Mobil yenilikler yaşantımızı şekillendiriyor
Günümüzde teknoloji önü alınamaz bir şekilde büyüyerek, alışkanlıklarımızı, hayatımızı, ihtiyaç alanlarımızı değiştiriyor. Bundan yaklaşık 15 sene neredeyse hayatımızda hiç olmayan bir kavram olan ‘mobilitenin’ hayatımıza girmesi ve kullanımının artmasıyla birlikte, birçok sektördeki başrol oyuncuları değişiyor. Başladığı ilk günden bugüne sürekli büyüyen ve gelişen mobil teknolojilerden en çok yararlanan sektör ise finans olarak karşımıza çıkıyor.
Mobil bankacılık büyüyor
Dünyada yaşanan dijital dönüşümle birlikte, finans sektörünün mobil platformları kullanması, bu platformların çeşitlenmesi, kullanıcı deneyimlerinin iyileşmesi ve verilen hizmetlerin çeşitlenip sayılarının artması sayesinde kullanıcı sayısı da günden güne artıyor. Özellikle NFC teknolojisinin ödeme sistemleri alanına geçişiyle birlikte; birkaç santimetre mesafede elektromanyetik dalga iletişimini temel alan teknoloji, yeni nesil ödeme sistemlerinin altyapısını oluşturuyor. Ödeme teknolojilerin mobile taşınmasıyla birlikte, neredeyse hepimizin akıllı telefonlarını mobil cihazlara dönüştürüyor. Bankalara değil ‘bankacılığa’ ihtiyaç duyan yeni nesil müşteriler, dijitalleşmenin tüm kolaylıklarını artık temel hizmetler olarak kurumlardan bekler hale geliyor. Kullanıcıların istekleri doğrultusunda dijitalleşmenin sağladığı yeni yaşam tarzını hizmetlerine kısa sürede dâhil eden bankalar, bankacılık hizmetlerini her zaman her yerden sağlayan bir dönüşüm içerisine giriyor. Mobil penetrasyonunun yüzde 93, 3G kullanımının oranında yüzde 80’e yaklaştığı günümüzde ödeme sistemlerinin değişimi ve mobilleşmesi gayet normal.
Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre 2014’te mobil bankacılığın işlem hacmi bir önceki yıla kıyasla yüzde 148’lik bir yükselme gösterdi. Bu artış internet bankacılığında yüzde 19’da seyretti. Bu verilerden yola çıkarak, mobil bankacılığın günümüzde yükselen bir trend olduğunu ve yakın gelecekte mobil bankacılıkta hızlı bir büyüme yaşanacağını söyleyebiliriz.
Türkiye’de son 1 yıl içerisinde yüzde 35 büyüyen e-ticaret sektörünü geliştiren en önemli unsurlardan biri mobil cihazlar. Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği’nin verilerine göre, tüketicilerin beşte biri mobil cihazlar ile internetten alışverişini yaparken, mobil e-ticaret yıldan yıla 2,5 kat artış gösteriyor. NFC ve QR kod ödemelerinin şimdilik küçük ödeme miktarları ile sınırlı olsa da kısa süre içerisinde NFC ve QR kod sistemlerinin, Apple Pay, Android Pay ile başlayan EMV Tokenization ve Host Card Emulation (HCE) gibi standartların kabulü ile daha da yaygınlaşacak.
‘’Mobil çalışanlar” artıyor
Mobil hayat tarzı kişileri etkilediği gibi kurumların çalışma biçimlerini de etkiliyor. “Her yerde- her zaman” paradigması iş yapma alışkanlıklarını ve beklentilerini yeniliyor. İnternete hızlı erişim ile mobil teknolojilerin yaygınlaştırılması birçok ülkenin öncelikli gündem maddeleri arasında yer alıyor. Gelişen teknolojiler kurumların hayatına önemli bir katkı sağlayarak, onlara sektörlerinde fark yaratacak, hizmet kalitelerini yükseltecek bir açılımı da beraberinde getiriyor. Mobil teknolojiler, bir yandan çalışanlarının ulaşılabilirliğine ya da mekândan bağımsız çalışabilmelerine yönelik fayda sağlarken; bununla birlikte daha efektif bir çalışma ortamı yaratıyor. Bu teknolojiler, hem çalışanı hem de kurumu gözeterek; iletişim maliyetlerini düşürmeye, tasarruf boyutunu da güçlendirmeye yönelik katkılar sağlıyor.
Her geçen gün daha fazla sayıda insan, akıllı cihazlarını işe götürmekte ve günlük iş akışlarına entegre etmekte. Bu ‘Kendi Cihazını Getir’ (BYOD) olarak adlandırdığımız eğilim şirketlerin ağlarını, mobil cihazlarını ve hatta ofiste olmanın tanımını bile değiştirmekte. Şirketlerde mobilite yani sabit bir ofis ortamından uzakta çalışmak, günümüz çalışanları içinde sıradan bir gereksinim haline dönüşüyor. Hatta şirketler çalışanlarının bir kısmını artık ‘mobil çalışan’ olarak değerlendiriyor.
