Müdürüm
Çok istiyordu müdür olmayı. Her genç mühendis gibi o da biraz daha büyük bir koltukta 360 derece dönüp konularla ilgili kararlar alma, insanların işlerini planlama, toplantılarda yöneticiler gibi konuşma hayalleri kuruyordu. Diğer genç mühendislerden bazıları müdür olurken küçücük koltuğunda oturup, büyük koltuklu müdür olacağı günleri bekliyordu hasretle.
Birgün müdür oldun dediler. Çok sevindi, adeta havalara uçtu işte şimdi tüm hayalleri gerçek oluyordu. Hemen ailesine haber verdi, evde bir bayram havası olmuştu, nasıl bayram olmasındı evin tek çocuğu nihayet yükselmişti ve artık genel müdür olmasına çok az kalmıştı.
Zaman hızlı akıyordu. Hemen 6 kişilik bir takım bağlandı bizim çiçeği burnunda müdüre. Yürümesi, iş yerine girmesi, günaydın demesi bile değişti. Değişti ama sanki bir şeyler ters gidiyordu. Ekip sanki dediklerini değil de daha ziyade demediklerini yapıyordu. Vardı bu ekipte bir sorun. Ekibi değiştirmek şart oldu. Oldu ama bir türlü yapamıyordu müdürümüz bunu zira İK departmanı (sanki kendisine düşman gibi) ekibi değiştirmek bir yana kendisi ile ilgili bazı konuları bir üst yöneticisine iletmişti. Daha da kötüsü bir üst yönetici bu konu ile birlikte yolunda gitmemeye başlayan bazı teknik konuları da kendisinden sormuştu. Acilen bir şey yapması gerekliydi. Ve aklına dahiyane bir fikir geldi. İşleri iyi yapıyor diye onu müdür yapmışlardı, demek ki bu konuda başarılıydı, o zaman bu işleri kendisi yapacaktı. Öyle de yaptı, işleri kendisi yapmaya başladı, ekibe sadece el yoran, vakit çalan bazı basit şeyleri veriyor önemli konuları kendisi yetiştiriyordu. Daha doğrusu yetiştiremiyordu, eskisinden çok daha fazla çalışıyor, öğle yemeklerine çıkmıyor, akşamları en geç kendisi ayrılıyordu iş yerinden. Zamanla sadece kendisinin değil bazı başka müdürlerin de böyle olduğunu farketti. Demek ki müdürlük böyle bir şeydi böylece doğru yolda olduğundan emin oldu. Ekibi de rahat görünüyordu, sabah gelip akşam gidiyorlar, izinleri onaylanıyor, arada bir iki şikayetçi oldukları konular oluyor ve zaman böyle geçip gidiyordu. Orada bir ekip vardı uzakta, gitmese de görmese de o ekip onun ekibiydi ya da acaba değil miydi?
Yaşanan örnekler artırılabilir ancak kökeni hep aynı konuya dayanır. Burada kimse hatalı değil, ne yöneticiler ne ekip üyeleri ne IK departmanları. Bu durumun bir kültür problemi ile birlikte sistem eksikliği olduğu söylenebilir. Kültürümüzde bir konuda uzman olmaktansa bir yere yönetici olmak daha değerlidir. Sistem ise kültüre uygun olarak geliştiği için müdür olmak isteyen ancak bunun formasyonunu almayan bireyler yetiştirir. Buradaki sorunu gören bazı şirketler adayları yönetici olmadan önce ve yöneticilikleri sırasında eğitimlerle destekler. Bazı şirketler işin en başında değerlendirme görüşmeleri ve sınavlar yaparlar. Ancak bu farkındalığın her şirkette olduğunu söylemek çok mümkün değil. Burada bir parantez açmamda fayda var; ne iş yapıyorsak yapalım kısa vadeli aksiyonlar kısa vadeli çözümler sağlar, bunlar hızlı büyüyen boyu uzun içi boş başaklara benzerler. Ancak uzun vadeli sistematik aksiyonlar kalıcı etkiler ve dönüşümler sağlar. Bu nedenle bu alanda da çalışana, yönetici adaylarına ve yöneticilere yapılan yatırımlar sabır gerektirir, uzun vadede kalıcı sonuç getirir. Kapadım parantezi.
