı altında Türkiye’ye giren ürünlerin yüzde 50’sinin Çin malı olduğu belirtildi. Bu dönemde ATO Başkanlığı görevini yürüten Sinan Aygün, “Çin uru piyasaların bütün bedenini yavaş yavaş sarıyor. Çin 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye oldu. Böylece pek çok sektörde gümrük kotaları kaldırılıyor. Türkiye’de ihracatın büyük bir bölümünü tekstil, hazır giyim, deri, beyaz eşya ve elektronik eşya gibi Çin’in lider olduğu alanlar oluşturuyor. ABD ve Avrupa ekonomileri bile Çin malları istilası karşısında diz çöktü. İstilaya karşı ‘Çin Seddi’ kurmazsak çökeceğiz” şeklinde bir uyarıda bulundu. Aygün bu açıklamasında Çin’de üretim maliyetlerini düşüren unsurlardan biri olarak kamu kuruluşlarının zararına üretimlerini sürdürmesini gösteren Aygün, bu kamu kuruluşlarının yüzde 68’inin bilançosundaki rakamların gerçeği yansıtmadığını yanlış ve sahte finansal bilgilerden ibaret olduğuna vurgu yaptı. Buna ek olarak Aygün “Çin‘de devlet desteği Türkiye‘de devlet kösteği ile birleşince Türk sanayisi de kevgire döndü. Çin malları elekten su gibi akıyor, biz de bakıyoruz” dedi.
3 ayda 260 milyon
dolarlık telefon
TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) geçtiğimiz yıl ortasında açıkladığı verilere göre, yüzlerce ülkeyle dış ticaret ilişkisi bulunan Türkiye’de 2010 yılının ilk 3 ayında 12,1 milyar dolarlık dış ticaret açığı söz konusu. Bunun 3,2 milyar dolarını (yaklaşık dörtte birini) sadece Çin’den yapılan ihracat oluşturuyor. Bu dönemde yapılan ithalatta teknolojik cihazların yeri büyük. 89 milyon dolarlık oyuncak, 139 milyon dolarlık beyaz eşya ve TV, 2010 yılının ilk 3 ayında Çin’den gelerek ülkemize giriş yaptı. Yine buradan gelen cep telefonu ve sabit telefonların toplam değeri 260 milyon doların üzerinde.
Otoritelere göre Çin mallarının Türkiye’yi ‘istilâ etmesi’ ekonominin canlandığı zamanlarda oluyor. İç pazardaki talep artışı ithalatı ve dolayısıyla bu alandaki en güçlü ülkeyi harekete geçiriyor. Bu nedenle dış ticaret açığımız da çığ gibi büyüyor. İstihdamın artırılabilmesi ve ihracatın canlandırılabilmesi için içerideki yatırımcının teşvik edilmesi gerektiği belirtilirken, ithal edilen malların gümrüklerden girişiyle ilgili yasal kısıtlamaların ve düzenlemelerin de son derece önemli olduğu vurgulanıyor.
Yerli üretim konusu gündemde
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz aylarda ‘Yerli otomobil’ sözleriyle başlayan yerli üretim tartışmaları yeni hükümetin kurulmasının ardından da hız kesmeden devam ediyor. Cari açığın azaltılmasına yönelik öngörülen çalışmaların başında gelen yerli üretimin desteklenmesi konusunda yeni bakanlık çok hassas.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün yaptığı açıklamalara göre yerli üretim konusunda öncelikle otomotiv, makine üretimi ve ilaç sanayi gibi alanlar ön plana çıkıyor. Diğer taraftan bakanlığın Tekno-Girişimci projesi de bilişim sektörü açısından önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmelerin olumlu olacağı yönünde bir işaret niteliği taşıyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yürüttüğü Tekno-Girişimci projesi, ürüne ve hizmete dönüştürülebilecek yeni fikir ve projeleri destek verebilecek sanayici ve yatırımcılarla buluşturmayı hedefliyor.
Cep telefonu
üretimi çok önemli
Ulaştırma Bakanlığı’nın uzun
süredir üzerinde durduğu ve
Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer’in her fırsatta dile getirdiği ‘cep telefonunda yerli üretim’ konusu yeni çalışmalarla beraber daha da önem kazandı. Türkiye’de her yıl ortalama 4,5 milyar TL’nin cep telefonuna harcandığını hatırlatan Acarer, bu telefonların 5’te birinin
dahi Türkiye’de üretilmesinin dış ticaret açığının kapanmasına 1 milyar TL katkı sağlayacağını vurguluyor.