‘Kendi Cihazını Seç’ uygulaması yükselişte
Genel olarak ‘Kendi Cihazını Getir’ uygulamalarıyla şirketlerin elde ettiği ana faydalar arasında daha fazla randıman, hareket serbestliği, iş verimliliği ve mobilite maliyetleri azalması yer alırken; güvenlik ise olumsuz bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Önemli kurumsal bilgilerini bilgisayarlarda ve çalışanlarının her an çalınmaya müsait akıllı telefonlarında bulunduran şirketler, mobil güvenliğe en az bilgisayarlar kadar önem veriyor. Bir kullanıcı kendi cihazından kurumsal bilgilere eriştiği andan itibaren, artık o cihaz kurum için potansiyel bir risk kaynağı haline dönüşüyor. Kurumların bu riskin farkında olarak buna karşı güvenlik önlemleri almaları, mobil cihazları da mutlaka kurumun güvenlik yapılandırmasının bir parçası olarak değerlendirmeleri gerekiyor. Son zamanlarda güvenlik sorunu nedeniyle yavaş yavaş geride kalan ‘Kendi Cihazını Getir’ uygulamasının yerini “ Kendi Cihazını Seç” (CYOD) uygulaması alıyor. Uygun güvenlik sistemleriyle donatılmış cihazlar arasında çalışanlarına seçim olanağı sunan kurumlar, böylece pek çok güvenlik sorununun da önüne geçiyor. İş dünyasının giderek benimsediği “Kendi Cihazını Seç” uygulaması 2016’da da yükselişte olacak gibi gözüküyor.
Makineler arası iletişim dönemi başlıyor
Kablolu ve kablosuz olarak yapılabilen haberleşme teknolojilerinin kolay uygulanabilir ve daha ucuz hale gelmesiyle, hayatımızı kolaylaştıran şirketlerin bilgi merkezleriyle makineler arasında kablosuz iletişim kurulabilmesini sağlayan “Makineler Arası İletişim” (M2M) teknolojisinin önünü açıldı. Araç takip, uzaktan sayaç okuma, sağlık uygulamaları, güvenlik gibi birçok sektörde kullanılan M2M teknolojilerine bağlı cihaz sayısı 2013 yılında 341 milyon iken bu sayının 2020 yılında 32 milyara yükseleceği öngörülüyor. Özellikle 3G ile başlayan “mobil çağ” 4.5G ile yepyeni bir boyut kazanacak. 4.5G ile iyice genişleyerek çeşitlenecek mobil dünyanın etkileri iş süreçleri ve iş dünyası üzerinde etkisini yoğun bir şekilde hissettirecek. Çok kısa süre içerisinde arabaların, evlerimizdeki bütün elektrikli eşyaların birbirleriyle iletişim halinde olacağı bir geleceğe doğru adım atıyoruz. M2M’e 4.5G desteğinin gelmesiyle birlikte, iş süreçleri hızlanacak, akıllı kentlere geçiş yaşanacak, sağlıktan tarıma kadar birçok sektörde verimlilik yaşanacak.
Mobilitenin sağlık sektöründeki yansımaları
Günümüzde hemen hemen bütün teknolojiler, tüm dünyada sağlık sektörünü köklü bir değişimin içerisine soktu. Hayatımızda önemli bir yer kaplayan mobilitenin yansımaları artık sağlıkta da göze çarpıyor. Her şeyin mobil ve uzaktan yapılacağı gelecekte, sağlık hizmetleri de mobilite ile uzaktan kontrol edilebilir hale geliyor. Hali hazırda dünyadaki akıllı telefon kullanıcılarının en az yüzde 50’sinin telefonlarında sağlık uygulaması bulunuyor. Giyilebilir teknoloji pazarının büyümesi ve kullanıcıların bu ürünleri kullanarak topladıkları veriler de daha iyi teşhis ve tedavi sürecinin yaşanmasını sağlıyor. Özellikle son dönemlerde popüler olan akıllı bileklikler, bireyin vücut hareketlerinin, vücut ısısının, kalp atışlarının verilerini toplayarak; kişinin kendi sağlık takibini yapabilmesine olanak sağlıyor. Özellikle gözlenme süreci uzun ve maliyetli olan hastalar, mobil teknolojilerden yararlanarak; vücuduna bağlanan kablosuz sensörler, 3G ve diğer teknolojiler yardımıyla gündelik hayatına devam ederken, sağlık kuruluşlarından takibi yapılabiliyor. Kısa süre içerisinde uzaktan sağlık hizmetleri ve mobil sağlık hizmetleri alanlarında artan yatırımlarla birlikte, en az dünyada olduğu kadar Türkiye’de de yeniliklere tanık olacağımızı söyleyebiliriz.
Video içerikler mobil veri trafiğin yüzde 60’ını oluşturacak
Sony Ericsson’un en son yayınladığı Mobilite Raporu’na göre, mobil teknolojiler gelişerek 2020’ye kadar günlük hayatımızın bir parçası haline gelecek. Kişi başına düşen cihaz sayısının günden güne arttığı günümüzde, 2020 yılında bu artışın yüzde 80’inin Asya Pasifik, Ortadoğu ve Afrika’dan geleceği tahmin ediliyor. Akıllı telefonlara artan ilgi beraberinde veri kullanımındaki muazzam artışı kapımıza getiriyor. Raporda 2020’de bağlı cihaz sayının 50 milyar olacağını ve mobil video izleme trafiğinin her yıl yüzde 55 büyüyeceğini; bu sürenin sonunda da ‘video içeriklerin’ tüm mobil veri trafiğinin yaklaşık yüzde 60’ını oluşturacağı değerlendiriliyor.