Mahremiyet yeniden trend haline geliyor
Sosyal medyanın yükselişiyle, herkesin adıyla sanıyla internette varolması, bir zamanların mahremiyetin korunmasına yönelik güçlü eğiliminin ortadan kalktığı tartışmalarına neden olmuştu. Facebook kurucusu Zuckerberg, “mahremiyetin modası geçti” diyerek bu duruma işaret ediyordu.
Ancak bu söylemden sonra Facebook’un başına gelenler, ACLU, EFF, EPIC gibi sivil toplum kuruluşlarının açtığı davalar, FTC’nin (Federal Trade Commission) duruma müdahil olması, kullanıcılardan yükselen şikayetler bunu söylemek için biraz erken olduğunu gösterdi. Sonuç olarak Facebook, mahremiyet ayarlarında kullanıcı dostu bir dizi değişiklik yapmak zorunda kaldı. Aynı durum Google’ın sokak görüşü aracının Avrupa’nın bir çok ülkesinde yasaklanması sonucunu doğurdu. AB ülkeleri ve ABD, mahremiyet yasalarını sosyal medyayı da kapsayacak bir biçimde genişletmeyi planlıyor.
Geçen ay, Electronic Frontiers Foundation’ın (EFF) bilgi edinme hakkı yasası kapsamında elde ettiği belgeler, CIA ve FBI başta olmak üzere ABD istihbarat kuruluşlarının sosyal medyayı vatandaşlarını fişlemek için yoğun bir biçimde kullandığını ortaya koydu. Bu haber güçlü bir tepki dalgasının doğmasına neden oldu. Konuyla ilgili bir Senato soruşturması açılması planlanıyor. Benzeri bir durumun tüm ülkelerde söz konusu olduğu tahmin edilebilir. Dolayısıyla tepkilerin kitleselleşmesi de şaşırtıcı olmaz.
Gerek ticari şirketlerin gerekse devletlerin yurttaşların kişisel bilgilerine giderek daha çok göz dikmeleri insanlarda rahatsızlık uyandırıyor. Web 2.0’ın gelişmesiyle zayıflayan mahremiyet talebi yeniden güçlü bir trend haline geliyor. Bu durum sosyal medyanın geleceğine de yön verecek kadar önemli. Dünyanın her yerinde, devletlerin direncine rağmen kişisel verileri koruma düzenlemelerinin bireyler lehine güçlendirileceğini göreceğiz. Mahremiyet hakkı, internetle ilgili sivil toplum örgütlenmelerinin düşünce ve ifade özgürlüğü ile birlikte en temel dinamiklerinden biri haline gelecek.
Nasıl bir dünyada yaşayacağımıza biz bireyler karar vereceğiz. Devasa bir kamu-özel şirket ortaklığında mı, özel alanımızı kendimizin belirleyebileceği, farklılkları ve çeşitlilikleriyle zenginleşen bir açık kamusal alanda mı?