Dönelim yöneticilere, kimi kendinden öncekilere bakarak, kimi akışına bırakarak, kimi deneyimleyerek kimi araştırarak yöneticiliği öğrenmeye çalışır. Yöneticilik konusu üzerine birçok kitap, makale yazılan bir alandır ve ne yazık ki bu yazılanların pek çoğu bizim kültürde pek uygulanamaz çünkü toplumların kültürel farkları gözetilmeden yazılmışlardır. Ülkemizde de satılan bu kişisel gelişim kitaplarını okuyarak 7 maddede lider olacağım derken 3 darbede nakavt oluverir birçok iyi niyetli insan. Benim bu konu üzerine önerebileceğim 2 kaynak var;
- Siyasetname (Nizamü’l Mülk): İsminin Siyasetname olmasına bakmayın tam bir yönetici kitabı daha ziyade tepe yönetim için yazılmışsa da her seviye için alınabilecek dersler var. Bazı örnekler vermek gerekirse (kitabı birebir değil yorumlarımı ekleyerek aşağıda yazdım) ;
- Ne seviyede yönetici olursan ol kapın her zaman çalışana açık olsun. Sana geleni dinle, sorununa çözüm bul. Bunun için zaman ayır, bunu sürekli yaparsan çalışanların memnuniyeti artacaktır. Özellikle üst seviye yönetimde rolünüz varsa mutlaka denemelisiniz.
- Sahada, birlikte çalıştığın takımda ne olup bittiğinden haberin olsun. Dertleri var mıdır? İhtiyaçları var mıdır? Bunları bilerek bir mekanizman olsun.
- Seninle çalışan kişilerden mutlaka beklentileri olan kişiler vardır. Onları da dinle, iyi hizmet alıyorlar mı? Ekibinin davranışlarından memnunlar mı?
- Çalışanlarının haklarını koru, maaş, eğitim vs gibi şirketin sağladığı kaynakları imkan dahilinde iyi tutmaya çalış. Adaletsizliğe göz yumma.
- Birlikte çalıştığın kişiler bazı sorunları söylemekte çekinebilirler. İsimleri belli olmayacak şekilde sorunlarını alabileceğin bir sistem kur. Bu sistem üzerinden olan bitenden haberdar ol.
- Takdir mekanizmasını kur. Çalışanın iyi bir şey yaptığında gecikmeden takdir et ve ödüllendir. (Cezaya ilişkin de madde var ancak bu konu son bilimsel araştırmalar neticesinde tekrar değerlendirilmesi gerektiği için burada detaya girmeyeceğim).
Bunlar kitaptan sadece bazı örnekler o kadar çok detaya inilmiş ki yenecek bir yemekteki sofra düzeni tarifine kadar anlatılmış.
- Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (Mustafa Kemal Atatürk): Sene 1914 Nuri Conker “Zabit ve Kumandan” isimli bir kitap yazar. Kitabın sorusu şudur “Yüz yıllarca Osmanlı Ordusu birçok savaşı kazandı, topraklarını genişletti ancak ne oldu da 20. YY başlarında aynı ordu, aynı yönetmelikler olmasına rağmen ordu zayıfladı?” Nuri Conker kendi tespit ettiği eksiklikleri tuttuğu notları yakın arkadaşı Mustafa Kemal’e gönderir. Mustafa Kemal bu tespitleri 1. Dünya Savaşı boyunca okuyamasa da savaş bitiminde okur, tespitler üzerine notlar alır ve Nuri Conker’e aldığı notlarla birlikte orjinal kopyayı “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” şeklinde geri gönderir. Yıllar sonra bu notlar kitaplaştırılır. Bu kitabı nasıl duydum hatırlamıyorum ancak okuyunca aklıma kitapta geçen “Zabit, Kumandan”, kelimelerini “Yönetici” ve “Er, Erbaş” gibi kelimeleri de “Çalışan” olarak değiştirmek geldi. Tüm kitabı bilgisayarda yeniden yazdım, yukarıda bahsettiğim temel ve bazı başka değişiklikleri yaptım ve ortaya bir yönetim kitabı çıkmış oldu. Adını da “Yönetici ve Çalışan” olarak güncelledim ancak yayımlamadım. Kısaca başlıklardan örnek vermem gerekirse;
- Organizasyonda Amaç Birliğinin Sağlanması
- Yöneticinin Çalışana Örnek Olması
- Çalışanın Güveninin Kazanılması
- Yeteneklerin Keşfedilmesi, Yetiştirilmesi ve Tutulması
- Farklılıkların Yönetilmesi
- Yoğun Çalışma Temposunun Yönetilmesi
- İnisiyatif Alınması ve Sorumluluk Üstlenilmesi
Çok önemli bir noktayı atlamamak gerekir; Siyasetname 11. YY’da ve Zabit ve Kumandan ile Hasbihal kitabı da 20. YY’da yazılmış. Biz ise şu an 21. YY’dayız. Bu kitaplardaki başlıklar bugün de geçerli, ister 1000 yıl ister 100 yıl geçmiş olsun ihtiyaçlar hala aynı ihtiyaçlar, yönetim hala aynı yönetim çünkü insan hala aynı insan.
Benim naçizane tavsiyem elbette okuyarak, elbette araştırarak, elbette eğitimler vererek ama mutlaka bu işi profesyonel şekilde yaparak ilerlemeye çalışmaktır. El yordamı ile karanlık bir odayı aydınlatmaya çalışırken kırılıp dökülenler insanlar oldukça kaybımızın telafisi olmayacaktır.