Diğer taraftan Ulaştırma Bakanlığı da yerli şirketlerin cep telefonu
üretimi konusunda desteklenmesi gerektiğini vurguluyor. Bakanlığın bu kapsamda hazırladığı ve BTK’nın
yüzde 20 gelirlerinden oluşan Ar-Ge desteği için çalışmalarını da sonlandırmak üzere olduğu belirtiliyor.
“Yüzde 15 pahalı bile olsa tercih sebebi”
Türkiye’de kamu alımları için açılan ihalelerde en düşük fiyatın aranması da yine ithal malların avantajlı konumda olmasına neden oluyor. Bu da kamu alımlarında ithal mallara harcanan paranın artmasına, dolayısıyla 60 milyar TL civarındaki dış ticaret açığının alevini körüklüyor. Bakan Nihat Ergün, Kamu İhale Kurumu mevzuatına da atıfta bulunarak, Başbakanlık Genelgesi’nin ‘Yerli ürün ve hizmet kullanımında yüzde 15 pahalı bile olsa tercih sebebi olabileceği’ konusundaki uygunluğuna dikkat çekiyor.
FATİH projesi kapsamında, okullarda hizmete girecek akıllı tahtalar ile öğrencilere dağıtılacak 20 milyon elektronik kitabın Türkiye’de üretilmesi konusu da bakanlığın üzerinde durduğu başka bir konu. Ergün, Türkiye’de bu işi yapacak 8-10 şirket olduğunu belirterek, “Ücretsiz dağıtılacak e-kitapların Türkiye’de üretimini zorlayacağız. Bu yerli üretim için fırsat. Kamunun gücü kullanılarak bu ihaleler sayesinde bu sektörde itici bir güç elde edilecek. Bu tür ürünlerin üretilmesi için yerli üretimi özendirmemiz lazım” dedi.
“Konunun bir devlet politikası haline gelmesi şart”
Günümüzde, ülkemizdeki neredeyse tüm telekomünikasyon cihaz ve sistemlerinin ithal edilmekte olduğunu hatırlatan General Mobile Genel Müdürü Muzaffer Gölcü, ülkemizde 1994 yılından 2010 yılı sonuna kadar kullanılan cep telefonu sayısının yaklaşık 136 milyon adet olduğunun, neredeyse tamamı ithal edilmiş olan bu cihazlar için dışarıya ödenen toplam bedelin ise 28 milyar dolar olduğunun altını çizdi.
“Ülkemizin yetişmiş insan gücü ve entelektüel birikimi bu ürünlerin ülkemizde üretilmesini sağlayacak güçte ama telekomünikasyon sektöründe üretim yatırımı yapma potansiyeli taşıyan yerli girişimcilerin yurtiçinde ve yurtdışında rekabet etme güçlerini artıracak teşvik ve araçlara ihtiyaç olduğu bir gerçek. Üretimin sadece yurtiçi tüketim için değil, aynı zamanda küresel pazarlara hitap edecek şekilde hedeflenmesi, ölçek ekonomisinin avantajları nedeniyle bir gereklilik” diyen Gölcü, yerli üretimin ithalata göre yüzde 10 daha maliyetli hale gelmiş ve faydalı bir iş modeli olmaktan çıkmış durumda olduğunu vurguladı.
Bu duruma örnek veren Gölcü: “İthalatta CIF değeri üzerinden alınan TRT bandrolü vergisi, üretimde ise üreticinin kestiği fatura üzerinden (tüm vergi ve maliyetleri eklenmiş) vergi ödenmesi ciddi bir maliyet unsuru haline geliyor. Yaptığımız yerli cep telefonu üretiminde yerelleştirilmiş yazılımları ve yerel olarak ürettiğimiz uygulamaları yüklemek, kalite kontrolleri ve testlerini burada yapmak ve çevre ülkelere Türkiye’den ihracat yapmak işin katma değerli kısımlarıydı” dedi.
