Müzede bir ay
Bütün bu işleri yapsın diye ona bir kamera ve dizüstü bilgisayar verilecek. Sürenin sonunda bunlar onda kalacak. Üstüne üstlük 10 bin dolar alacak. Ömür boyu müze üyeliği de kazanacak.
Bu ballı börek işe 50 eyaletten 2 bine yakın başvuru olmuş. Bunlardan 3 finalisti müze yönetimi seçmiş. İçlerinden birini “kitle” seçecek. Ama son sözü müze yönetimi söyleyecek. 6 Ekim’de talihliyi tanıyacağız.
Aslında, ne kadar “talihli” – orası biraz kuşkulu. Çünkü müzede, alışkın olmadığı yerlerde yatıp kalkacak. Cep telefonu, kısa mesaj, e-posta kullanamayacak. Arkadaşları falan gelip onu göremeyecek. Müzeden dışarı çıkmayacak. Tek koşul: Sadece projeyle ilgili işler için çıkabilir. Talihli arkadaş, alışkın olmadığı ağırlıklar kaldırabilir – çünkü yan gelip yatmak yok. Müzede fiilen çalışacak. Uzun süre ayakta durması gerekebilir. Çünkü görevli olarak tanıtıma yardım edecek. Ziyaretçilerle meşgul olacak. Bu arada bol yazı yazacak. Dilbilgisi iyi olmalı. Yazısı akıcı olmalı. Ayrıca, müzede bilim gösterilerinde konuşmacı olacak. Elbette sigara içmeyecek.
Bütün bu koşulları önceden kabul edenler, kendilerini 1 dakikada anlatan bir video hazırladı. Neden beni seçmelisiniz? 500 kelimelik bir makale yazdı. Ben bu işe neden uygunum? Ve uzun bir seçme formu doldurdu. Bütün bu aşamalardan sonra üç kişi finale kaldı.
CMSI bu fikri mutlaka Alain de Botton’un “Havaalanında Bir Hafta” projesinden kapmıştır. İsviçreli, ama İngiliz gibi yazan modern zaman düşünürü arkadaşa, Londra Heathrow’un (kentin 5 havaalanından en büyüğü) bir haftalık yaşantısını yazması önerilmişti. Yolcular ve alanı kullananlar adına bir tür izinli gözetleme yapacaktı. Ona, yeni açılan Beşinci Terminal’de bir masa verdiler. Oturdu, yazdı. Ortaya, ince ama etkili bir kitap çıktı… Her şeye kuşkuyla yaklaşanlar için kitap, açıldığı günden itibaren traji-komik işletme sorunlarıyla boğuşan Beşinci Terminal (ve bu arada İngiliz Havaalanları Kurumu’nu) sempatik gösterme çabasından ibaretti.
Kitap Türkçe’ye çevrilince aniden ilgi gördü. Hürriyet gazetesi de, magazin yazarı Onur Baştürk’ü İstanbul Havaalanı’na yolladı. Beş gün süreyle o da gecelerini Airport Hotel’de geçirerek gündüzleri dış hatlar terminalinde dolandı. İzlenimlerini magazin üslubunda yazdı.