Nasıl bir toplum?
Söz konusu yenilik olunca bilişimciler “teknoloji odaklı” oluyorlar. Zâten bu yaklaşım, “bilgi ve iletişim teknolojileri” (ICT) deyişinde yüze vurmuyor mu? ortaya konulan, kastettiğimiz “ürün”; adlandırmamız “teknoloji”. Halbuki ticari başarısı yüksek ürünler için teknolojiyi değil, pazarı, müşteriyi odak noktasına almalıyız. O zaman, yenilik için şu soru öne çıkıyor: Nasıl bir toplum, nasıl bir yaşam tarzı?
Hayır size telefonuyla “bütünleşmiş” telefon manyağı kullanıcılardan söz etmeyeceğim. Farkına varmadan ufak ufak geçirmekte olduğumuz dönüşümlerden söz edeceğim. Aslında her konuda ama bu hafta ele alacağım, yemek alışkanlığımız. Şöyle bir düşünün, ıspanağı demetle pazardan alıp ayıklayıp, yıkayıp mı pişiriyorsunuz, ayıklanmış yıkanmış alıp mı pişiriyorsunuz, yoksa pişmiş alıp yalnızca ısıtıyor musunuz? Ya da en son ne zaman patates soyup parmak parmak doğrayıp derin yağda kızarttınız? Bunları artık gıda sanayisinin ürünleri olarak ve giderek daha fazla işlenmiş düzeyde alıyorsunuz. Balık, eskiden derin donmuş olarak pişirmeye hazır alınabiliyordu, artık istenirse plastik torbasının içinde defne yaprağı, tuzu, yağı, limonu ile birlikte geliyor, siz torbasıyla kaynar suya atıp pişiriyorsunuz, sonra torbayı açıp tabağa alıyorsunuz. İlgili bakanlık da, hazırlattığı “kamu spot”unda, “Sinem”e, gıda sanayisinin her adımını denetlediklerini, güven içinde yemesini öğütlüyor.
Yakın gelecekte alışverişe gittiğinizde et-süt, sebze-meyve değil, hazır yemek alacaksınız. Ama, bunlar sofranıza ulaşana kadar sizin mutfağınızda de işlemden geçecek. Acaba, mutfağınız buna hazır mı? İşte bilişim, burada devreye girmeli, fırınınız / ocağınız, içine / üzerine konulan hazır yemeğin, nasıl ısıtılması / pişirilmesi gerektiğini anlayarak, gerekirse üreticisine sorarak, bilmeli ve önerildiği gibi işlemeli. Uygun olmayan koşullarda saklanmış, veya kullanma dönemi bitmiş ürünleri de reddedip, doğrudan çöpe yollamalı.
Mutfak gereçleri tasarlayıp üretenler bunu da yabancılara bırakmasınlar derim.