Teknoloji ve tasarıma dayalı üretime teşvik
Ülkemizin sanayi devrimini kaçırdığı hep söylenen bir şey. Muzaffer Gölcü, bu genel kanaatin değişmesi için güçlü bir şekilde stratejik öneme haiz alanlarda, özgün teknoloji ve tasarıma dayalı üretimin geliştirilmesi için yeni teşvik mekanizmalarının oluşturulmasının bir zorunluluk olduğunu vurguladı ve ekledi: “Hızlı tüketilen, yüksek teknoloji içeren cihazlar arasında yer alan cep telefonu ve kablosuz iletişim cihazlarında yerli üretiminin teşviki, ithalatın istihdam üzerinde yarattığı olumsuzluğun bertaraf edilmesine destek sağlayacak. Kalkınmamız, yerli üretimin kalkındırılması ve güçlendirilmesi ile oluşacak.”
“Brezilya ve Arjantin’de önlemler çok sert”
Yerli üretimin geliştirilmesi, kendi tasarımımıza dayalı üretimin artması ve ihraç edilebilmesi mutlaka suistimalleri dikkatle önleyecek şekilde teşvik edilmesinin büyük önem taşıdığına dikkat çeken Gölcü, yerli üretim konusunda yurtdışındaki uygulamalardan örnekler verdi. “Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerin konuyu ülkenin siyasi ve ekonomik politikası haline getirdi ve ülkelerine ciddi katma değer sağladı” diyen Gölcü, Brezilya’da üretim yapan üreticiye ciddi vergi avantajları sunulduğunu hatırlattı. Bileşenlerin montajının da Brezilya’da yapılması halinde (CKD modeliyle) teşvik priminin (incentive) verildiğine dikkat çeken Gölcü, özel bölgelerde yapılan bu üretimin çevre ülkelere satışının sağlanması konusunda da teşviklerin bulunduğunun altını çizdi.
“Hatta Arjantin’de uygulanan çok yüksek vergiler sayesinde, neredeyse ithalatın durdurulup tamamen yerli üretime yönelinmesi ve bu alanda bir yan sanayi oluşturmuş ithalata gönderilen maddi kaynakların önemli bir kısmının ülke içerisinde kalması sağlandı” diyen Gölcü, “Türkiye de bu alanda yetişmiş ve yetişmekte olan çok değerli insan gücümüzün bulunduğunu hatırlatarak ekledi: “Bölgesinde bir teknoloji ülkesi olmaya aday yetenekleri ile çok dinamik bir yapı var. Bunun değerlendirilmesi ve bu konuda dünyaya açılan kapıların aralanması için bu konunun bir devlet politikası haline gelmesi çok önemli.”
“Donanım treni kalktı, yazılım ve yerelleştirmeye ağırlık verelim”
Ürünlerinde belli bir oranda Türkiye’de üretim yapan yerli markalardan biri olan AirTies tarafından gelen görüşler ise Türkiye’de donanım üretimi yapmanın ileri teknolojileri üretememek nedeniyle mümkün olmadığı yönünde. AirTies CEO’su Bülent Çelebi, Türkiye’de teknoloji alanında yüzde yüz yerli donanım üretimi yapmanın mümkün olmamasının en önemli nedenini, donanımların hayatî parçalarını oluşturan yonga ve bileşen üretiminin Türkiye’de yapılamaması olarak gösteriyor.
Türkiye’deki donanım üretiminin montaj ağırlıklı olarak ilerlediğini belirten Çelebi, “Bir donanımı kullanılabilir ve katma değerli yapan en önemli özelliği, içinde taşıdığı yazılımlar. Bu açıdan değerlendirdiğimizde Türkiye’de çok önemli adımların atıldığını, Türk mühendisleri tarafından geliştirilen teknolojilerin yavaş yavaş yurtdışına taşındığını görüyoruz. Önemli olan gerçekten ihtiyaca cevap verebilen, katma değer yaratan bir çözüm sunabilmek” dedi. Dünyadaki büyük pazarlarda, örneğin ABD’de, yonga üreticilerinin kullanıcının ihtiyacını belirleyerek uygun yongayı kullanarak daha yüksek verim alınmasını sağladığını belirten Çelebi, “Bu ürünü ABD dışında kullanmak istediğinizde birçok uyumsuzluk ortaya çıkıyor. Bunun sebebi ise her ülkenin farklı telekom operatörünün ve farklı altyapısının olması” dedi.
