Ne olacak bu iş?
Bir yanda siyasi irade ve onun bürokrasisi… Öte yanda sivil toplum ve onun talepleri, beklentileri…
Bürokrasi, sadece kendisinin anlayacağı bir dille konuşuyor. Görevini, halk “için” yaptığı halde, bunu, halkın anlayacağı bir dille yapamıyor. Halk, Resmi Gazete dilini anlamak zorunda değil. Bürokrasi bunu göremiyor.
15 Mayıs’ta İnternetime Dokunma eylemleri, Türkiye’de de, başka ülkelerdeki gibi web üzerinden kitlesel eyleme geçilebileceğini gösterdi. Daha önce de sınırlı örneklerine tanık olmuştuk. Bu kez kapsam daha genişti. Yine de “İstanbul filtre için yürüdü. Anadolu umursamadı” (HaberTurk’ün 16.05 başlığı).
Yine de bu gösteri, acaba siyasi iradeye ve bürokrasisine bir şey dedi mi? Önemli olan, işin bu kısmı. Örgütlenme kolay, ama mesajı “alması gereken” yerin alması ve anlaması daha önemli.
Bu konuda iyimser olmak mümkün değil. Çünkü ortada bir sağırlar diyaloğu var. NTV’de Banu Güven-Tayfun Acarer mülakatında olduğu gibi. Soruları soran, akla karayı birbirine karıştırdığının farkında değil. Yanıtları veren, sivil toplumdaki tedirginliği ve kaygıları “anlayamıyor.” Koca bir yarım saat, sağırlar diyaloğu şeklinde karşılıklı “anlaşamama”yla geçiyor ve süre bitiyor. Sonuç? Kocaman bir sıfır.
Bürokrasi, filtre konusunda geri adım atmayacak elbette. İnternette özgürlük isteyenler de bu taleplerinde direnecek elbette. Ne olacak?
İsveç’te benzer bir çekişmede şöyle olmuştu: Parlamento, telefon ve çevrimiçi iletişimin izlemesine izin veren bir yasayı kabul edince kamuoyunda tepki gördü. 9 milyon nüfuslu ülkede parlamentoya 6 milyon 600 bin protesto e-postası gönderildi. Hükümet, yasada kişisel hak ve özgürlükleri sınırlayan maddelerde 15 değişiklik yapmak zorunda hissetti.
Burası İsveç değil tabii ki…