Bu soruna yönelik olarak AirTies olarak yonga üreticilerine bağımlı kalmayan bir iş modeli geliştirdiklerini dile getiren Çelebi, ürünlerini özelleştirilebilir hale getirdiklerini vurguladı. “Gittiğimiz her ülkede ürünlerimizi yerelleştirebiliyoruz. Bunu Ar-Ge’ye yaptığımız yatırım sayesinde başardık. Bugün hedef pazarımız olan EMEA bölgesinde Türk teknoloji şirketi olarak anılıyoruz ve bunu tamamen Ar-Ge odaklı yerelleşme stratejimize borçluyuz” dedi.
“En büyük engel: Ar-Ge ve yetişmiş insan gücü eksiği”
Yerli üretimin önündeki en büyük engellerin Ar-Ge konusuna yeterince ağırlık verilmemesi ve belli konularda uzmanlaşmış insan gücünün az olması olduğunu dile getiren Çelebi, “Dünya pazarında rekabet edebilecek, katma değerli çözümler geliştirmek istiyorsak Ar-Ge’ye daha çok yatırım yapmamız, Ar-Ge merkezlerinin sayısını artırmamız gerekiyor. Diğer bir konu teknoloji geliştirebilecek mühendislerin yetiştirilmesi ki bu da üniversite-sanayi işbirliğinin daha etkin uygulanmasını gerektiriyor” dedi.
Girişimciliğin önemi konusuna vurgu yapan Çelebi, bugün dünyaya hükmeden teknolojilerin büyük bir kısmının genç girişimciler tarafından geliştirildiğini söyledi ve onları bu denli başarılı yapanın, girişimlerini destekleyen sermaye yatırımcıları olduğunun altını çizdi. “Türkiye’ye baktığımızda ise henüz oturmuş bir girişimcilik ortamı oluştuğunu söylemek için çok erken. Ar-Ge, devlet destekleri vb. adımlar, girişimciliğin gelişmesine destek oluyor. Ancak bunun yanında ‘risk sermeyesi’ ve ‘melek yatırım’ kavramlarının da oturması gerekiyor” diyen Çelebi, Türkiye’de de girişimcilik ortamının yaratılması ve yetenekli girişimcilerin desteklenmesi ile çok önemli başarılara imza atılabileceğine inandığını sözlerine ekledi.
Sadece üretim değil, aynı zamanda beyin göçü
Yerli üretim konusunun önemi sadece yeni bakanlıkların gündeme aldığı bir konu olarak Türkiye’de fark edilmiş değil. Son verilere göre üretim üssü Çin, ikinci bir üretim üssü olan ABD’yi tehdit eder duruma geldi. ABD’de ekonomist Galina Hale ve Bart Hobijn tarafından hazırlanan bir rapor, Çin’e kaptırılanların sadece rakamlarla ifade edilemeyeceğini ortaya koyan çarpıcı gerçekler içeriyor. Buna göre ‘Made in China’ etiketli ürünler, ABD’deki ürünlerin sadece yüzde 2,7’sini kapsıyor. Rapora göre ABD’lilerin bu ürünler için ödediği paranın yarısından daha azı ürünün gerçek maliyeti, yani Çin’e giden kısmı. Buraya kadar dert edilecek bir şey yok.
Madalyonun diğer yüzünü çevirdiğimizde ABD’nin dert etmeyeceği düşünülen ve pazardaki payı yüzde 3 bile olmayan Çin üretiminin başka bir zararı daha var. ABD menşeili büyük üreticilerin üretim üslerini Uzakdoğu’ya kaydırması aynı zamanda zaten ‘taklit kabiliyetleri’ fazlaca olan bölgenin yenilikçi tasarımlar ortaya koyabilme kabiliyetini de artırıyor.
Örnek olarak Apple, ucuz iş gücüne sahip Uzakdoğu merkezli Foxconn üzerine tüm üretim işini yıkıp ürünler üzerinden büyük kâr sağlıyor. Diğer taraftan Apple bu şekilde Foxconn’a bu işin reçetesini, hatta sırlarını da teslim etmiş oluyor. Bu da Çin’in zaman içerisinde taklitçi olmaktan yavaş yavaş sıyrılıp, öğrendiği teknolojileri ve tasarımları geliştirebilmesini, bütünleştirerek yeni ürünler ortaya koyabilmesini sağlıyor.
Neticede tüm ülkeler tarafından sadece bir üretim üssü olarak görülen bölge bugün, güneş enerjisi ve biyo teknoloji gibi yarının teknolojilerini elinde tutan bir yeni dünya lideri haline gelmesinin önündeki engelleri bir bir aşıyor.